Varlık sebebimiz olan kimliklerimiz kavga sebebi değil sevgi, paylaşma, kaynaşma sebebi olmalıdır. İnsan, kendi kazanımları üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. İnsan kendi birikimi, gayreti, çalışması kısaca emeği olmayan bir şey hakkında değer yargısında bulunamaz.
Tarihi verilere baktığımızda birbiriyle çatışan, anlaşamayan, kavga edenlerin birbirlerine daha çok benzediği; birbiriyle anlaşan, kavga etmeden yaşamını sürdürenlerin ise birbirine daha az benzediği görülmektedir. Benzerlik arttıkça paylaşım zorlaşıyor, kavga derinleşiyor; benzerlik azaldıkça kavga ve çatışma azalıyor. O halde benzerlikleri azaltmalı mıyız, birbirimize yabancılaşmalı mıyız? Tabi ki hayır. Bizi birbirimize bağlayan aşkın ötesi bir bağımız yoksa her yakınlaşmamız kavga nedeni olabilir. İnsan tek başına yaşamını sürdüremez. Onun için insanoğlu beraber yaşamak zorundadır.
Birlikte yaşam paylaşımı, ortak değerlerde buluşmayı, anlaşmayı, paylaşmayı zorunlu kılıyor. Ortak değerleri sağlam bir bağa bağlamadığınız taktirde sürekli bağ kopar ve insanlık kendi kendini yok eder.
Paylaşım arttıkça kavga, çekişme artıyor. Yani yüzde doksan benzeşik olanlar kavga ederken yüzde bir benzeşik olanlar seyrediyor, hatta seyretmiyor kavgayı körüklüyor. Aynı karnı paylaşanlar dünyayı paylaşamıyorlar.
Yaratılış üzerinde değer yargısı üretmek beyhude bir uğraştır, kimseye bir katkısı, faydası yoktur. Çünkü tüm insanlar bir Yaratıcı tarafından yaratılmıştır ve Yaratan’ın verdiği değer kadar değerlidir. Dolayısıyla her insan daha doğrusu yaratılış bakımından her varlık değerlidir ve birbirine üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak varlığın kazanımlarındandır. Varlığın kendi kazanımı olmayan şeylerden dolayı üstünlük taslaması, varlığına farklı farklı anlamlar yüklemesi kendini bilmemezliktir.
İlk insan Hz. Adem’in evlatlarından Kabil kendi kazanımları üzerine değil de yaradılış üzerinde üstünlük tasladığı için aynı kanda, aynı canda olan öz be öz kardeşini katletmiştir. Hz. Nuh kendi kanından ve canından olan kıymetli evladını helak olmaktan kurtaramamıştır. Hz. İsa kendi kandaşları tarafından öldürülmek istenmiştir.
Peygamber Efendimize en büyük kötülüğü Kuran’da lanetlenen amcası Ebu Leheb yapmıştır. (Ebu Leheb’in eli kurusun! Kurudu da. Ona ne malı fayda verdi ne de kazandığı başka şeyler. O, alev alev yanan ateşe atılacak! Leheb Suresi 1-3. ayetler) Yine Peygamberimize en büyük kötülüğü yapan cehaletin babası lakabı ile anılan Ebu Cehil, Peygamberimiz ile aynı soydandı.
Dünya tarihinde insana en büyük kötülüğü yine en yakını yapmıştır. O zaman yaratılış üzerinde yarışma yerine dünyada yaptıklarımız, aldığımız karalar ve sonuçları üzerinde birbirimizle yaraşmalıyız. Ürettiğimiz değerler ile övünmeliyiz.
Birleşenler güçlenir; ayrışanlar, bölünenler zayıflar. (Ey mü’minler! Hepiniz birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılığa düşmeyin. Allah’ın size olan şu nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşmandınız; derken Allah kalplerinizi kaynaştırdı da O’nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Ateşten bir çukurun tam kenarında idiniz, fakat Allah sizi oraya düşmekten kurtardı. Doğru yolu bulasınız diye, Allah size âyetlerini işte böyle açıklıyor. Al-i İmran 103. Ayet)
Kavmiyetçilik bölünüp parçalanmaktır. Aynı kavimden, boydan, kabileden, şehirden, aileden olmak yetmez; Habil ile Kabil’den olduğu gibi kardeş olmakta yetmez. Esas olan Habil’in durduğu yerden misin, Kabil’in durduğu yerden misin? İşte bütün mesele bu. Ayrılık ararsan sebep çok, birlik ararsan da sebep çok. Asıl kurtuluş “(Ey iman edenler) müminler ancak kardeştirler, onun için kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki rahmete erdirilesiniz. Bütün mü'minler kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. Hucurat Suresi 10. Ayet)” Kuran’ın ilahi mesajına kulak vermektir.
Bizi Türk, Kürt, Arap, Afgan, Özbek, Kazak vb. ayıranlar ya da ayrılma fikrini ortaya atanlar ABD, AB Birleşik Krallık vb. adlar altında birleştiler. İngiltere’nin Birleşik Krallık adı altında 15 devletten oluştuğunu biliyor muydunuz? Onlar birleşti biz bölündük. Yetmedi mezhepler, tarikatlar, vakıflar, hemşeri dernekleri, sendikalar, köylüler, şehirliler, partililer vb. ayrıştıkça ayrıştık. Kendi kendini imha ederken övünen zavallı. İçerde aslan, dışarda kuzu.
Tatbiki kişinin kendi ailesini, milletini sevmesi, koruması ve yüceltmek için her türlü fedakarlığı yapması kadar doğal bir şey yoktur. Ancak iyilikte, hayırda yarışma yerine birbirimizi yeme yarışındayız.
Kabilecilik fitnesi neredeyse hepimizin kalbine sirayet eder oldu. Binlerce yıllık aynı kültürel kimlik olarak Türk kimliğine sahibiz. Yüzyıl önce unuttuk ne hale geldik hatırlamakta fayda var.
Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi ’inde "Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arap'ın, Arap olmayana; Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahi bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah'ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz." Buyuruyor.
Önümüzde iki yol var. Ya Allah ve Resul’ünün çizdiği yolda yönümüzü ve yolumuzu belirleyeceğiz ve huzura kavuşacağız, ya da şeytanın uşaklarının uşaklığını yaparak helak olmaya devam edeceğiz.
Çanakkale’de bizi bir araya getiren değerler neyse onların etrafında toplanacağız, gönül coğrafyamız ile barışacağız; bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız…