Bilim, varlık aleminin izahını yapar. Bilim Allah’ı inkâr etmez.
Kendini bilen Rabi’ni bilir. İşte işin sırır burada. Rab terbiye edici demektir. Bir insan bilirse terbiye edicisini bulur, terbiye edicisini bulan olur. O halde bilmekle başlayan süreç bulmaya ve olmaya kadar varmalı. Peki bilmek için ne yapmalı? İnsan bilmek için bütün varlığını yani zihnini, kalbini, gönlünü, duygularını ortaya koymalı ve bilgi kaynaklarının tamamını kullanmalı. Bilgi kaynaklarından birini veya birkaçını ihmal ederse bilme gerçekleşmez ve dolayısıyla bilme, bulma ve olma süreci akamete uğrar, varlığını boşa harcar. Kendini bilmeyen, bulmayan Rabbini bilemez.
İnsanlar bilmeye kendinden başlamalı. Yani varlığın bilgisinden varlığı yaratana ulaşılır. Varlığını bilmeyenlerin inanç ve davranış boyutunda Allah’ı bilmesi, tam olarak idrak etmesi mümkün değildir. İnsanın yaratılışta zihnin derinliklerinde inanma ihtiyacı vardır. Bundan dolayı Hz. Adem’den günümüze kadar inanç boyutunda milyonlarca inanç, ideoloji, fikir, düşünce olmuştur ve insan var olduğu sürece de olacaktır.
Varlığı var eden gerçek yaratıcının bulunmasında ve bilinmesinde insanın bilgi eksikliği veya bilgileri bütünleme sorunundan dolayı oluşan zafiyete gerçek yaratıcının bilgisine ulaşamayan insanlar bunun yerine çeşitli nedenlerle zihinlerindeki kurguladıkları tanrıya inanmaya başlarlar. Bu inanç varlığın yaratıcısına ait olmayınca insanda bir eksiklik oluşur ve eylem ve davranışlarından istenmeyen, arzu edilmeyen çelişkilere, zikzaklara sebep olmakla birlikte ruh dünyasında savrulmaya ve dolayısıyla mutsuzluğa sürükler.
İnsanın zihninin derinliklerinde tek tanrıya inanma kodlanmıştır. Oysa insanoğlu yaşamı boyunca yüzlerce tanrılar edinerek yaşamını sürdürmek istemiştir. Tüm tanrıları reddetmeden Allah inancı gerçekleşmez. Allah kendisine ortak koşmaya müsaade etmez. Zaten alemdeki düzende bunu reddeder. Benzer statüde birden fazla tanrı kaos çıkarır. İnsan zihnindeki birden fazla tanrılarda insanı çıkmaza sürüklüyor
Bilgin Allah’ın varlığını reddediyorsa sahip olduğu bilgi, bilgi olma vasfını kazanmamıştır yani bilgi malumat boyutunda olup parçalıdır, bütün olma özelliğini kazanmamıştır, bilimsel bilgi olma sürecini tamamlamamıştır. Çünkü bilimsel bilgi varlığın, eşyanın bilgisine oluşmak için derinlemesine irdelemek, tanımak zorundadır ve dolayısıyla varlığı var edene ulaşmayınca varlığın bilgisine de ulaşmamış olur. O halde varlığın reddine bilgi ile ulaşılamaz. Bilakis bilgi ile varlığın sahibine yaratıcısına ulaşılır.
İnsan doğuşta bir şeylere inanma ihtiyacı olan varlık olarak yaratılmıştır
Malumat: İnsanın aklı ile ulaştığı olgu, olay ve durumla ilgili birbirinden bağımsız, yüzeysel bilgi kırıntısı.
Bilgi: Tanrı’nın ve varlıkların bilgisine bir bütün olarak sahip olmak. Beş duyu organı ile elde ettiği bilgi. Hakikati tanımak, bilmek
İrfan: Görünenin ötesini görmek, yüksek kavrayış, idrak. Beş duyu ile elde edilen bilgiyi yorumlayarak, bağlantılar kurarak bilmek
Hikmet; Tanrıyı ve varlıkları en ince detayına kadar bilmek ve anlamak. Akıl ile elde ettiği bilgiden yola çıkarak kalbin ilahi sırlara ermesi. Hakikate ulaşmak için doğru yolu bulmak
Marifet: Düşünerek ve deneyerek kazanılmış bireysel ve ayrıntılı bilgi. Hakikate ulaşmak, olmak.
İnsanın hakikat arayışı kısaca bilmek, bulmak ve olmak şeklinde tarif edilebilir.
Somut varlıkların bilgisine sahip olmak için beş duyu ile elde ettiğimiz bilgi yeterlidir. Ancak soyut şeylerin bilgisine ulaşmak için beş duyu ile elde ettiğimiz bilgiyi yorumlamamız gerekir.
Beş duyumuz ile ilde ettiğimiz bilgiyi sebep sonuç bağlamında yorumlarsak varlıkların bilgisine tam ulaşırız ve irfan sahibi oluruz
Elde ettiğimiz bilgiyi yorumlayarak bir yol seçersek hikmet sahibi oluruz.
Seçtiğimiz yolda bireysel yolculuğumuza, varlığın hakikatine uygun olarak yaşamaya da marifet diyoruz.
Aslında bu insanın doğum ile ölüm arasındaki yaşamında zaman zaman gelgitler yaşadığı, bazen kaybolduğu, bazen olduğu durumdur.
Bilim yeni bir şey ortaya çıkarmaz, inşa etmez; varlığın izahını yapar, tarif eder, bozar, yapar, çarpar, böler, çıkarır, toplar, sorgular, yargılar vb.
İnsanı yaratan Allah, yaratılışla birlikte eşyanın bilgisini insana vermiştir. Kimisi kullandı yaşamı kolaylaştırdı, kimisi unutkanlığı dolayısıyla cahilliği tercih etti yaşamı zorlaştırdı. (Allah, Adem’e bütün varlıkların ismini öğretti. Bakara Suresi 31. Ayet)
Pozitif bilim ya da bilimsel bilgi ile eşyanın bilgisine ulaşıp Tanrıyı reddetmek mümkün mü?
Elbette mümkün. Yukarıda izah ettiğim süreçlerden birisini veya birkaçını atlarsanız soyut olanı idrak etmekten, kabul etmekten zorlanırsınız. Nitekim bugün kendine bilim adamı diyen, çok okumuş ama aslında hiç okumamış bir sürü insansı varlık var. Eşyanın hakikatine ulaşamayınca onu var eden Allah’ın da varlığını inkâr ediyor.
Bugün ya da dün bilgiye sahip olduğunu söyleyip Allah’ın varlığını inkâr eden ya bilgiyi işlemeyi beceremiyor ya da bilgi kırıntısı olan malumat sahibidir. Çünkü işlenmiş bilgi varlığın bilgisinden varlığı yaratana götürür.
Bilgi Allah’ı reddetmez, bilakis buldurur, fark ettirir. O zaman ateist olduğunu söyleyenler ne yapmaya çalışıyorlar? Aslında ateistler Allah’tan, Allah’ın buyruklarını reddettikleri için kaçıyorlar.
Peki yerine ne inşa ediyorlar?
İzahını yapamadıkları saçma sapan ideolojileri, düşünceleri, fikirleri Tanrı’nın yerine koyuyorlar.
İnsanlık tarihi boyunca Allah’ın varlığını reddeden sayısı çok az ortak koşan çok olmuştur. Bunun sebebi soyut varlığı kavrayamayan yani bu konuda akli melekeleri zayıf kananlar Allah’ın varlığını kabul edip ama ona ulaşamadığı için aşırı korktuğu ya da aşırı sevdiği varlıklarla Allah’a ulaşacaklarını sanmalarıdır.