Doksanların Türkiye’sinde ülkeyi sarsan bir cinayet işlendiğinde halk sokağa dökülür günlerce kahrolsun şeriat sloganları attırılırdı. Hiçbir zaman olay çözümlenemez, faili meçhul kalırdı.
Devleti yönetenlerin kâbusu şeriat gelmesiydi. En hararetli tartışma programlarının konusu laiklik, türban ve şeriat olurdu.
Fadime şahin, Müslüm gündüz, Ali kalkancı dizisi Reha muhtarla reyting rekorları kırardı.
Uğur Dündar okulun mescidinde namaz kılan birkaç öğrenciye baskın yapar ve bununla büyük gazetecilik yapmış gibi övünürdü.
Çevik bir denen bir adam vardı. Bütün haber kanalları günlük onun ne dediğini, ne yediğini, ne tavsiye ettiğini haber yapardı. Hükümete uyarılar verirken kasım kasım kasılırdı.
En acılı günlerdi. Her gün 15 - 20 civarında şehit haberi verilirdi. Toplum için bile artık bu rakamlar kabullenilmiş gibiydi.
Hastanede ölüsünü alamayan hasta yakınları, sağlık karnesinde başı açık resmi olmayan yaşlı kadınların muayene edilmemesi vasat, haber değeri olmayan bir bilgi haline gelmişti
İşte böylesine pislik bir dönemin üzerine Ak parti kuruldu. Toplum nefes alabilir hale geldi. Birçok toplumsal sorun halkın ittifakıyla çözüldü.
Aradan yıllar geçti….
"Mission completed"
Savurganlık, israf, talan, mağdur büyük sosyal yapılar oluşması, sermayenin belirli bir çevrede dönmesi, beyaz yaka, boşanma, nafaka, rüşvet, mülakat, liyakat, adam kayırma, emeklilik vb birçok toplumsal sorunlar yeniden birikti.
Artık bu sorunlara iştahla talip olabilecek genç, dinamik bir ekibin varlığı siyasette hissedilmiyor.
Mevcutlar Ölü, Hz İsa gelse dahi diriltemez bunları. Heyecansız, ruhsuz, doygun…
Nasreddin Hocanın dediği gibi "Arkadaşlar, bakmadık bir şu dağın ardı kaldı. Orada da bulamazsam, siz bendeki feryadı o zaman görün"
Misalden hareketle, bir umut komünist başkan Fatih Maçoğlu kaldı. O şimdi Kadıköy’den Başkan adayı oldu. Bakacağız, ondandan da aradığımı bulamazsam görün siz benim feryadımı.
Kazanırsa, bakalım…Fatih Maçoğlu Kamu yönetim anlayışını fermente edebilecek mi? Yöneticilere bir ahlak kazandırabilecek mi?
Düşünün ki adam makam aracı olarak kendi şahsına ait dobloyu kullanıyor. Yakıtını ise bir yoldaşı ile birlikte karşılıyor. Hz Ömer’in mum hikâyesinden nesi eksik? Bu ahlaka ve erdeme ulaşmak mümkün müdür? Onun böyle davranmasındaki sebebi ve iman gücünü merak ediyorum. Üstelik kamu imkânları emrine verilmişken. Onun ovacıkta uyguladığı üretim bölüşüm modeli bütün ülkeye yayılmalı. (Ovacık modeli)