İsmail ARSLAN

Takva

İsmail ARSLAN

'Şayet biz onu yabancı dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: "Âyetlerinin açık seçik anlaşılır olması gerekmez miydi? Bir Arap’a yabancı dilden bir kitap, öyle mi!" De ki: "O, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında bir sağırlık vardır, Kur’an onlara kapalıdır. (Sanki) onlara çok uzaktan sesleniliyor.' Fussilet : 44 ve hemen sonraki surede de 'İşte sana Ümmülkura ve çevresindekileri uyarman için böyle Arapça bir Kur'an indirdik' Şura 7.ayet
Bu ayetlerden haberdar olup, ama en doğrusu, anlamasak da onu Arapça okumak en doğru iştir diyenlere' birazcık izan lütfen ama' diyorum sadece.
Bazıları eceli reddediyorlarmış, bakınız Kur'an ne diyor: 'Sizi toprak, sonra nutfe, sonra alaka aşamalarından geçirerek yaratan O' dur. Sonra O sizi bir bebek olarak hayat alanına çıkarır, ardından güçlü çağınıza ulaşıncaya, sonra da yaşlılar haline gelinceye kadar sizi yaşatır, içinizden bazıları bundan önce vefat eder. Sonuçta belli bir vakte kadar yaşamakta sınız. Umulur ki (bunlar üzerinde) akıl yorarsınız. Mü'min suresi 67. Ayet meali
Allah'a saygılı olun ki kurtuluşa eresiniz. Bakara 189 
Buradaki saygı nedir? Takva denilen şey, işte tam da bu saygıdan ibarettir. Her iş ve niyetinde sadece Onu razı etmeye odaklanmak ve Ondan gayrından eyvallahı kesmek.

Uygulamada öyle derin yanlışlar yapıldı ki, bu nesil içinden de kalbi ve kafası aynı ayarda İslamı kabul edecek insan çıkmayacaktır. 
Kafa başka der, kalp başka...
İş adamından zekat alıyor, okul yaptırıyor. İslamda zekat şu idi:
"Malı mahsusadan cüz'i mahsusayı şahs-ı mahsusaya temlik kılmak"
Civarında zekat ona farz üstü farz düşen insanlar var iken, borçlu, fakir, miskin, bezgin; o zekatları, Allah, din adı altında emeline salata yapanların kafası buna cevaz elbet vermiş olsa gerek; ya kalbi?...
Bir dinin mü'minleri tanrılığa soyunduklarında, ilk işleri tanrılarını soymak ve onun vasıflarını giyinmek olur.
Cemaatine, meşrebine, partisine davet eden, eğer davetine icabet etmeyene mesafe koyuyor, ona karşı soğuyor ve bir kabulsüzlük ile bu icabetsizliği kendine yediremiyor, muhatabını kendi haline bırakamıyor ise, zerre-i miskal bu yaptığında Allah rızası, ulvi duygular, yüksel idealler var ise, eşşeğin tekiyim.
"O, olmaz ise olmaz" inancı, en güçlü inkardır.
Muhakkak olur.
Sadece "o, olmaz ise olmaz"a inanan, inandırmaya çalışan oldukça, olmaz.
 
Kimler geldi, kimler geçti...
Şimdikiler de er ya da geç geçecekler...
Karizmatik liderliği şişirenlerin de, liderlerinin de karnı elbette patlayacak ve etrafa pis kokular dağılacak.
O günün olmaz ise olmazı "şahsiyetli" olmaktır.
Nizamı sağlam kuran, yolunu şaşırsa da yol onu hizada tutar. Şahsa değil, şahsiyete kıymet vermek iyidir. İlke önemlidir, ilkeli olan da kıymetli.
Elhasıl tüm zalimlere, götürenlere, kindarlara, ayrımcılık yapanlara, muktedir olup adil olmayanlara sözün özü şudur:
Alma mazlumun ahını,
çıkar aheste aheste...
Şu tutma işi kadar sakat bir iş yok. Takım, parti, mezhep tutmak saçmalık. Doğrusunda yanındalık tamam da yanlıșında kabul ne demek. Hep bu tutma saçmalığı işte...
Dahası bir de taraftarı olduğuna meyletmeyeni düşman bilmek var ki, onu her şeyden mahrum etmeyi kendine vecibe kılma ile ortaya konan mücadele de bunun tezahürü olmuş oluyor. Mailis Nalars
 
 
 

Yazarın Diğer Yazıları