Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü esastır deniliyor ya, üstüncükler bunu her duyduklarında, söyleyene okkalı bir küfür savuruyorlardır kendilerine dönen cinsten. Halbuki esasta üstünlerin hukuku, sadece bir seraptır ve yeri, zamanı geldiğinde mucitleri de hukukun üstünlüğüne sığınırlar.
*
Devlet dev bir illettir, muhterise.
Dini, içsellerken, şahsi hayata hakim kılarken, öyle bir silkelemek gerekiyor ki tevhid, ihlas ile ibadet ve güzel ahlaktan gayrı, üzerinde hiç bir şey kalmasın ki, inanırını, dünyada sahih bir mümin olarak yaşamaya ve ahiretini ihyaya vesile olsun. Oldu oldu, olmadı, o inanır, hem kendini, hem ilişikli olduğu her yaşamı madara etmeden ölmez.
*
Benim o çok duyarlı müslüman kardeşim yılbaşını kutlayanlara sardığının çeyreğini, ihale peşinde dolanan particilere bahşetseydi milli ahlak adına belki bir iki adım yol alınabilirdi.
*
Ahlaki değerleri yaşatma ve güçlendirme bakanlığı, milli eğitim bakanlığından, diyanet teşkilatından daha öncelikli bir yapılanma olmalıyken, değil böyle bir yapı, niyeti bile anılmaz. Aynen siyasi etik yasasının hayata geçmesini sağlamanın hayal bile edilmediği gibi. Bizim en ciddi önceliğimiz tamamen ve sadece ahlaki erozyon ile mücadele olmalı idi halbuki.
*
Barışıklığa inanıyorum. Her zaman buna inandım. Bize ait olanın dıştan iyi ve kötü tariflemeleri ile tanımlanması biçiminde sürdürdüğümüz yaşamın bir savaş olduğuna ve o savaşın bizi katlettiğine, biz neysek o olmamız gerekliliğine ve savaşmayı kesip kendi varlığımızı özümüze basamak yapmamız gerektiğine inanıyorum. Hata ve sevap tanrılarını gömdüm. Hata ve sevabın tanrısına inanıyorum.
Üzerimizden hesap peşinde olanların bize etkisi, bizden eksiltmekten başka bir sonuç vermiyor. Onların tanrı zevklerini tatmin etmekten usandım.
Ruh ve nefs savaşı olarak tanımlanan iyi kötü mücadelesinde bir durgunluk ve huzur arefesindeyim. İyi ve kötüyü keyfince paketleyip sunumlayanların sunumunu kabul etmiyorum.
Neysem oyum ve olduğum neyse o benimdir, alçaklık yüksekliğim aynı boydadır, benim sınırlarım içindedir inancındayım. Kendimi aşma gibi bir saçmalığa inanmıyorum.
Birilerinin veya bir üst buyruğun tahakkümü ve yönlendirmesi, aidiyetime ve kabulüme alamadığım benimle ilgili her dış karar, buyruk, öneri reddimdir. Hesabım tek başıma, yanıma kimsenin doğru ve yanlışını yaklaştırmama eğilimindeyim.
Tanrıları reddediyorum, Allah'a inanıyorum. Bana Allah diye sunulan huzursuzluğun ne olduğunu çok net gördüm. O, sanal sıfatlarla donatılmış Allah ismi türeticilerince takılmış üretilmiş tanrılardan bir tanrı ve hakikatte Allah ise huzur ve mutluluk rabbidir. Onunla O asla birbirine benzemez.
Allah'ı bilme keyfiyetim şudur: Huzur ve mutluluk yoksa orada Allah inancı yoktur. Başkasının yaşamının üstünden geçinmek varsa orada Allah yoktur. Başkasının tanrısı olma istidadı varsa orada Allah yoktur. Allah'ın sözleri ile insanlara tanrı-Allah oyunları oynanıyorsa orada Allah yoktur. Allah ağızlarda sakız; ama yaşamda hikaye ise orada Allah yoktur. Onun bir cümlesinden bin cilt yazanların kitaplarında Allah yoktur. İnsanları kırbaçlamaya Allah kullanılıyorsa orada Allah yoktur. Zevkine çalıştırılan tanrı Allah değildir ve Allah zevkine insanları çalıştıran da değildir.
Bu doğrum yanlış olabilir; ama bu yanlış benimdir ve benim dünyama aittir. Hesabım tanrıcıklara değil, Allah'a verilecektir. Bu, tanrıcık ve kullarının hiç hoşlanmayacağı, Allah'a inananların ise derin saygı duyacağı bir izahtır.
Dünyama ait olmayanın kapımı zorlaması, bana tanrı olmak içindir. Kapımı tıklayanlar ise Allah'ımla tanışmak isteyenler...
Ben hep böyle inandım; ama hep böyle söyleyemedim. Çekingelerim vardı ve şerrinden korktuklarımın şer olmak istediklerinde nerelere kadar ellerinin uzanabildiğini biliyordum. Şimdi söylüyorum, yine çekiniyorum; ama söylemem lazım ki inanç ameli budur.
Av.İsmail Arslan