İsmail ARSLAN

Şeytan taşlama

İsmail ARSLAN

Kanun devleti ile hukuk devleti olma konusunda mesleğimden bir ölçüt ortaya koymak istiyorum:
Vatandaş davasını takip için avukata ücret ödeyerek bir masraf yapıyor. Yargılama sonrasında davayı kazanınca, mahkeme karşı tarafın ödemesi kaydıyla vekalet ücretine hükmediyor, yani diyor ki aslında, sen bu davanın açılmasına ve davacının avukat ücreti ödemesine sebep oldun, karşıla bu masrafı.
Uygulamada ise kanun diyor ki bu para da avukata aittir. Yani avukat hem müvekkilinden ücret alıyor, hem de mahkemenin hükmettiği karşı vekalet ücretini alıyor. E ne oldu şimdi davasında haklı çıkan davacıya yaptırılan masrafın ona verilmesi mevzusu. Bunu hukukçu kesesine gömdü, var mı itirazın ey kanun devleti yurttaşı.
Hukuk devletinde bu olmazdı işte.
Hani avukat müvekkilden para almasa aklım eriyor da hem ondan alıp, hem de onun yaptığı masrafı ona tevdi için verileni de almasına aklım ermiyor hukuk nosyonu bazında.
Bu sene hac yasağı var. Bunun anlamı çok derin. Öyle ki bu sene herkes kendi ülkesinin şeytanını taşlama imkanına kavuşmuş oldu.
Kıymeti biline, gereği yapıla.

Benim fikrimce düşünme ve düşünceni ifade özgürlüğün var, aksi halde itibarsızlaştırılacak ve cezalandırılacaksın anlamına gelen her söz ve tavır tanrısal güç iddiacılığıdır ve her böylesi iki cihanda da rezil olmaya mahkumdur.

Bizde lider demek, her konuda söyleyecek bir sözü olan ve asla yanılmayan insan demek olduğu sürece dünyanın en kaliteli düzenbazları hep bizden çıkacak demektir. Mailis Nalars Sarpust Yazıtları
 
Devletin üzerine düşen, grup klik ve her tip legal oluşumun birbirleri üzerinde baskı kurmasının önüne geçmesi ve adalet üzere hükmetmesidir.

Bir devlet, üniversite okuyan bir genci barındırmayı başaramıyor ise, "ben devletim" diye hava atmasın arkadaş.
Eğer İslamı Arap kavminin yaşam tarzı olarak anlayanlar var ise, biline ki İslam, örf anane değil, bir amel, niyet ve ahlak dinidir.
Bu açıdan bakınca dişleri temizlemek için kullanılan malzeme değil, temizleme fiilinin önemi ortaya çıkar gibi her mevzu buradan rahatlıkla yerini bulur.

Avukat aslında ne yapıyor?

Gecenin bir saatinde bir vergi tekniği raporu okuyorum. Rapor bilimsel verilerden uzak, tamamen hayali kurgular üzerine hazırlanmış ve müvekkile ciddi bir maddi külfet yüklüyor. İşte avukat dediğiniz kişi Devletin ajanının, devleti yanıltarak, onun haksız şekilde hakkı olmayan vergiyi haram yollardan tahsil etmesini engelleme adına, esasen müvekkilinin hukukunu korur görünür iken, daha derininde milyonlarca insanın haram para ile hizmet almasına mani olan kişi olmuş oluyor.

Dini yapıların çoğunun tek amacı devleti fikrince idare ve yandaşını devlete sokmak. Din ile arz ı endam edenlerde idare noktasında bir niyet kayması farkedildiğinde anında itibarsızlaştırma olmalı ki bu millet ikinci fetö mevzusu yaşamasın ve kesinlikle tüm din temelli vakıf derneklerin mali varlıkları bağımsız denetime tabi tutulmalı.

Satır Aralarını Okumak

'Kitapta iki satırın arasında görülmeyen bir satır daha vardır. Onu hoca okur ve aktarır. O, okunmadıkça satırlarda olan kamilen anlaşılmaz. O, okunabilir olana kadar da hocaya ihtiyaç vardır.' dedi bir hocamız...

Hocada takılmamak ve bir an önce hocayı da aşmak gerek ile cümle devam edebilirdi kanaatindeyim. Okurken eserin etkisi zaten hissedilir. O etkinin üstüne başka birinin etkisi okuyucuyu etki manyağı yapabiliyor. Tarafgirlik, holigan kapılganlık makul olmayan düzeylere hep bu nedenle çıkıyor. Öz kısırlaşıp, söz çoğalıyor ise bundandır.

Tecrübeden menkul tespiti paylaşmak ayrı, tespiti dinleştirip pazarlamak ayrıdır. Öyle ki hocasını tanrı ittihaz edip, şuurunu bantlayarak bu etkinin nevri döndüren sihri ile bir tarz tapınma ayinleri düzenleyenler bile yok değil...

Satır aralarını okuyabilmek için (yani sadrı açabilmek için) lazım olanı edinmedikçe satırlardakine mahkumiyet ve satırları berraklaştıracak hocaya ihtiyacın devam edeceği de hakikattir. Bu ihtiyaç, kimine çukur kimine de zirve kılavuzluğu yapanları elbette çoğaltacaktır.

Bir gayrete girelim.

İdrak duru değil; kirli; fakat şu antreman önemli. Şimdi:

80 yaşında bir ateistin, batıda ağzı açık onu hayranlık ile dinleyen bir küçüğe: 'Evladım, cehalet büyük bir düşmandır. İnsan, bilgi ile donanmalı ve gerçeği zihnî gayreti ile bulmalıdır', dediği anda, 20.000 km doğuda zamandaşı olan 80 yaşında bir sûfi de önünde diz çökmüş gence benzer cümleleri farklı bir dilde kuruyor ise kirli idrak ayraçları kullanamaz, algı açıklığı için hoca ister.

Bu konuşmalardan habersiz aralarında 40.000 km mesafe olan iki ayrı beldede Lisa ve Şuha bebeklerine aynı anda meme veriyorlar ise ve o bebeklerden biri büyüyünce devletin başkanını öldürecek, diğeri ise devletine başkan olacaksa çok saf bakabilmek lazım, bakınca da görebilmek…

Bir Kızılderili, dedesinin beyazlarla olan savaşlarını çocuklarına anlatırken, o anda Çinde kardeşinin tabağına açlıktan 'o yemesin ben yiyeyim derdi ile' tüküren Cheong Yong unutulmasın ki Kızılderilileri ömrü boyunca hiç duymayacaktır.

Dört nesil önce 65 yıl yaşayan Mahir Ağa’nın etoburluğu hakkında yakılan türkü hala okunurken dördüncü kuşaktan torunu Seyfi’nin vejeteryanların idolü olmasının hikmeti satırlarda sadece hafif bir gülümseme vesilesidir

Sevdiği adamla evlenemeyen Dilruba, Hakan'dan beş kız yapmış ve Hakan'ın kızları Dilruba’nın sevdiği adamın oğulları ile evlenmiş iseler bunu yazan kağıt, misalimizde ancak görsel bellektir.

‘Bir yerde herkes Hint kumaşı tüccarı ise ve bu kumaştan da bolca varsa, o yerde adi patiskaya paha biçilmez.’ cümlesi satırdan zıplamaya çalışan bir görüntü arz ediyor ise ‘geçmişini, bu günün sırtına vuranların geleceği hamallıkla geçer’ cümlesi de gayet iyi anlaşılabilir.

Son olarak ‘kendi filminin esas oğlanı, filminde her onunla ilintili yaşamın figüranı haline geliyorsa bu, hocasını aşamadığından/hocasından kopamadığındandır.' tespiti satırda boğulmamak için sadra genişlemek lazımın şerhidir; vesselam…
 

Yorumlar 4

Yazarın Diğer Yazıları