İsmail ARSLAN

Sadeleştirmeye ihtiyacımız var:

İsmail ARSLAN

Dinler, kurallarına müntesiblerinin uymasını ve müntesibi olmayanların da kaidelerine göre yaşamasını talep etmektedir tarzı bir tarif yapılsa ve bu tarif doğrultusunda biri çıksa ve absürt bir lisan ile: 'Dinlerde jakoben bir eğilim vardır' dese ona ne denilmeli? 

Jakoben tavır beşeri nizamlar söz konusu olunca savunulması yanlış, din mevzu olunca bir tarz gereklilik mi demeliyiz?  

Din boyutunun daha içerisinden bir yerlerden bakılsa ve bu sefer de denilse ki:   Mezhebim, Meşrebim, Cemaatim... Gelmezsen yanılgıdasın! Hatalısın! Yanlışsın!...   İfade bu şekilde olmasa da, gelmeyene veya gelmişin emele aykırı vaziyetinde ona vebalı muamelesi yapılsa faraza!..   Filan filan işi işleyenler dile dolansa, kınansa, engellense, yapma hürriyetinden mahrum bırakılsa, uygulayıcı, hükmedici, doz ayarlayıcı, kamçı tutucu insan olunca Allah adına insanın neyi ne ile ölçtüğünün ölçütü nasıl ayar tutacak?   Kim? Ne adına, kimi? Hakkı tutturmak, ne ile? Boş laf! Yok bu işin ayar ölçütü yaşam içinde. Belki saf bir güven ve teslim sadece. Burada da bu güven ile özgüvenin cellatlığı söz konusu olur mu olmaz mı kumarı var harbisinden ayrıca.

Aynı dinin içinde:   Öldürmesi onu, ona emredilmişken 'yüzüme tükürdü!' diye müşrik savaşçıyı öldürmeyen ne menem bir mantıkla tebessümle anılır?   Davası görülmüş ve hükmü kesinleşmiş kadın taşlanırken canının yangısıyla kaçarken, işi bitirme adına peşini bırakmayıp onu öldürenlere, 'keşke bıraksaydınız ya' demek ne oluyor, özde neyi talim ediyor?   Hırsıza uygulanan şer'î emri kuraklık ve kıtlıkta uygulamayan, rafa kaldıran 'Allah'ın hükmüyle hükmetmeme ile' ne yapmış oluyor, bize ne anlatıyor?  Ötesi 'ceza' aslında dinde neyi ifade ediyor?   Neden o zahide kadın 'bir kediye merhametsizlik etti' diye cehennemi boyluyor?  Neden o adam 'susamış köpeğe su verdi' diye cenneti hak ediyor?  İnsana merhamet kediye köpeğe merhametten kıymetsiz mi de insanlar hem yaşamlarında hem yaşam sonralarında lekelenip, kıtır kıtır doğranıyor!?  Merhamet ise kavramımız 'yüzüne tüküren'in bir an önce katledilmesi de merhamet değil miydi hani, ictimaiyat gereği... Öyle ya, tükürdüğüne niye tükürdü ki o!?   Ne kadar sefil bir idrakımız var.  Daha daha ötesinde yaşama hakkının falanca filancada yok sayılması ve bazen de zıddına bunca korunması kimin kafasını karıştırdı, kimin adaletini pekiştirdi?   Neler oluyor?  Laf üretme mekanizmaları -makinalı tüfek gibi işlemeye başlasa da, namlu şişmiş, boşa kelime tüketimi çabası bu!  Ölüm ve yaşamı iki dudak arasına yetkileyen bir din anlayışı ve o anlayışın onursal kadıları! O'nun adına sürekli bir yargıçlık ve ferman vermek...  Turan Dursun'a bakarsan 'Din bu', bizim gördüğümüz ise bu değil. Bu, kulluktan bıkmışların topaç oyunu aslında...  

Kedi köpeğin yaşama hakkını müdafaa eden ve merhameti öngören bir din ve o dinin mensublarının -Allah adına- insanların kafasını keserek, ya da insanları cemiyetten keserek canını, yaşama hakkını almaya o din var olduğundan bu yana devam edilmesi...   O dinin kıymetli mensupları da yine O'nun adına zaman zaman katledilmiş üstelik!   Hüseyinleri, Hallacları, İmam Azamları, İbn Teymiyeleri, türlü türlü meşrebler adına hep bir kılıf ile Allah adına katletmişler veya susturmuşlar!   Zıtlaştıkları yerde ise en sofular birbirlerinin kanını dökmekten çekinmemişler, Allah adına! Hepsi kendini dine dayandırıp, haklılığını ifade etmiş üstelik. 'Haksızlık yaptım' diyen yok...  Uygulamalar ve uygulayıcılar!   Bugün güç elinde olmadığı için niceler de sinesinde gizlediği bir kin ile o öldürme gününü beklemiyor mu?   'Elimde olsa onu bin parçaya bölerdim' duygusu nereden besleniyor acaba?   Sen sapıksın! Sen cahilsin! Sen ölmelisin! Sen büyüksün! Sen şusun, sen busuncular!   Hükmedenler, hükmü uygulayanlar!   Dinin kendisi en büyük imtihan...   
La ilahe illallah   Allah'tan başka yargıç yoktur!   Ama Allah adına yargılamak mı?   O herkesin bir şekilde birileri için dozajı ve kapsama alanı farklı sorgusuz doğal hakkı!  

Jakobenlik mi?   Beşerî nizamsan sen, 'tu kaka!'  Dinse olay, farz be farz!  Hiç Müslümandan jakoben olur mu?   Bal gibi olur!  Dünyanın en jakobenleri top bin'i at gözlüğü ile de ilesiz de bize aittir! 

Ne biçim yazıyorsun sen!?  Seni gidi kafir seni!   Tiz boynu vurula!...

Ülkemizde kadına şiddet ve taciz olayının altındaki temel sebep, Arapçılığı İslam olarak algılatanların emelleridir.
Malı biliyor ve diyor ki, ya benimsin, ya toprağın.
Türk'ün töresinde kadından devlet başkanı da görmek mümkün ve Allah'ın dininde kadın da erkek de insandır, ancak Arap örfünde kadın maldır. Peygamber, bu algı ile savaştı, ancak kadını meta gören zihniyet, Ondan sonra İslamı da emeli için kullanmayı bildi.

Sadeleştirmeye ihtiyacımız var:
Dinin yegane gayesinin uluhiyeti sadece Allah'a tahsis ile, iyi bir insan olmayı ve bunun için de sahih ahlak sahibi olunmasının talimi olduğu gibi.
Devletin sadece yatay ve dikey eşitliğe ihtimam ile, adaleti tesis etmekle yükümlü bir organizasyon olduğu gibi.
Hukukun sadece zulmü engelleme ile yükümlü olduğu gibi.
Zulmün gayrın hakkına tecavüz olduğu gibi.
Anayasanın insan hak ve hürriyetlerine saygılı değil, insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir nizamı tesis ile yükümlülüğünün asıl olduğu gibi.
Fikrinin eleştirilmesine tahammül edemeyen, eleştiri sahibine menfi hisler besleyen ya hamdır, ya da hain  Başka izahı olamaz, zira yüce görüş, sorgu ürünüdür. Muhakeme görmemiş görüş, güneş görmemiş domates gibidir.Kanaatimce tüm sünnet uygulamalarına dair kaideye misal olsun:
Dış fırçası vardı da, onu kullanmayıp, özellikle ağaç mı kullandı Peygamber?
Kaidenin ve uygulamanın amacını sorgulamak isabetli olur.
Maksat ağız ve diş temizliği, yani sünnet olan budur, misvak ağacı kullanmak değil.
Peygamber, o günün şartlarında, çevresinde kolaylıkla temin edilebilen en uygun ve bilinen malzemeyi kullandı haliyle.
Kaide, maksadı irdelemek ile algılanabilir.
Misvak ağacının ekstra dişlere faydalı olması da ayrı bir husus bu arada.
*
Türkiye'de müteahhitlere, bina yapım ruhsatı verilmesi için, her binanın bağımsız bölüm adedince, belediyenin göstereceği alanlara ağaç dikme ve bakımı şartı uygun bir zorunluluk olmaz mıydı?
*
Adil olmak maharet değil, adil kalabilmek hünerdir, aynen insan doğmanın tabii, insan kalabilmenin olağanüstü olduğu gibi.

Yazarın Diğer Yazıları