İsmail ARSLAN

Kim kimdir

İsmail ARSLAN


Vaka sayıları yine 1500lere dayandı. En başta yapılmalıydı, lakin şimdi de olur. Ne olaydı sıkı filyasyon ile birlikte, vaka çevresi ağırlıklı günlük bir milyon nokta vuruş test sonrası, vaka sayısı 5000 10000e çıksa ve tespit edilen vakalar hemen izole edilse ve tedavi uygulanmaya başlasa. İş bu denli sıkı tutulursa mesele aşıya kadar kontrol altında kalabilir, aksi halde aman maske takmıyorsunuz, olmadı çarşı pazar geziyor, düğün dernek yapıyorsunuz diye milleti her gün fırçalamaya devam edeceklerdir. Uygulayın filyasyonu, kontrolleri artırın, vakayı yakalayıp, izole ve tedavi edin. Bu kadar net. İhmalkarlık millette değil, işi sulandıranlarda.
Tamam en başta yapmalıydınız, tecrübesizliğinize sayalım, bari şimdiden sonra yapın. 
--
Allah'ın varlığı ve sıfatları hakkında sağlam muhakeme etmeyen birinin inandığı tanrı, Allah mıdır, o da net değil kanımca. Denk geldi ise tevafukendir, olsa olsa.
--
Kim Kimdir?
Mehmet, Sabri'nin can dostu, Davut'un azılı düşmanıdır. Annesinin biricik kuzusu, babasının baş belası... Esra'nın soğuk ve ilgisiz eşi, Gülçin'in pamuk yumağı babası, Rana'nın eski varyemez kocası... Ramazan'ın sevmediği amiri, Semra Hanım’ın beğenmediği memurudur... Yılmaz'ı tanımaz, Cihan ile arada selam sabah.
Mehmet, Bakkal Rıza'nın ayaküstü muhabbet ettiği, Kerem’in ayda yılda bir buluştuğudur. Engin onu hiç sevmez, Kazım ise bayılır... Mustafa'ya borcu var, Yunus'tan alacağı... Nedim onu yanlış tanımış, Kemal ise her sözünü ferman bilmiştir. Yahya'ya haksızlık etmiş, Berna'nın kalbini kırmış, Yusuf'un büyük bir derdini halletmiştir...
Roller ve kişiler değişse de sen, ne görüntü yakalamış ise başkası için osun. Muhatap seni, sen olarak değil, sunduğun kadar, gördüğü ve algıladığınca bilir.
Olmadığı kişiyi oynayan bunu gayrına izletebilir; ama kendi o izletiden zevk almaz. 
Başkası yönünden ne görünürse görünsün; kişi, sonuçta her bir haliyle kendincedir.
Zamanın bir dank sesi ve anı vardır. Hayatı an an yaşarız... Bazı an uzun sürer yaşamı kapsar, bazısı ise andan kısa zamandadır. Muhatap o an ne gördü ise sen onun için o kadarsındır. Esasında ne görünen sensin, ne de muhatabın gördüğü senden başkasıdır…
İnsan ister ki dediği olsun, bildiğince olsun. Bilmez bilmediğini… Birini bildiğince olmaya zorlamak, onu istemeyeceği biri haline getirir. Sen, sen olmak istersin de mahallen seni sana bırakmayabilir. Sen, başkası için fotoğrafını çektiği andaki kişisin. Gülümsedi isen o an, artık ağlaman vaki olamaz. 
Seni sen olarak yaşamaya bırakmayanlar civarında çoğaldıkça ‘ya huyundan ya suyundan misali’ bir bakmışsın sen de öylelerden olmuşsun. Artık ferdi medeniyet algın terakki edene kadar bir ezer bir ezilirsin; terakki etmeden ölmek de cabası…
İnsan, birilerince birilerinin hayatına atanan yetkin özne olacağına, kıymeti kendinden menkul birilerinin keyfi için kavrayamadığı yaşamlar yaşayacağına; fukara yaşamında esir yüklem olsa daha yeğdir. 
Kimsenin mezurası kendinden başka kimseyi ölçmeye yetmez; aksi sanılsa da, böylece.. Mailis Nalars
--
İsimlerini çerçeveleterek duvarlara astığınız insanlar da et ve kemikten mürekkep varlıklardı.  Onları neden sair hemcinslerinden ayırarak özgünleştirdiğinizi ne çabuk unuttunuz. Vasıfları değil miydi tüm bu meylin sebebi ve bu vasıflar sadece onların tekelinde ve onlarla geçip gitmiş de değildi üstelik. Son insana kadar insan var oldukça daima adalet, olgunluk, dürüstlük, isar, diğergamlık, cesaret, isar, iyi huyluluk, geçim ehli, cömert, merhametli olmak gibi vasıflar ile vasıflanmak gibi bir zorunluluk yok muydu yoksa? O isimler birer put ise yok, değilse var değil miydi?

 
 

Yazarın Diğer Yazıları