İsmail ARSLAN

İtibar Putu

İsmail ARSLAN

İnsan, kendi kendinin özgürlüğüne öyle bir kelepçe takar ki, o kelepçenin anahtarı kimse de yoktur, kendinde bile...

Bu kelepçe; itibardır!

İtibar için yaşayanlar, onun için ölür ve öldürürler.

O zarar görmesin diye her şeye razıdırlar ve o olsun diye civarlarındaki herkesin itibarsızlaşmasına da... Mailis Nalars Sarpust Yazıtları
--
Ne zaman ki bir insan bir insandan laf açtığında, onun iyiliği kötülüğü ile onu anmaz da onu iyi veya kötü vasıflamasına sebep hasletlere vurgu yapar ve kişiyi değil kişiliği, şahsı değil şahsiyeti mevzu ederse olgunluk yolunda bir adım atılmış demektir.
--
"Gelen, gideni aratır"

Ataların bu sözü, haklılığı noktasında her sınamadan alnının akı ile çıkmış bir saptama olmasına rağmen, tarihin en uzun süreli haklı; fakat itibar edilmeyen ata sözü olarak, belleklerde yerini almıştır.

Cehalet izâle edilebilir; ama izole edilemez.

Rüya, bir bilinç işçiliğidir. Gün içinde ve gerisinde bir biçimde duyulan, görülen, hissedilen, dikkat çekmiş veya etkilemiş de etkilememiş muamelesi görmüş her ne var ise, uyku esnasında kazı, beton, kalıp, duvar, süpürme, yontma, kırma, eleme, elhasıl ince kaba işlemlerden geçer.

Rüya anlatımı ile esasen kaygı ve korkular, beklentiler, umut edilenler, özlem ve arzular, zaaf ve defolar, sakatlıklar da tüm çıplaklığı ile teşhir edilir.

Kimi, anlatıdaki hikayeye kulak kesilir dinler, kimi de kriptoya...
--
Tav Kültürü.

Tav, biraz kur, biraz şirinlik, göz boyama, karakter fragmanı, saklanması gerektiğini düşündüğünü sandığa sokup, teşhire müsait meziyetleri önceleme ve kısaca esasen sadece olmadığı ile arz ı endam etme.

Kızı tavlarken oğlan,
Oğlanı bağlarken kız,
Din adamı,
Siyasetçi,
İş adamı,
Pazarlamacı,
Öğrenci,
Müşteri bile maharetince tav peşinde.

Ne yana baksanız "tav" var.

"Tav"lananların çoğunluğunda ya buhran, ya eziyet, ya kandırılmışlık hissi bağlantılı aşağılık hissetme ve ağız tadı kaybı gözlemleniyor.

Tav kültürlere sinmiş vebadır.
Bulaşıcı ve tehlikeli bir huzur düşmanıdır.

Kanaatimce tavlayan kadar tava gelen de beladır.
--
Tüm sorunların kökünde ahlak sapması var. Bizde sorunun kökü ahlak zaafiyeti ve bu konu 10 20 yılda çözülecek bir konu değil. Alnı secdelisinin de ateistinin de sorunu ahlak.
Bir yerden başlamak gerekiyor bu konuda çalışmaya. Önerim: 4-7 yaş arası değerler eğitimi ile başlanabilir.
Önce ahlakî referanslar olmalı öncelik. Elifbete abc değil.
Tüm sorunların kökünde ahlak sapması var.
Bu değerler eğitimi ailelere de verilmeli ve televizyon internet vs her metot kullanılmalı. Eğitmenler alnı secdelliler kıstası ile değil erdemlilerden seçilmeli.

İnsan kendisini tanıyabilme yolculuğunda, iyi- kötü ve bunun arasında kalan değişik ölçüler ve oranlar/orantısızlıklar/denge ve dengesizlikler arasında gide-gele ve en önemlisi de azimle yürüyebildiğin de, erdemli-faziletli-güven verici-adil bir yaşamı gerçekleştirerek, hakikat yolunda bir iz bırakabilme çabasını göstermelidir... Bu kendisine olan görevidir ki asıl dava nefes alıp verdikçe iyi insan olmaktan gayrı bir mevzu değildir.
--
Verebilmek çok zor bir eylemdir, hak sahibine hakkını vermek ise cibilliyetsizler için imkansızdır. Konya yıllarımda ihtiyaç sahibi talebelere burs veren Halit Hocanın bir aktarımı aklıma geldi. İşadamı zekatını veremiyor, gömlek cebine koyuyor, hocam ben veremiyorum sen oradan alabilir misin diyor


 

Yazarın Diğer Yazıları