İsmail ARSLAN

İstihbaratçılara öneri!

İsmail ARSLAN

Sivrisinek, kapı pencereden, bando takımı karşılamalı törenle girer, uğultulu vızıldar, derinin en hassas bölgesine konar, uzun iğnesini sokar, kan emdiği bölge kabarır ve ciddi ciddi orası kaşınır. Sivrisineğin işi bittiğinde bile izi bedendedir ve varlığı o yokken dahi insan zihnini meşgul eder. 

Pire ise ondan az değildir, o da yaşamını kan emerek sürdürür; fakat ne bir izine ne de sesine şahit olmazsınız...

Bu iki böcek yeryüzünde iki ayrı istihbarat ve politik pratiğe ilham vermişlerdir.
*
Şeyh, lider içki iç dese içmek gerekir, çal dese çalmak, şu duvardan ölümüne atla dese atlamak gerekir, teslimiyet bunu gerektirir inancı şirktir. Allah yasak sınırlarını ayan şekilde belirtmiştir. Kim bu sınırlara tecavüz ile, kendi emrine imtisali teşvik ediyor ise, tanrılık ittihaz ediyor demektir. Allah ile aldatmada bir ölçek de budur. Yok öyle vardır bir hikmeti mavalı. Hikmeti dahi olsa yine de şirktir. Allah'ın emrini kırıp, şeyhinin, liderinin emrine itibar eden, sapmıştır. İstisnası vahiy gelmesidir ki, bu da malum mümkün değildir. Aleyhisselam'dan sonra bunun iddiası da küfürdür. 
Korkarım ki bu tarz teslimiyeti yüceltenlerin, yarın bir gün, ben mehdinin komutanıyım, adamıyım diyerek, saftirik müridanlarını Kürt devleti kurma adına Amerika hesabına ölüme sürükleyeceklerdir.
*
Beyin teklemesi

Örnekleyeyim: Bazen, 'filanın çoğu vasıflarını beğeniyorsan, onun beğenmediğin vasıflarını da sineye çekeceksin' ile kendini gösterir. 'Bir inanışın varsa, onu çepeçevre sarmalayacak, ona ait ne varsa kabul edeceksin' ile de ifade bulabilir. Aklına yatmamış mı? 'Olsun. Anlamamışındır sen. Doğrusunu senin yerine anlayanlar muhakkak vardır. Sen inanmana ve savunmana bak' algısı hakimdir. 

Mabetlerde direklerin üstüne isimler yazarlar. O isimlere alerjisi olanlar da kendi adamlarının isimlerini bir yerlere asarlar. Sonuçta ölmüş; ama devrinin kalabalık yaşamlı iyi bilinmişleri fikri ve inancı doğrultusunda yüceltilir. Yaşam sürdükleri zamanlarda bilinen onlara ait eksikler, ölümleri ile birlikte azar azar azaltılır ve bir zaman gelir, sütten çıkmış ak kaşıklarımız olarak tepemize kondurtulurlar.

Yaşayanlardan da tutulanlar vardır, ismi ve karakteri perspektifli. 'O iyi adam. O, problemsiz. O doğru düşünüyor v.s' değerlendirmeleri ile.... Ve tabi onun çok güzel kalçaları var ile de oluyor böylesi tutmalar. Bu tutulanların isimlerine leke olabilecek bir sözü biri derse, onun katli vaciptir. Ha Gezmiş, ha Özal; fark etmez. Aklına yatmayan bir hususu dile getirdiğinde 'Sen kimsin de ona laf söylüyorsun' faslı başlar. 

Takım tutuyorsun mesela, karşı takımın tutucularına, maçta senin takım berbat da oynasa, kendi takımlarını savunma mecburiyeti yükler bu beyin teklemesi. Gözleri çok hoş olanın, biçimsiz bir yerine göz yumdurtur ya da... İbiğinin güzel olması yeterlidir, dili kullanamıyor olmasının canı cehenneme. 

İnsanların insan olma ehliyetini onlardan alan, onları tanrılaştıran, onlara tapınmak için zemin ve fırsatlar üretenlerin var olduğu ortamlarda insan, kişilik tekamülüne devam edemez, tam o anda tekleme durumu söz konusudur. 

Bir insanın on sözü/tavrı doğru, bir sözü/tavrı hatalı ise, hatasına binaen onu 'tu kaka' ilan edip, on doğrusunu göremeyenin karakter tekamülünün hangi safhasında olduğunu bilim açıklıyor. Arama motorlarına yazın bulursunuz.  

Kendi pisliğe batmışın başkalarının gaytasına burnunu dayayıp kimyasal analize girişmesi, özellikle tekamülün bu faslındakiler için en büyük meşgaledir. Bunlar tribünlerde karşı karşıya geçer ve birbirlerine giydirirler; daha olmadı karşı karşıya geçip birbirlerini öldürürler. . 

Tarafgirlik diyorlar buna. Bazen haberlerde izlersiniz bunları. Bir kadını mesela yere yatırmışlardır; ya da bir sarhoşu, vicdanı uçuklatan biçimde feci döverler. Kimini de beline bomba sarmış ve pazar yerinde patlatmış görürsünüz kendini. Hep aynı yerde sorun vardır; beyin teklemiştir. O tekleme anında, onları insandan sayma gafletine girmek de beyin teklemesidir. 

Olduğu gibi göremediğinde, olmayan görüntüyü olduğunu sandığınca ömür boyu tefsir et dur. Bu bakış boş, bu yaşamın içi boş, yorumcu boş, yorumlanan boş… Bir şey ifade etmiyor; buradan bir kazanım söz konusu değil; ama çevren ve çevrendekilerin beyinlerinin içine dışkıyı, elmas kıymetinde bırakıyorsun ya, o adamın asabını bozuyor. Bu bir absürt tavır, bin reel sonuç doğuruyor. Ayıkla pirincin taşını, çıkar kuyudan taşı... Hadi bakalım.

Yazarın Diğer Yazıları