İsmail ARSLAN

Her babaya...

İsmail ARSLAN

Her akşam çöplükten topladıklarını satarak üç beş kuruş kazanan babasını dövüp, elinden aldığı parayı, uyuşturucuya harcayan oğlu için, "Neden tahammül ediyorsun? Vur suratına okkalıca, kır belini. At şunu evden!" diyen arkadaşına, babanın cevabı:
"Benim onda ciğerim var. Onun ise bir şeyi bende yok"
--
İnsanlık tarihi boyunca Allah'ın insanlardan muradı, sadece, Ondan gayrını tanrı kabul etmemeleri ve iyi insan olmalarıdır. Hariçte din diye anlatılanların hepsi lafı uzatmaktan ibarettir.
--

Devlet gücünü şefkatten alır, istibdattan değil. Devlette en esaslı ilke adalettir. Liyakattan gayrı da atamalar için ölçü batıldır. Mailis Nalars Sarpust Yazıtları
--
'Yok öyle genel bir salgın, bulaşmalar belli bir kitle arasında kontrol altında milim milim ilerliyor, çevresinde bırakın virüs bulaşmış, test bile duymamış milyonlarca insan var' dese birisi, hiç de absürt gelmeyecek gibi bir durum var mı yok mu...
--
Doktrin döktüresim geldi:
Bizim yargı sistematiğimizde bazen usul, esası ezip nakavt ediyor. Esasta tüm yargılama faaliyetlerinin asli gayesi gerçeğe ulaşmak ve hakkı ortaya koymaktan ibaret olmasına rağmen, bu her zaman mümkün olmayabiliyor. Usul, esası doğru ölçeklerle muhakeme edebilme aracı olma misyonuna çekilmeli ve yargıda usul noksanlıkları ve yanlışlıkları sebebiyle hak kaybına uğranılmasına son verilmelidir
Mecelle kuralında usul esasa mukaddemdir denir, lakin bunda, “amacın” önemsiz olduğu sonucu çıkarılmamalıydı, burada amaca giden yolun meşru, geçerli, onun da hukuka uygun olması beklentisi vurgulanmaktadır.
Sonuçta esas esastır.
Son cümle Mustafa Ernalbant imzalı olup, üst taraf Mailis Nalars mahsulüdür.
--
Milli olma (spordaki değil) niteliği ile öncelenenleri kritik kadrolara görevlendirme olayının da cılkı çıkarılmamalıydı. Sonra itidal üzere duruş tercih etmiş insanları bile zıvanadan çıkarırsınız ki, bunu asla istemezdiniz. Liyakatı terk eden her idare, esasta kul hakkı yemeyi meşrulaştırma davasına hizmetçidir, böyle bilirler itidal ehli.
--
Bizim vergi idaresi bir zamanlar böyleydi. 
2 bin metre yazılım
“Bilim dünyasının duayeni olarak bilinen Ali Akurgal, bir söyleşi sırasında yaptıkları 2 milyon dolarlık ihracatlarını nasıl gerçekleştirdiklerini anlatmıştı: 
"1992 yılında Netaş’ta ilk yazılım ihracatını gerçekleştirdik. Hazırlanan bir yazılım paketini; tuşa bastık, o zaman internet falan yok, çatıdaki çanak marifeti ile vallahi de billahi de müthiş bir hız olan 128kb/s ile, İngiltere’ye uydu üzerinden yolladık. Faturayı da pullu posta ile yolladık. 2 milyon dolar bankaya geldi. Kasaya koyduk. Aradan 3-4 ay geçti, vergi memurları geldiler. Dediler ki, 'Siz bir fatura yollamışsınız, 2 Milyon dolarlık'. 'Evet' dedik. 'Bu para ödenmiş' dediler. Biz yine 'Evet' dedik. 'Ama mal çıkışı yok, bu hayali ihracat' dediler! Bunun üzerine vergi memurlarını Ar-Ge’ye aldık, bir bilgisayarın başına oturttuk. 'Şu ‘enter’ tuşuna basar mısınız?' dedik. Biri bastı; sonra 'Ne oldu?' diye sordu. '300 dolarlık ihracat yaptınız, bunun faturasını yollayacağız, o da ödenecek' dedik. Adam sanki bir suç varmış da ortak olmuş gibi hissetti ve çok kötü oldu. Daha sonra yazılım nedir, uydu bağlantısı nedir, bunlar ne kadar para eder tek tek anlattık. Adamlar anladılar anlamasına ama mevzuata göre mal çıkışının olması gerekiyormuş. Tabii o zamanlar CD yok, hatta kaset bile yok, yalnızca makaralı bant kullanılıyor. Biz de yazılımı iki makaraya kaydettik ve gümrük komisyoncusuna verdik. Ancak gümrük memuru 'Tırlar nerede?' diye sormuş. Gümrük komisyoncusu da 'Tır yok tüm mal 2 makarada' demiş. Gümrük memuru iki makaranın 2 milyon dolar edeceğine inanmadığı için işlem yapmamış. Gümrük memuru bize inanmadığı için mahkemeye bile gidildi. Bilirkişi heyeti kuruldu. Bizim makaraların 2 milyon edip etmeyeceğini incelediler. Vallahi nasıl incelediler inanın bilmiyorum ama mahkemeyi kazandık. Bu kez aynı komisyoncu, aynı gümrük memuruna aynı makaraları mahkeme kararı ile götürüp işlemi yeniden başlattı. Ancak işlem sırasında, ihraç malının birim fiyatının girilmesi gerekiyormuş. Bakmışlar, zarfta teyp bandı var, makarası 1.000 metreden 2.000 metre yazılım diye yazmışlar. Böylelikle, Türkiye'den ihraç edilen ilk yazılımın birimi metre olarak tescillendi.”
 
 

Yorumlar 1

Yazarın Diğer Yazıları