İsmail ARSLAN

Günah ve Sevap Tanrılarından Kurtulmak

İsmail ARSLAN

Akıl ve algılar bir değildir ve dahası herkes Erciyes'e baktığında Erciyes'i görecektir; fakat Erciyes, Develi'den bakana farklı Kayseri'den bakana daha farklı manzara sunacaktır. Mailis Nalars Sarpust Yazıtları

Hukukta kural olarak her kuralın istisnası vardır, istisnaen bazı kuralların istisnası yoktur.
İnsan hak ve özgürlükleri mücadelesinde her milletten nice yiğit can verdi, ama her zaman akan kandan beslenen çakallar köşe başlarını kimselere bırakmadılar.
Dün de böyle idi, bu gün de böyle.
Bu döngü ancak çakal kırımı ile sona erer diyenler de yanılıyorlar, zira bir çakal ölünce, başka bir çakal boşluğu dolduracaktır.
Çare, bilinç düzeyini yükseltmek, eğitim-öğretime önem vermek ve erdemi öncelemektedir.

İncitme! İncittiğin yerden incinirsin. Mevlana
Günah ve Sevap Tanrılarından Kurtulmak

Biraz farklı bakacağım. İnsanla Allah arasına tanrı insanların büyük engeller koyduklarına ve insanları kendilerine tapındırdıklarına dair bir algım vardır mesela. İnsanların Allah'tan uzak olmalarının mantığını da hep bu tanrı insanlara bağlarım. Allah'a itaat yerine, onların varlıklarına itaate Allah'ı kullandıkları fikridir inanç sorunu yaşayanları ilk irite eden diye düşünürüm. Tabi ki tanrı insanların kendileri de bu yaklaşımın muhataplarıdır. Kabul etmedikleri Allah'ın yerine kendi tanrılıklarını koyup onunla ilgisiz yaşamak da bir yöntemdir.

Size bir Allah ve insan diyalogu aktarmak istiyorum. Geçmiş zamanlardan bir zamana ait anlatır Peygamber bunu, her zamanı kapsayıcı olarak. Çıkış noktam burada:

Bir adam var örneğimizde ve o, yaşamını Allah'ın isteklerine göre geçirmemiş. Onun 'yapma' dediklerini yapmış, 'yap' dediklerine ise yanaşmamıştır. Ölümüne yakın bir zaman çocuklarını çağırmış etrafına ve: Ben öldüğümde beni yakın. Küllerimi denize karaya savurun, diyor adamımız. Çocukları, 'ama neden' diye sorduklarında: 'Eğer Allah beni hesaba çekecek olursa, karşısında halim perişan. En güzeli tamamen yok olmak ki karşılaşmayayım onunla' diyor.

Adam kısaca korkuyor Allah'tan ve yaptıklarının karşılığında göreceği muamele onu endişelendiriyor ve ölüyor bir gün. Dediği gibi yapıyorlar, yakıyorlar cesedini ve karaya denize savuruyorlar küllerini. Allah karaya ve denize: 'Ona ait olanları verin' diyor ve adam Allah'ın karşısına dikiliveriyor, şaşkın ve ezik bir halde... Allah soruyor ona: Sen neden böyle yaptın? Adam: Ben senden korktum Tanrım, diyor. Allah ise:

Madem sen benden korktun, o halde Ben de seni affettim, diyor.

İkinci bir diyalog, hikaye yollu anlatılmış yine Peygamberin lisanından:

Melekler: filan hata etti ve sonra sana yöneldi: 'Beni affet, hata ettim' dedi, derler. Allah: ben onu affettim' der. Sonra melekler yine aynı adam hakkında: 'O yine hata etti ve hatasından pişmanlık ve af talebi ile sana yöneldi, derler. Allah: Ben onu affettim, der. Sonra yine melekler: O kişi yine emrini kırdı ve günah işledi ve sana yöneldi. Af talep ediyor, derler. Allah: Madem o, her hatasından sonra beni tanrı bilip, benden özür diliyor, dilediğini işlesin, der.

Bu iki diyaloğu inandıkları halde 'ben çok hatalıyım, yanlışlarım çok, o halde dibini bulayım, nasıl olsa işim bitmiş' diyenler varsa aramızda, okumalarını istediğim için aktardım.

Geç kalmak diye bir şey yoktur ve hatadan sonra hata edilmez diye de bir kural yoktur. Tanrı insanlar ise keyiflerince üretip dururlar; ama işte Allah ve insan arasındaki diyalog budur.

Allah, insanın tanrılığını, ondan yönü çevirmeyi, onu dikkate almamayı beğenmiyor; ama hep bir fırsat her zaman veriyor. Dikelmeye lüzum yok eğer bir inanır iseniz, az bir şey başınızı önünüze eğin, x, y, z karşısında değil; Allah karşısında...

Allah, günah ve sevap tanrısı olarak biçimlenmemeli kafalarda. Günah ya da sevaplardan da tanrı olmaz. İnanan insan, Allah ile bağını koparmamalı ve tanrısı olmamalı varlığının; ya da başkalarının, yeter...

Allah'ın lekeleri silen bir silgisi vardır.
Pişmanlık damlaları, en kuvvetli leke sökücüdür.

O'nun affettiğini; ya da kendini affedememek ancak bedbahtlık olacaktır.

Ona belki denilecek ki:

Seni neden affedeyim, sen kimi affettin?
Seni neden setr edeyim, sen kimi setr ettin?
Seni neden esirgeyeyim, sen kimi esirgedin?

Kim bu dünyada kime ne ile muamele etmiş ise onunla muamele olunacaktır.

Çok mu şerlidir insan acaba şeytandan?
O bile ' acaba Rabb'im bana merhamet edecek mi' diye ümitlenirken
'Lekesi çok bunun diye birinden; ya da kendinden tiksintiyle yüz çevirmek...'

Aynaya küsmek...

Halbuki,
bizden lekeye küsmemiz istendi, lekeliye değil...

En çok da kendimizi affedebilmek...

Gençlerle çok konuşurum ve bir zamanlar kanın deli dolu olduğu dönemlerimi de henüz unutmadım. İnsanın boğulduğu yaşamdan kopamamasının özünde kendi ile barışık olmaması yatıyor. 'Aman be, bunca şeyden sonra mı? Asla affedilemem, ben olsam affetmezdim beni, öyleyse haydi dibine erelim!' En korkunç aldanma bu. Tanrı, kulluk istiyor, kullarının tanrılığından razı değil... Halt hata günah melanet bilumum saçmalıklar, insana beşer sıfatını taktığı an zaten otomatik kabulü.... Beşer şaşar demektir. Şaşmada sebat etmek yerine arada sırada vites değiştirmek iyidir.

Oğlu ile babası sahile indiler;

- Babacığım şu yerdeki şeyler neyin nesi?

- Çakıl taşı evladım. Oğul kafasını sağa çevirdi,

- Babacığım ya bunlar?

- Onlar da çakıl taşı evladım.. Sola çevirdi,

- Ya bunlar babacığım?

- Hepsi çakıl taşı evladım..

- Babacığım ne kadar da çok var bunlardan!

- Evet evladım..

- Peki babacığım bunlardan daha çok bir şey var mı dünyada?

- Var evladım..

- Nedir babacığım?

- Babanın günahları evladım!

- Babacığım, ya senin günahlarından daha çok bir şey var mı?

- Var evladım..

- Nedir babacığım?

- Allah'ın rahmeti evladım!


 

Yazarın Diğer Yazıları