İsmail ARSLAN

Görüşlerim

İsmail ARSLAN

 Ak kara tam da bu sıcak gündemde belli oluyor!

Mandacı, bölücü kim, vatanperver kim, duruşundan, tavrından ortaya çıkıyor ki bunda da bir hayr elbette var!
*
Öcalan'ın Meclis'te silah bırakma çağrısı yapması söylemi kanımca yanlıştır.
Olması gereken Gazi Meclis'te terör örgütü iltisaklıları tespit ve ceza ile muhatap etmektir.
*
Bazı insan, bazı insana sair insanlardan daha sevimli gelir, bu, o insandaki olağanüstü meziyetlerle ilgili değildir çoğu zaman, öyle hissedenin olağanüstülüğü ilgilidir.
Belki sair canlılardan, insan olmanın olağanüstülüğü de, bu farkı fark etme melekesidir.
*
Güç, hamasi nutuklarla elde edilmez, fiili gayret gerekir. Manda altında olmasına rağmen, bir irade çalıştı, çabaladı, kendi uçağını, tüfeğini, hava savunma sistemini yapmayı başardı. Şimdi daha ötesi için bir gayrette ve uğraştığı mevzulara bakın. Yerli ve milli olmaktan rahatsız bir kitlenin işgüzarlıkları.
Destek olmak imandan daha kıymetli bugün, ama gel de anlat!
*
Dinde iman iki ilke üzerinedir. Tevhid ve Adalet.
Fazlaya dair her kelam ya bu iki hususa dair izah ya da inkardan ibarettir.

Baş olmak, bir insanın başına alabileceği en büyük beladır aslında. Yaşam kalitesini eksiltir, hormonal dengeyi bozar ve ağız tadını azaltır. Buna rağmen nice insanın idealidir yönetmek, baş olmak, önde olmak…

Genelde tepelerde gördüklerimizin kahır ekserisi hizmet edecekleri, ayak olacakları vaatleri ile o makamlara ulaşmışlardır.
Lakin sonrasında hizmet kavramının ünvanlara hizmetçi kılındığını görürsünüz.
*
Kadının toplum yaşamında yeri…

Toplumun malum ki sadece yarısı erkek. Mecliste mesela, milletvekillerinin yarısının nüfus oranının tabii neticesi kadın olması gerekirken, devlet dairelerinde, özel kurum ve kuruluşlarda, sivil toplum kuruluşlarında kısaca her yerde yönetim erkinde çok ciddi bir erkek egemenliğini fark ediyoruz.

Nutuk zamanları kadın hakları daima dilimizdedir; fakat bu realiteyi örtmeye dair, dilimiz de oldukça mahirleşmiştir.

Gerekçelerimiz, sosyolojik tahlillerimiz, dini sebeplerimiz derken, bu adaletsizliğin vebalini bile kadına attığımız olur. Onları ‘haklarına sahip çıkmamak’; ya da ‘daha ne istiyorsunuz’ ile ayıplarız.

Kadınlar, partilerde yok denecek kadar az; ya da etkisiz elamandırlar…
Kulüplerde, derneklerde esameleri dahi okunmaz…
Valilik, kaymakamlık, başkanlık vb. yöneticilikler söz konusu ise  ‘şekil bir a’ biçiminde ancak sergilik birkaç isim söz konusudur.

Uzatmadan, kadınlar idari maslahatta ‘yoklar’ kısaca… Kadını toplumda yönetici olarak göremiyoruz. Bu milletin yarısı kadın ise, millet bunu istemiyor demek doğru olmaz. Erkeklerin, veya sinmiş, ezilmiş, silinmiş, baskılanmış, pusmuş kadınların, kadını başta görmeyi istemiyor olmaları tespiti daha gerçekçi olur.
Kanaatini beğendiklerimizce dini argümanlar yorumlanırken bakarız, kadın zayıflatılır; siyasi ve felsefi mülahazalarda kadına ‘beceremez, yapamaz, gücü yetmez’ damgası basılır. Hani bir kişiye kırk gün deli deseniz, deli olur hesabı, bir mazlum portreyi erkek egemen ellerde inşa’ etmiş olmanın vebalinden de asla rahatsızlık duymayız.

Kadından ne olur ne olmaz tarzı bir soru insana yakışıyor mu?

Kadını sahiplenen erkeklerin kültürlerinin keyfine, onu bazen öldürmeleri, bazen evlerde hapsetmeleri, bazen ağır işçilik ile muhatap kılmaları bilinmese, ona çok kıymet verildiğinden, yere göğe sığdırılmadığından söz edeceğim de böylesi bir yalana ahmaklıkta zirve yapmış biri bile inanmaz.

Kadına itaatten başka yol yoktur…
O, kocasının telkininin kahyasıdır…
Akşam yemeğini bir yapmaya görsün mesela…
Çocuklar, bulaşık, çamaşır kadından sorulur…
Bir program yapıldığında onlara teberrüken yer ayrılır; erkekler o programın asli muhatabıdır zaten…

Abisi, kız arkadaşı ile gezer tozar, kız kardeşini bir erkek ile görünce de sopayı basar; olmadı öldürür…

Kadın yaptığı zaman fahişe, erkek yaptığında hovarda olur sıfatı…

Kadından milletvekili mi olurmuş?
Hem kadın kim, fabrika yönetmek kim?

Bu coğrafyada binlerce yıl önce anaerkil aile yapılanması hakimdi. Sonra ataerkil yapı ipi aldı eline, güdüyor tebasını keyfince… Kavramda bile erkek egemenliğini fark edersiniz. (Bakınız ataerkil erkeğe nispet edilmiştir)

Güdülmek, güdücülerin varlığının eseri değildir; güdülmeye talipler güdücüleri ortaya çıkarıyor.

Şu topraklarda bu kadar dernek var. Kaçının başkanı kadın?
Okul müdürü kaç kadın tanıyorsunuz?
Kaç gazetenin yazı işleri müdürü, yöneticisi kadın?
Ya televizyonların?

Bir ilde kaç İl Meclis Üyesi kadın var? Belediye encümeni kaç kadın biliyorsunuz? Kaç daire başkanı, müdür var?
Kaç hakim var? Kaç hastane yöneticisi, kaç vakıf sahibi?
‘Bu işler birden olmuyor, zaman içinde kadına hakkı veriliyor. Bu bir süreçtir’ denildiğinde bakıyorsunuz bu cümleleri sarf edenler yine erkekler…

Kadın hakkını yazanlar da erkekler…
Kadına hak dağıtanlar da erkekler…
Şimdi bunları böyle yazdım ya; vardır altında bir Çapanoğlu değil mi?
Yaranıyor, şirinlik yapıyorumdur.
Laf olsun torba dolsundur hesabım!
Suratın buruştu ise, özür dilerim sevgili okuyucu…
Dişlerini sıktın, canın sıkıldı ise de özür dilerim…
Yazmak, sadece nalına vurma işi değildir; bazen mıhına da vurmak gerekir…
Kadın değil esasında mesele; bir insan tanımı meselesi.
*
İnsan olamayanın dini, fikri, yaşamı olsa  ne yazar

Başkalara yaşa... Başkalara fikret... Başkalara kul ol...

Başkalarının hayranlığı ve nefretinin hesabına çöpe atılan bir ömür...

Yaşamımızda daima kurtarıcılar olmalı, öyle mi?

Kurtarılacaklar ya da..

Bizi koyun ceplerinde taşımalılar...

Kendimizi, gerçekliğimizle yaşamaktan alıkoymaları pahasına...

Baksana bana

Emeklemeyi bilmezken, koşmak isteyenin ihtirası, silleci ve tokmakçıların dikkatini çekmekten başka neye yarar?

Tepesine bir sille/tokmak ona yerini hatırlatır. O silleyi atanın da köpeği olur.

Salyası ağzında, kuyruğu havada dolandırır durur.

Aşk denilenin aslı faslı işte bu.

Saygı ve

beğeni...

Nefret ve kin de...

Tutkunluk...

Silleci iyiyse iyi...

Ya kötüyse!

Ya o biri kendi hophopluğu için posamız kalana kadar bizi emen ise

Derimize soktuğu iğnesinden tatlı bir kaşınma hissi veren enzim salgılayan ve kanımızı içen,  soktuğu yeri kabartan sivrisinek gibi

Devin dur, onun işi sende bittikten sonra, kaşıya kaşıya deforme et orayı sonra.

Hatırladıkça 'of'la

Şevkle emrine ve korumasına girdiğimiz kurtarıcımız sillecimizdir.

O, topuğunu bastığı boğazımızı sadece lazım olduğunda gevşetir.

Kim hangi zamanın sillecisi, kafasına basılmışı, tokmak malzemesi bilinmez; ama

her tepeye basanın ensesinde bir silleci her zaman bulunabilir.

Ensesi kızarmışın topuğu da bir boğaza dayanmış olabilir...

Yaşamlar neden lezzetsiz?

Dayatmaya, yargılamaya ve kurtarılmaya şartlanmışlık, onun bunun kahpesi eder vicdanları....

İstediğini yapamayan ben, yapana neden nefret ya da tersten arzu duyuyorum; anladım sanırım.

Görmek istediğimizce göremediğimizin kırbaççısı, gördüğümüzün şakşakçısı olduğumuz her an

bizler neymişiz

Posalık...

Kullanamadığım meziyetleri dna'ma yükleyenin fason üretimi...

'Kullan at'lık malzeme...

İçi de yaramaz, dışı da...

Elması bilye yapmış çocuğun yaptığınca...

İpek mendil, buruna 

Sümkür, at çöpe...

Hükmünün paspasçısı olanı vasıflamak hüküm koyucunun hakkıdır.

Özgürlük kölelerin efendiliği, efendilerin zindanıdır.

Yazarın Diğer Yazıları