İsmail ARSLAN

Etkin pişmanlık

İsmail ARSLAN

Fetö davalarında etkin pişmanlık beklentisi garabeti
Sanık diyor ki: " Ben bu yapıya dini ve milli duygularım sebebi ile destek verdim. Bunların amacının devleti ele geçirmek ve ihanet olduğunu hiç düşünmedim. Böyle bir gaye içinde olmam asla mümkün olmaz." Siz ise diyorsunuz ki; "Sen gel etkin pişmanlık hükümlerinden faydalan." Bu tarafta ben suçsuzum diyen biri var yahu.
Burada Devlete düşen şudur: Acil olarak, bu şekilde samimi hissiyat ile bu yapı ile bir şekilde ilişkisi bulunan yurttaşlara iade i itibar sağlanmalı ve hainler ile bu insanlar ayrıştırılmalıdır. İhanet içinde olmayanların uğradıkları zarar ziyan ayrıca telafi edilmelidir. Bu insanları, ailelerini, Devletimin kaybetme lüksü olamaz.
Kandırılmış olanlar ile, kandıranlar aynı akıbeti paylaşmamalıdır, lakin çalınan sorularla bir konuma gelenler, asla aynı yerlerde vazifelendirilmemelidir. Bu yapıyı kullanıp çıkar elde edenlerin de cezasız kalmaları millete zulümdür. Yani nalına ve mıhına olayında denge şarttır.
Bu yapıya menfaati için dahil olanlar hiç de azımsanmayacak kadar çok, lakin bu gibiler halihazırda başka cemaat ve yapılarda aynı heveslerle bekleşeduruyorlar zaten zaman ve fırsat kollayarak. Devlette bir yerlere yerleşmek için her türlü itliği yapmaya hazırcılık şirretliği hafife alınamaz tabii ki. Ancak bir istilayı, ihaneti bu yapının alt kademesi asla desteklemezdi kanımca, ama zaaf yok mu, var hem de çok, lakin suç ceza orantısı da gözetilmeli
Kermese börek götürenle, çalınmış sınav soruları ile ünvan alanlar ciddi bir tahkikat ile ayan beyan ortaya çıkarılabilir, tereddüt olmadan.
İhtisas alanım gereği hiç fetö davası almadım, lakin sap saman dane ayırmadan verilen mahkumiyet kararlarını görüp durdukça ve sadece yargılananların değil ailelerinin de süreçte yaşadıklarını gördükçe bu işte bir terslik var demeden duramıyorum. Yazma sebebim vicdanımdır vesselam.
--
Depresyonsavar
Depresyondan korunabilme/kurtulabilmenin reçetesi, kişinin kendisiyle barışıklığıdır. Bıkkınlık, çöküntü, yalnız kalma arzusu, ani duygu değişimleri, -mutluyken aslında mutsuz, mutsuz görünüm altında aslında mutlu- kırıcı olmak, kırılmayı isteme, istemsiz ağlama, bağırma, titreme v.s gibi tepkilerde en makul metod sakinleştirici -ilaçtan daha çok ortam/meşgale/ilgi yoğunluğu-eşliğinde, sakin ilgili samimi dost/arkadaş/iş v.s ile zaman geçirmek...
Bu gerçi geçici çözüm... Doğrusu insanın hormonlarının dizginini eline almasıdır ki bunun da tek yolu kendisi ile barışması... Yani 'ağız tadı' başka bir ifade ile 'geniş tabanlı mutluluk...'
Zamane insanlarının herbiri kronik yoğun bakımlık teknoduygusal varlıklar. Eskiler gibi değil karmaşalıkları. Karışınca içinden çıkılmaz, çözülmesi çok zor problemlere kendilerini salabiliyorlar. Bunun nedeni ise, çok yoğun yaşanması, çoğalmamız alabildiğince.
Aslında günümüz insanı da mezradaki Ayşe Kadın'ın tekdüze yaşam levazımları ile yaşama meziyetine sahip; ama elinde alet edevat fazla ve çeşitli olunca, bu çeşitlilik hormon komuta merkezinin kimyasını bozuyor. Gözü dönüyor, afallıyor, çırpınıyor, karışıyor, karıştırıyor, karıştırılıyor...
Yaklaştırmak lazım his ve maddeyi birbirine. yaşamı barışık kılmak ve yaşanasını yakıştırmak kendine.
Hormonlar toprağın altı ile üstü arasında getir götür hamallarıdır. Ağız tadı emekçileri... Toprakta iki ayak üstünde yaşaması ona keyf vereni ayakta tutmaya ve yaşama heyecanını kaybedenleri arıza bombardımanı ile bir an önce devirmeye çalışırlar, işleri bu... 'Ağız tadı'nı kaybederse biri, 'bunun işi bitmiş, doğru geldiği yere' emrini alıp, ona bir an önce 'gömülmeye elverişlidir' raporu verdirmek; ağız tadı varsa o birinin, ömrünü lezzetli geçirmesi adına var güçleri ile çalışırlar. Bundandır depresyonda baş mide ağrıları, halsizlik bitkinlik, hevessizlik ve ölme duygusu... Hep bu hormonların mezar kazarken çıkan kürek sesleri...
Barışın kendinizle ve yaşayın...
Mailis Nalars

 

Yazarın Diğer Yazıları