İsmail ARSLAN

DEİZMİN ÖNÜNÜ KESMEK

İsmail ARSLAN

Gençlerde deizmin önünü kesmek için okunası

Bir ayet okur, başlar: ’Bu ayet şunu demek istedi, bunu demek istedi.’ Sonra kaptırır kendini: ’Şu, bu demek; bu şu demek’ ve ardından tehdit ya da müjde faslına geçer. Eser, gürler her sözünde...
 
Din, mülkiyete alınmış, cemaat uyuşmuş, gözler ve kalpler mahmurlaşmış, beyin ölmüştür... Cennetine dilediğini koyar, hoşuna gitmeyeni cehennemine postalar ve tanrı oymuş gibi bir eda hakimdir artık kürsüde.
 
Neden sözler havada ve neden etki yok sözlerde? Herkesin ağzında ayetler hadisler, gözler pörtleyesiye anlatıp duruluyor da, niye ’tın etkisi’ yapıyor?
 
Bundan sadece...
 
Kafası kalbi çalışanlarca anlatıcı figürünün başrolü kapmak için, tanrısının sırtına binmesi ve ’deh edası’ gözden kaçmıyor.
 
Ya da kulluğundakinin tanrısı havasında olmaya niyet kuranı, tanrısı, sürüm sürüm süründürüyor.
 
Ey sözü çoğaltanlar, anlaşılır kılmak masumiyetini dile dolayıp başka heveslere yelken açanlar!
 
Musa’ya Harun mu olduğunuzu iddia ediyorsunuz?
 
Bu cennetlerin sakinleri tanrı mefhumunu elinde topaç gibi çevirenler değil elbette; cehenneme teknoloji montelemenin de öteye bir faydası olmayacak.
 
Aklınıza mukayyet olun…
 
Din, bir insanda bunu yapmaya başladığı an, inananın inancını tazelemesi gerektiğine inanıyorum.


Yaşayamadığınız bir damla huzur...
 
Olmak isteyip de olamadığımızı hissettiğimizi bulma ümidi. En yıkıcı ve acılı kavgalarımızda bile.
 
Tek derdimiz bu.
 
Söyleyemeyiz ama…
 
Burnumuzdan kıl aldırmayız.
 
Başkalarca libaslanmış ahlak, örf, stil filan derken önümüze konan teleskoplardan kurtulup bize ait saf gözlerimizle kirpik mesafemizdeki anı, anın bize ait olanını yakalamak ne mümkün. 
 
Bu nedendendir başkalardaki hafif mutluluk ayaklanmalarını bile bastırma telaşımız.
 
Bizim dünyamızda ben onu etkilerken o beni etkiliyor. Bunu ben, o, yapmazsak başka bir yerler, bir biçimde bunu bize illa ki yapıyor. Etkiliyor etkicibaşıları ve tepiniyorlar üzerimizde.
 
Etki balçığında ürperti duymamız gereken masum dokunuşlar tarihe karıştı, artık en sert hamle bile tüy dokunuşu geliyor bize.
 
Güvenimiz her etkiyle kırılmakta ki bu da bize celladımızın bonusu...
 
Ne diyeyim bilemedim, hayırlı olsun sürülüğümüz mü; ya da iyi gömülmeler mi dilemeliyim?
 
Hatasında yanında olmadığında, ya da içindeki öküzü pohpohlamadığında veya yanlış söz ve işinde sırtını sıvamadığın için, seni öküz niyetine kullanmaya niyetlenip, kağnısının boyunduruğunu boynuna geçiren ve sırtında kamçı şaklatanın adı anılınca dünyadaki tüm insanların ortak refleksi surat buruşukluğudur. Mailis Nalars Sarpust Yazıtları
 
Bakıyorsun çok masum bir yüz; ama içeride duygular o kadar yoğun kaslanmış ki, hareket kabiliyetini kaybetmiş...
 
Her iletişim, birliktelik/ayrılık/etkileşim insana his odaklı bir tarz idman imkanı sağlar. Abartanlar genelde diğerine hoyratça abanan/abanılanlardan çıkıyor.
 
Bakiyesi dolu dolu sanıyorsun; ama esasta ucu kaçmış bir lezzetsizlik...
 
Geçmişini bu günün sırtına vuranların geleceği hamallıkla geçer.
 
Kendi filminin esas oğlanı üstelik kendi filminde, her onunla ilintili yaşamın figüranı haline geliyorsa bu, fark sorunu olduğuna işarettir.
 
Tecrübe istemesek de yaşanmışlığı ile bize ait haliyle; lakin onu taşımak ile ona taşıtmak farklı fiiller...
 
Kas bir araçtır, amaç değil. Yaşam levazımıdır. Ayakta tutmaya yarar. Bizi taşır. Biz kası taşır hale geliyorsak, iş tuhaflaşmış demektir.
 
Özünde kısaca tecrübe de bizi taşısın, biz tecrübeyi değil.
 
 

Yazarın Diğer Yazıları