İsmail ARSLAN

Çıplak Yazıtı

İsmail ARSLAN

İstanbul 29 Mayıs Üniversitesinde de Hukuk Fakültesi kurulmuş. Üniversitenin varlığından da Resmî Gazete sayesinde haberdar olduk ki bakmak lazım kaç profesörü var, diğer muadillerinde olduğu gibi, akademik kadrosunda kaç öğretim üyesi var, ne kadar yeterli. Hükümete önerim şu: Hukuki ihtilaflara alternatif çözüm yolları bağlamında, mesela arabuluculuk fakültesi adı altında bölümler açsınlar. Ne alaka hukuk fakültesi açıyorlar. Hatta madem zorunlu arabuluculuktan caymayacaklar, o halde arabuluculuk müessesinde görev alacakları, maaşa bağlasınlar, sonuçta devlet yetkisi ile ihtilaf gideriyorlar. Madem adalete değil, devlete çalışıyorlar, ücreti mesailerinin de devletçe verilmesi gayet münasip olurdu. Ama zorunlu olmaz, ihtiyari olur ise, bunu ayrı değerlendirmek mümkün olurdu.
--
Bir insan ki varlığının ilahi bir lütuf olduğuna inanıyor ve civarını buna inandırma gayretine giriyor ise, insanlığın başı yine belada demektir. Mailis Nalars Sarpust Yazıtları mö 3423.
--
“Bir kısım insanları mağfiret beklentileri oyaladı. Sonunda hiçbir sevapları olmadan dünyadan çıkıp gittiler. Böylesi ‘ben Rabbime hüsn-i zan besliyorum’ der, ama yalan söyler. Rabbine karşı iyi niyet besleseydi, iyi amel işlerdi.” Hasan-ı Basrî (rahimehumullah)
--
Memlekette evveli mücahit abit olup, ahiri müteahhit müteşebbis olanlara peşkeş çekilen imkanlar uç uca eklense acaba emekli maaşlarını geçime elverişli hale getirebilir mi tarzı söylem geliştirse biri akıbeti nice olurdu? Bal tutan parmağını yalar sözü siyasiler için nakıstır, siyasi dediğin peteği uçurur. Mailis Nalars Sarpust Yazıtları mö 3421.
--
Hepimiz Anadan Üryanız
Doğru açıdan bakan herkese herkes çırılçıplaktır! Hiçbirimiz diğerimizden gayrı değiliz. Ve bir fazlalık, eksiklik aramak lüzumsuz. Ne masumuz ne de suçlu... Sadece kullandığımız ve kullanıldığımız zeminler var ayrı ayrı. Somalili çocuk annesinin eteğini şeker için çekiştirdiğinde, Alaska’daki yaşıtı, yağlı bir balık parçası için aynı şeyi yapıyordur; dudaklarını büzerek ve zırıldak bir ağlama tutturmuş halde... Amerikalı espriye güler, Çinli de hasta olur. Vietnamlı’nın canı yanar kurşundan ve İngiliz de uyur... Türk’ün geçim sıkıntısı, Kazak ailenin zenginliğidir! Yaşarız zaman zaman, döngüden döngüye birbirimizi tekrar eder dururuz. Biz aynı DNA’dan çoğalmış bir cinsiz... Dillerimiz farklı; ama kelimelerimiz aynıdır. İnsanca’da buluşuruz. Hazımsız ve kıskancız hepimiz... Kişisel dünyamızın sınırlarına koku bırakmak veya yönetimine rızamız olanın sınırlarında zaman geçirmek gibi hayvanlarla ortak yönlerimiz de vardır. Ne bileyim, soğuk görünümlüdür de, yanına aldığına stendap komedyendir... Havalıdır da, sokulmuşsa birine onda süt dökmüş kedidir ya da... Komplekslerimiz vardır... Eksi’miz bilinsin istemeyiz. Sanki eksiltir bizi o eksi. Dümen bile çeviririz fark edilmemesi için. Biliriz kız güzelliği. Oğlan yakışıklılığı ile sergiler varını... Koku budur. Biri ona güzel diye yaklaşınca da sokar. ’Sen beni ben olarak kabul etmedin’ Al sana iğne... Yakışıklı ve atletik erkek/güzel ve alımlı kadının zeki veya kalbî davranmaya ihtiyacı yoktur. Görüntüsü oldukça iştah kabartır. Elini sallasa ellisi. Sonra ellisi birden en büyük işkence olur ona... Onlar yüzünden sevememiştir çünkü. Sevememiş ya da sevgisini yürütememiştir. Şefkatle okşarken şehvetlenebilen bir cinsiz, şehvette şefkati yaşayabilen ya da... Yetişemediğimiz yeri çene ve beden dili ile doldururuz. Altında kaldığımıza yavşarız. Bükemediğimiz bileği öper, öpemediğimiz dudağa hevesleniriz. Taksit taksit yaşamayı beceremez, topyekun hibe ederiz varlığımızı peşkeşçilere! Çocukken bilye gençken birdirbir orta yaşta elim sende yaşlanınca körebe oynarız biz... Biz insanız. Yok hiçbirimizin diğerinden farkı... Belki işte zemin farklı o kadar...
Mailis Nalars Çıplak Yazıt

Yazarın Diğer Yazıları