İsmail ARSLAN

Bir fırıncı var zamanın birinde

İsmail ARSLAN

Idam değil, parçalayarak öldürme cezası verseniz, bu topraklarda kadına şiddete mani olamazsınız. Arap örf ve hayat algısını İslam diye dinin içine sokup, hakim kılanların sapkın algılarından din kurtulmadıkça olmaz o iş. 
Olayın başladığı yer, malı görüyor hergele. Hatta diyor ki mesela, ya benimsin ya toprağın.
En önce bu mülkiyet algısının beli kırılmalı. Bizim kültürümüzde kadın insandır ve biz de insan evladıyız. Arap'ın din sanarak aldığımız kültüründe o, kadını mülkü, eğlencesi bilmiş, ona eziyeti duruma göre farz bile addetmiştir.
Peygamber bu algı ile yetiştiği kültüre rağmen savaştı, ama maalesef son tahlilde Arap ırkçıları özellikle Emevi saltanatı ile İslamın içine kadına yönelik sapkın algıları yeniden monte ettiler. Peygamber'e ittiba eden kişi, kadına hürmeti dini kabul eder, Arapçı nefs düşkünlerine ittiba edenler ise, onu mülkü kabul ederler.
--
Şu evangelist ve siyonistler ne kudretli güçlermiş meğer!
E işte devlet vatandaşın seçtiği idarecilerin elinde, ama hala adalet sisteminde liyakatı engelleyebiliyor, referanssız atama yaptırtmıyorlar. Memleketin fakir fukarası sefalet içinde iken, hakikaten madur olanlar haricindeki nargile düşkünü Suriyelilere tatiller yaptırtabiliyorlar. Engelli avukat vergisini kuruş kaçırmadan net öderken, nice rantçının vergi borçlarını sildirebiliyorlar. Asgari ücreti yaşanabilir rakamlara asla getirtmeyebiliyor ve emeklilerin bir kısmına hala asgari ücretten düşük emekli maaşı aldırtabiliyorlar.
Hakikaten çok güçlüler çok. O kadar etkililer ki cuma vaazlarında ahlakın öneminin anlatılmasına mani olabiliyorlar. İyi insan olmadan iyi müslüman olmanın hayal olduğunu vaizlere söyletmiyorlar. 
Burada keselim meram hasıl oldu sonuçta, bu evanjelistler ve siyonistler çok güçlüler hakikaten.
--
Bir fırıncı var zamanın birinde. Birini okuduğu kitaplarından dolayı gıyabında çok sevmiş. onu anlatıp duruyor her yerde.
Bir gün sabah vakti fırını açtığında kapıda bir ihtiyar belirmiş ve : Allah rızası için bana bir ekmek versene, demiş.
 
Amca, bekle ekmekler çıksın bir tane vereyim demiş.
Adam: hayır hemen bir tane yapsana Allah rızası için, çok açım, deyince:
Olmaz öyle! Bekleyeceksin, demiş Fırıncı…
Adam sırtını dönmüş gidiyor. Komşu esnaf içeri girmiş:
Hani senin bize anlatıp durduğun adam vardı ya? Bu o işte!
Fırıncı ihtiyarın peşinden koşmuş: Dur ne olur. Ben seni çok seviyorum. Seni razı etmek için ne dilersen yaparım, affet beni, demiş.
İhtiyar: Öyle mi? Beni razı etmek için her şeyi yapabilirsin ha! demiş ve eklemiş:
Peki, o halde akşam benim için bir ziyafet ver, tüm eşini dostunu çağır, demiş. Fırıncı:
Şeref bilirim. Tabi ki demiş ve ziyafet hazırlıklarına başlamış. Uzatmayalım akşam olmuş herkes orada. İhtiyar ayağa kalkmış ve:
Ey insanlar! Yürüyen bir cehennemlik görmek isteyen bu adama baksın! demiş. Herkes şaşkın, ihtiyar devam etmiş:
Bu adam, Allah rızası için bana bir ekmek vermedi; ama beni razı etmek için hepinizi doyurdu….
Hikayenin çok mesaj var, biri de şu:
Civarınıza bakın! Cübbeniz sırtınızda olmasa, tanımasalar vasıflarınız ile sizi, muamele nasıl, cübbeli iken nasıl?
 
 
 

Yazarın Diğer Yazıları