İsmail ARSLAN

Bir damla huzur 

İsmail ARSLAN

Dini, bir mevki, çıkar, hesap için kullananların alayı yaramazdır ve bunlar sebebi ile, dinden, imandan beri duranlar da, en az onlar kadar eblehdirler. .

İnsanlara çok da güvenmemek lazım, ilkelere ihtimam göstermelerine itimat esas olmalı. Beşer olduğu için şaşar, şamşırır insan taifesi, lakin ilkeler, birikim eseridir, kandırmaz ve kanmaz. Bu neden ile ilke esastır, insan değil. Hoca, önder, lider de insandır, zaaf sahibidir, ilkeden saptığı görülenin peşinden gidilmemelidir. Aksihalde o uçurumdan düştüğünde, peşinden cok kisiyi de götürür.
*
Hani şöyle biri olsa, seni sen olarak kabul etmiş, kendi gibi olman için çalışmayan, varlığını, varlığınca almış ve varlığını varlığında özümleyebildiğin, ona uydurmasyon film çevirme ihtiyacı duymadığın, onu rahatsız eder diye sözünü, tavrını çekinmediğin, hatta onunla ve onda rahatsızlık kelimesini poşetleyip uzaya fırlattığın biri...

Aslında herkesin böylesi biri, hep civarındadır; ama hayal ettiğinin içini boşaltıp dışına sürdüğü sertleştirici ile onu dik tutmaya çalıştığı içindir ki, yalan, gerçeğin yerini dolduruyor yaşamlarda. Ufacık bir ağırlık bindiğinde tepenin, toprağa yapışması bundandır.

Şefkate aşırı susuzluğumuza/muhtaçlığımıza rağmen bize gaddarlık yapanların zulümleri solumuza papatya, sağımıza orkide kokusu gibi bundandır geliyor ve cerahatımızın üzerine sürülen mis kokusu bundandır burnumuzu sızlatmıyor. Civarımızda soluk alamayanların bir yudum nefes için bize attıkları göbecikler ve şaklabanlıkları görmemize mani olan da budur.
Civarımızdaki niceler aynı torna tezgahı ürünü…
Göbek üstadı...

Yapay, sahte ve hayal alemi mumya ustaları... Kokuyor insan… Ve insanın yaşadığı her mekan…

Kendine şans vermelisin; gerçek, her zaman gerçektir...

Yapay ve sahte hayaller asla kesmeyecektir.
Sen neysen senin dibindekinde de üç aşağı beş yukarı olan odur. Kim daha fazla dürüstse o, kendini kendine, kendince yaşar; başka değil...

O kadar yazı okudunuz. Şartlanma, güdüleme, yönlendirme v.s v.s... Dışınızdaki dünyaya dair ilginç ve keyif verici bilgilerin sizdeki yansımaları en derinlere gömdüğünüz tahlilsiz bırakılmış yığınımsı anılardan başka değil.
Örf gütmüş, prensip, ideoloji gütmüş, güden güdene yaşayıp ölmüş öncedekiler de zaten.
Tercihinizse şu yaşama biçimi; niye bu kabulsüzlüğünüz? 
Öfkeniz kime? Neden rahat değilsiniz? Nerede ağız tadınız?

Mecburiyetten aldatılıyor, birilerinin çizdiği yoldan adımlıyorsunuz. İnancınız var mı kendinize?

Yapamazsınız özgün ve özgür iradenizle, iki dakika tek başınıza. Birileri yaşamınızı didiklemeli ve siz de burnunuzu sürekli başka yaşamlara sokmalısınız. Yazgınıza yakıştırdığınız bu değil mi ve doğrusu bu yoğun kabulsüzlükte başka ne olabilir ki?

Arıyorsunuz aralarda içeriden insan olmanızın fazlalığı ile bir bilmediğinizi bilirden geldiğinizi, lakin bilmiyorsunuz, gördüğünüz suretlerde de sizde olandan farklı bir şey yok.

Çünkü barışık değilsiniz ve değiller. İyi ve kötü tasniflemelerinizin hepsi, bir yerlerin size ’bu budur’u. İçselleyemediğiniz ne varsa, üzerinizde iğreti elbise misalince.

Herkesin yaptığından farklı yapan; ama yaptığının farkında olup, sizin sapıkça dediğiniz işi iradesiyle yapıverip, yaptığından razı kişi, emin olun kendini bir halt sanıp da hiçbir halt olmayan, iradesi onun bunun güdümündeki sürünün küçük cücüğü bir robot et yığınından daha insancıl ve saygıdeğerdir.

Yaşayamadığınız bir damla huzur...

Olmak isteyip de olamadığınızı hissettiğinizi bulma ümidi. En yıkıcı ve acılı kavgalarınızda bile.
Tek derdiniz bu.
Söyleyemezsiniz ama…
Başkalarca libaslanmış ahlak, örf, stil filan derken önünüze konan teleskoplardan kurtulup, size ait saf gözlerinizle kirpik mesabenizdeki anı, anın size ait olanını yakalamanın, ne mümkün.

Bu nedendendir başkalardaki hafif mutluluk ayaklanmalarını bile bastırma telaşınız.

Sizin dünyanızda sen onu etkilerken, o seni etkiliyor. Bunu sen, o, yapmazsanız başka bir yerler, bir biçimde bunu size illa yapıyor.

Etkiliyor etkicibaşıları ve tepiniyorlar üzerinizde.
Etki balçığında ürperti duymanız gereken masum dokunuşlar tarihe karıştı, artık en sert hamle bile tüy dokunuşu geliyor size.

Güveniniz her etkiyle kırılmakta ki bu da size celladınızın bonusu...
Ne diyeyim bilemedim, hayırlı olsun sürülüğünüz mü; ya da iyi gömülmeler mi dilemeliyim?
*
“Artık inanamıyoruz; ama inanana inanıyoruz. Artık sevemiyoruz; yalnızca seveni seviyoruz. Artık ne istediğimizi bilmiyoruz, ama bir başkasının istediğini isteyebiliyoruz. İstemek, yapabilmek ve bilmek eylemleri terk edilmedi ama bir başkasına devredilerek genel olarak ilga edildiler.” Jean Baudrillard

 

   

Yazarın Diğer Yazıları