İsmail ARSLAN

Avare Yüklem

İsmail ARSLAN

Hizmetinize talibim ile piyasaya çıkıp, kendini, yandaşını ihya eden ve civarından hürmet bekleyen tüm ahlaksızların ortak vasıfları esasta vasıfsızlıklarıdır. Böyle iken neden bunlara rağbet edilir?
Şarkın kurtarılmayı bekleyen evladı çoktur ve bunlar da bu beklentiyi kullanmayı iyi öğrenmişlerdir.
--
Sen Gazze'deki, Mısır'daki, Suriye'deki, Somali'deki insanların derdi ile dertlendiğini günde beş defa televizyonlardan iddia ve ilan ediyorsun da, Kayseri Gaziosmanpaşa Mahallesi sakinleri haksız bir muameleye uğradığında, niye onlara uzaylı muamelesi yapıyorsun!?
Senin belediyen o insanların evlerinin olduğu parsellere ortaklığını bahane ederek izale i şuyu' davası açtı. O insanların evlerini arsalarını haraç mezat sattıracak. O insanları evlerinden yurtlarından edecek ve doğrusu hayatlarını mahvedecek!
O arsaların üzerine vatandaş ile anlaşıp, bina yaptırarak, 'buyurun oturun' demeyen ve olası çakal müteahhitler tarafından dolandırılmalarına ses çıkarmayacak İdare gözümde, kınadığından farklı değildir.
Bu durumu Cimer'e yazdığımda beni mağduriyetin kaynağına yönlendirmişlerdi. Onlar da yaptığımız iş yasalara uygun deyip sıyrılmışlardı.
Sonra hukuk devleti
--
Türkiye'de üniversite eğitimi çoğunluk gençliği oyalamak ve gazını almak amaçlı bir mekanizma denilse, alakası yok diyebileceğim tek bir veri bulamıyorum.
Milyonlarca mezun insana yakışır bir hayat yaşamasına elverişli bir iş için çırpınıp duruyor ve çoğu zaman bu mümkün olmuyor iken, daha fazla üniversite diye tutturmanın bir proje olmadığı yönünde de ikna edici bir söylem duymuş değilim.
Misal genç hukuk bitiriyor hakim savcı olamayınca avukat olmaya yöneliyor ve olunca da serbest piyasada yetişmiş belli alanlarda uzmanlaşmış olmayanlar harici bu mesleğin bir geçim imkanı sunmadığını acı şekilde öğreniyor ve ümitsiz şekilde işçi avukat olarak iş aramaya başlıyor. Çoğu, asgari ücret seviyesinde ancak iş bulabiliyor ki lafta bu prestijli bir bölüm bitirenlerin başına gelen, diğerlerini konuşmaya bile gerek yok.
--
Memlekette o kadar çok parti pırtı bağlantısız, kıymetli, sahasında liyakat sahibi insan var ki, sırf bir yerlere kendilerini montelemedikleri için göz ardı ediliyorlar. İnanmıyorum parti davanıza beyler! Siz bir menfaat çetesine ukba misyonu yükleyemezsiniz.
--
1988'de 132 sözel soruda 131 net 1 boş ile %1lik dilimde Ankara Hukuk kazanılan zamanlardan Türkiye sıralamasında 42000inci sıradan devlet üniversitesinde hukuk kazanılan zamanlara gelmiş olmak mı hukukun üstünlüğüne saygı?
Nedir kasıt?
Hukuk bir genel kültür faaliyeti olarak mı algılanılsın isteniyor?
Her köşeye bir fakülte açınca Türkiye'de hukukun üstünlüğü mü önemsenmiş oluyor?
İnsanlar devletten adalet bekler ve devletin dini de adalettir.
Çok fakülte açarak çok mezun verdirerek adaleti tesis edemezsiniz, eğitimin niteliğini düşürerek de yol alamazsınız sayın etkili ve yetkililer!
--
Onun bunun yaşamına ATANMIŞ yetkin özne olacağına kendi yaşamında AVARE yüklem olması yeğdir insan için...
Herkes, idealize ettiği dünyayı ve hayat anlayışını başkasına dayatıyor. Erdem ve inançla değil, inat ve heves ile..
Kimse kendi beğeni ve arzusunun haricinde farklı bir anlayış ve yaşama biçimini bir başkaya reva görmüyor.
Böyle olunca, gücü gücü yetene misali, baskıcı, dayatmacı, emr-i vakici bir uslubun hakim olduğu ilişkilerde yapmacıklık, sonuçsuzluk, güvensizlik, maksatsızlık ve aslında anarşi hakim oluyor.
Herkes aynı değerlerin saf söylemi ile, birbirinin hayatını zehir etmeye çalışıyor.
Konuşulan, anlatılan, benimsenilmesi istenilen kıymetleri, kendisine ait hayatında görmek mümkün olmayan niceler, başkalarının hayatını , özde ve sözde kabul ettiğini iddia ettiği değerlerlerle paramparça etmede yarış halinde bir portre çiziyor.
Gıybetten herkes nefret ediyor; ama herkes gıybet ediyor.
Su-i zan herkesin çirkin gördüğü bir amel olmasına rağmen, bazen İslam adına dahi gayet rahatlıkla yapılabiliyor.
Haber dolaştırma, çekişme, kin, husumet, kuyu kazma, fitne, çekememezlik, bencillik, nefret duygusu, hazımsızlık, menfaatçilik, asabiyet, riya, gösteriş, aşırı hırs, hükmetme arzusu, sözü geçer olma isteği, servet, şöhret ile başkası üzerinde nefsani duyguları tatmin etmek, beğeniyi kişisel duygulara ait değerlendirmek, tek taraflı hükümler vermek, acımamak, merhametsizlik, şefkat eksikliği, sevgi zayıflığı, tahammülsüzlük..
Bütün bu olumsuz duyguları reddettiğini söyleyen her insanda, bu zararlı duyguların aşağı yukarı hepsini görmek yer yer mümkün olabiliyor.
Var mı bundan istisna? Evet var birkaç kişi. Eğer din sadece bu birkaç kişinin yükselme ve kurtulma erkinin bir aracı olarak ifade buluyorsa birilerinin gönlünde, dinin cihanşumullüğü ciddi zarar görecektir!
İnsanlar, sevmeleri dini bir vazife olan insanlara yani müslümanlara bunlardan herhangi birini yapabilmeyi kendilerine yedirebiliyorlarsa, orada dinin misyonu kişide geçersiz kalıyor ve akıllar kök hücrelere kadar karışabiliyor.
Beğenileri sahsileşmiş, değer yargısını dinden aldığını söyleyip, dinin kerih gördüğü ile meşgul olan herkesin öncelikli sorgusu, kendi iç dinamiklerine yönelik olmalı.
En azından din bu denli ayağa düşmemeli.
Din mühim bir kanundur. Pespayeliği kabul etmez.
Din ağızlarda sakız misali gevelenen bir lezzet unsuru da değildir.
Özünde dinsiz, sözünde dinli her nefs sahibi, kendine şunu sormalı:
Ben inandığımı söylediğim dine ne kadar hürmetkarım?
Yobazlığın, ham softalığın , cehaletin, kendini beğenmişliğin birinci alameti;
ne olursa olsun din adına, din dışı telkinlere, kişinin kendini kaptırıp, kraldan çok kralcı hesabınca dini tahrip noktasındaki eylemleri ve sözleri olsa gerektir.
Bilmeyen susabilmeli.
Susan suskunluğunu hazmedebilmeli.
Susana karşı, ukalalık yapmamak erdem sayılmalı.
Söylediğini yapamayan, sükutunu din bilmeli.
Bilen ise yapmadan söyleyememeli.
Yaptığını söyleyen ise sonuç alamazsa, kendini dinin sahibi gibi görüp, malını beğenmeyen müşteriye kızan esnaf tarzı burun kıvırıcı olmamalı.
Dinine saygısı olan, dinini öncelikle ve ivedilikle kendine tebliğ edebilmeli ki dinden nasibsizlere nefes alma imkanı verilebilsin.
Din bu kadar konuşulamamalı herhangi bir ortamda.
Din olabildiğince yaşanmalı.
Müslüman, İslamdan nasibsiz olamamalı, buna müsaade edilmemeli.
İslam kof bir iddia değildir. Laf ebelerinin söz salatasında zeytinyağı mesabesinde hiç değildir.
İlla ki tatbikat görmek ister her hususta.
Sevgisini kaybetmiş, merhametten yoksun, Allah için buğuz kadar muhabbeti de hayatına katamamış her kişi ebede kadar sussun ancak!
Yaşam bulmayan her kaide, ancak kaidesizlik ve karmaşa ile karışık inançsızlıklara gebedir .
--
Sizlerle çok önemli bir bilgi paylaşmak istiyorum:
Günde 2 litre su için, lakin bu suyun en az 1 litresi alkali olsun ki buna basitçe suyu kalitelileştirmek diyebiliriz. Suyu en kolay alkalileştirme yöntemi 2 litre suya yarım çay kaşığı İngiliz karbonatı katıp karıştırmak ile mümkün.
Mümkün olduğu nispette doğal ürün kullanmak ki bu biraz pahalı olsa da daha az ama kaliteli beslenme ile bütçe dengesi kurulabilir. Kesinlikle bitki odaklı beslenme ihmal edilmemeli 40 yaş sonrasi ve probiotik yoğurt.
--
Cümlelerinde ne kadar binaenaleyh, mütemadiyen vs tarzı kelimeler kullanırsa, o nisbette dindar olacağını düşünenlere üzücü bir haber vermem gerekiyor: Ne kadar iyi bir insan olunduğu önemseniyormuş Allah nazarında ve yokmuş öyle aldatma ve aldatma mavallarına itibar.
 

Yazarın Diğer Yazıları