Yüzyıllar boyu sürüp gelen hakimiyet çatışmalarının sonucunda, insanlar ve ülkeler paramparça olmuş durumda. Eğer insanları ötekileştirmekten vazgeçip, yeni bir toplumsal anlayışla her kültürden insana adalet ve yönetime katılıp kimliğini yaşama hakkı verirsek böylece birçok yeni doğacak çatışmayı önlemiş oluruz. Evet Üstat Cemil Meriç ne diyor, bu ülkede; ilerici, gerici, sağcı, solcu yoktur. Namuslu insanlar ve namussuz insanlar vardır. Yani iyi ve kötü.
2010 yılında George Washington Üniversitesi’nden Prof. Dr. Scheherazade S. Rehman ve Prof.Dr. Hossein Askari’nin uluslararası bir akademik Global Economy Journal’da yayımlanan “İslam Ülkeleri Ne Kadar İslami?” adlı makale yayınlamışlar. Özetle araştırmacılar Kur’an’a ve hadislere göre ideal bir adalet, devlet ve ekonomi yönetiminin nasıl olması gerektiği üzerinde kafa yorup 12 temel ilke oluşturuyorlar. Bunlar, İslami ekonomik ilkeye uygunluk, hukuki ve yönetimsel İslami ilkelere uygunluk, insan hakları ve politik haklar için İslami ilkelere uygunluk, uluslararası ilişkilerde İslami ilkelere uygunluk ana konularından meydana gelmektedir. İçeriğe ve sonuçlara gelecek olursak; ekonomi ve eğitimde fırsat eşitliği, adalet, işsizliğin önlenmesi ve işini doğru yapmak, vergi adaleti ve vergilerin ihtiyaca uygun kullanımı, yoksulluğun önlenmesi, sosyal devlet uygulamaları, kaynakların doğru kullanımı, yolsuzluğun önlenmesi, faizin kaldırılması adil kredi ve finansal sistem. Daha sonra dünya ülkelerinin bu ilkelere uygunluğunu araştırıyorlar. Sonuçta ortaya çıkan sıralamada ilk 35 sıraya hiçbir İslam ülkesi girememiştir. İlk sırada Yeni Zelanda, Lüksemburg, İrlanda, İzlanda Finlandiya, Danimarka, Kanada, İngiltere, Avustralya, Hollanda, Avusturya ve 13. sırada İsviçre, 17. sırada Almanya, 25. Sırada ABD yer alıyor. Sıralamadaki en yukarıda yer alan İslam ülkesi 38. sıradaki Malezya olmuş. Türkiye ise 103. sırada yer almış. Araştırmanın Orjinali: http://www.ahmad-juhaidi.com/wp-content/uploads/2013/06/how-islamic-islamic-countries.pdf
Bu araştırma bize şunu göstermektedir. Aklın yolu birdir ve insanlar düz mantıklarıyla kendileri için buldukları doğru hayat kuralları Kuran ile uyuşmaktadır. Kuran ile müspet akıl çelişmez demenin ispatı bu olsa gerek. Bir Müslüman’ın da dahil, her türlü insanın fikir, inanç özgürlüğü olduğu, insan onurunun ve adaletin korunduğu böyle ülkelerde sorunsuzca yaşayabileceği ortadadır. Demek ki insanlığın bunca mücadelesinin sonunda keşfettiği en iyi toplumsal ve yönetim ilkeleri İslami ilkelere ters düşmüyor. Bu ilkeleri, geçmiş yüzyıllarda uygulanan gelenekselleşmiş toplumsal ilkelerle kıyaslayamayız. Her zaman diliminin toplumsal ilkeleri, daha çok toplumların geleneklerinden etkilenmiştir. Kuran’da belirtilen, ulaşılmak istenen ilkelerin özünü iyi kavrayıp günümüz şartlarında toplumsal ilkelere dönüştürerek ortak noktada buluşmakta bir zorluk yoktur. Yukarıdaki araştırma bize, bu ilkelerden oluşacak bir toplum sözleşmesinin yeryüzünde kolayca uygulanabileceğini göstermektedir. Bütün insanların ortak hedefi “Herkes için iyi bir dünya kurmak” olduğundan ve bununda temeli adalet olduğundan, aslında bütün toplumlarda iyi ve kötü ölçüleri ortak olması kaçınılmazdır. İşte yukarıdaki araştırma bunu doğrulamaktadır. İnsanlar devlet ve dünya işlerinde doğru ölçüleri bulup uyguladıklarında vardıkları sonuç ortadadır. Ancak biz bu ilkeleri sadece kendi toplumuz için isteyip, dünya ekonomik kaynaklarının, tek medeni ülke gördüğümüz, kendi ülkemizin hakkı olduğuna göre politikalar üreterek, ihtiyacımızdan çok çok fazlasına el koyarsak insanlığın sorunları bitmez. Eğer sadece bir kısım insan; dünya nimetlerine, kendi çıkarlarına göre el koyarsa ortaya çatışmalar çıkacağı, sonunda bu çatışmaların, kendi huzurlarını da bozacağı ve yeryüzünde kimsenin rahat yüzü göremeyeceği ortadadır. Aslında her insan için sorun rahat ve mutlu bir hayat sürmek olduğundan, farklı gibi görünen birçok fikrin sonunda ortak noktalarda buluşması bizi şaşırtmamalıdır. Tabi İslam’ı kıl ile şekil ile bilmem mezhebe veya hangi şeyhe bağlanmakla görenlerin de bu gerçeği iyi anlamaları gerekir. İyi bir devletlerin ve toplum yönetmedeki İslami Prensipler içinde bunların hiç biri yer almamaktadır. Şimdi günümüzde en büyük sorun bu güzel ilkelerin SADECE KENDİ İNSANIMIZ VE DEVLETİMİZ İÇİN DEĞİL, TÜM İNSANLIK İÇİN UYGULANABİLMESİDİR. Tabi ki, insanın mutluluğu, ihtiyaçlarının karşılanıp iyi şartlarda yaşamasına bağlıdır. Bunun içinde çaba ve gayret sarf etmelidir ve bu çabaların sonucu hak ettiği şeylere adilce kavuşabilmesidir. Aslında hepimiz bir ailenin fertleriyiz, hepimiz ayni dünya üzerinde yaşamak zorunda olduğumuzdan küreselleşme kaçınılmaz bir zorunlu gidiştir. Ancak bunu sadece “BEN değil “BİZ” diyen bir anlayışla kurmak zorundayız. Sanırım insanlık için varılması gereken EN BÜYÜK GERÇEK anlaşılmıştır. Ancak bu gerçekler bizleri özgür kılabilir.