İlhan AKKURT

YENİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞME-2

İlhan AKKURT

Batı dünyasının medeniyet paradigması özetle, sadece kendi ülke veya ırkına ait “Kendileri için iyi bir dünya” olduğundan daima çatışma üretmektedirler.   En ileri demokrat geçinen ve birçok ırkı bir arada yaşatan ABD bile sadece kendi ülkesinde yaşayan beyaz ırkı üstün tutmuştur. Buldukları çözümler de hep kendilerine içindir. İnsanlara sunduğu idealizm bir fikir ve kültürden ziyade bireyin faydası peşinde koşturulması yani egoizmdir. Ünlü düşünür Roger Garaudy’nin dediği gibi Kapitalizm’in başarısı, “Batının bir kültür üstünlüğünden değil, silah tekniklerini ve denizin askeri ve saldırgan amaçla kullanma becerisinden ileri gelmiştir.” Der.
 
Batı insan yetiştirmek yerine sistem kurar. Batı dünyası kendini üstün görür, egoist insanı sever ve meşrulaştırır. İnsani değerlere önem vererek insan yetiştirme yerine, sadece egoizmin kendi toplumuna zarar vermesini sınırlayıcı kanunlar ve sistemler üretmiştir. Komünizm bütün insanları kapsamasına rağmen maalesef bir savaş sonucunda Rus işgali ile zorla yayılmasıyla tepki toplayıp, böyle ülkelerde açık özgürlük ihlali sayılması ve açıkça ateizmden yana da tavır koymasıyla insanların büyük çoğunluğuna benimsetilememiştir. Benzer bir deneme olan Avrupa Birliği ise ekonomik sıkıntıların biraz artması karşısında tekrar ırkçı ve bölgesel söylemlere dönmesiyle dağılma aşamasına gelmiştir. Her şeyi ekonomiye bağlasak olacağı budur. Kıyamete kadar bir ülkenin ekonomisi hep büyüyecekse küçülecek olan neresidir? İyi günde de kötü günde de birlikte olunacak bir anlayışla kurulmazsa, hep çıkara-faydaya dayalı kurulan birliğin sonunun böyle olması kaçınılmazdır. Bunlar da öncekiler gibi hep egoizm temelli sistemlerdir.
 
Bunun için önce çatışmanın temelinde “EGOİZM”in yattığını anlamamız gerekir ve her türlü faaliyetimizdeki temel paradigma, sadece kendimizi ve kendi toplumumuzu değil, çevremizi ve bütün canlı hayatın hayat hakkını kapsayacak şekilde olmalıdır. Hal böyle olunca, her hakkın daha adil bir şekilde düzenlenmesinin önündeki en büyük engel kalkmış olur. İnsanı ve ekonomik gelişmeyi motive etmek için medeniyetimizin temelini salt egoizmi meşrulaştırmak üzerine kurmamamız gerekir. Evet, egoizm insan için itici bir güçtür ancak yolların içinde en tehlikelisidir ve tek yol bu değildir. Daha insani değerlerle insanlar motive edilebilir. Herkes için adil şartlarda yaşanılacak bir dünya arzu etmeliyiz. Adaletin sağlanamadığı bir sistemde çatışma kaçınılmazdır. Adalet mülkün temelidir. Fikri temelleri iyi görünse de, eğer bir düşünce ve inanç, birilerini ötekileştirip suçsuz yere mutsuz ediyorsa; bu düşünce ve inanç ne kadar insanlık adına bir şeyler yaptığını iddia ederse etsin, mutlaka birilerinin egosuna hizmet eder hale gelir ve adalet bozulmuş olur.  

Ortak ölçü: iyi ve kötü
Burada bizlere lazım olan tek şey, hoşgörü ile her türlü fikrin serbestçe konuşulmasını sağlamak olduğu çok açıktır. Doğru olan, ancak her türlü fikrin serbestçe tartışıldığı ortamlarda anlaşılabilir ve insanda oluşmuş ön yargılar böylece yavaş yavaş kırılmaya başlar. Ne yazıktır ki birçok insan bu yöntem yerine, karşı düşüncenin tamamen yasaklanmasını veya zorla yok edilmesini isteyerek, ötekileştirdikleri üzerine baskı yolunu seçer. Geçmiş asırlarda gücü ele geçirenler, ötekilerin üzerine yürümüş ve onlara değil iyi şartlarda yaşam hakkı tanımak, ötekileştirdiklerine hiçbir yaşam hakkı tanımamıştır. Tarihte bütün savaşların temelinde bu yanlış anlayış vardır. Bir insanın yaşam hakları öteki olmasıyla değil ancak toplumun suç saydığı bir fiili yapmasıyla kısıtlanabilir.

Ortak yaşam için oluşturulacak toplum sözleşmesinde insanlar arasında bizden-onlardan ayırımına göre suçlama olmamalıdır. Belki doğru sandığımız kendi düşüncemiz yanlıştır, bunu anlamamız zaman almaktadır ve zamana yayılan bir serbest düşünce ile kimin haklı olduğunu mutlaka ortaya çıkaracaktır.

İnsanlar arasında en meşru sınıflandırma iyi-kötü ve mazlum-zalim ayırımıdır. Ancak asıl önemli olan, bu doğru-yanlışı hangi ortak ölçüye-paradigmaya göre belirleyeceğimizdir. Bütün fikir ve inançları kapsayacak ortak bir paradigma seçmeliyiz. Medeniyet paradigmamız “Herkes için iyi bir dünya kurmak” olursa iyi-kötü ve doğru-yanlışın ölçüsü ortaya çıkmış olur. Bu durumda “İnsan çevre ve hayatı olumsuz etkileyen her şey” kötü ve yanlış; olumlu etkisi olan her şey de iyi ve doğru olur. Bu gün çağdaş uygarlık ve tarihin sonu yutturulan Kapitalist Batı Medeniyetinde sorun olan; temeli eski Yunan felsefecisi Epikür’e kadar uzanan, Jeremy Bentham’ın 1789 yılında “Ahlak ve Yasama İlkelerine Giriş” eseri ile geliştirilen, insanın kişisel çıkarları peşinde koşması gerektiğini savunan “Faydacılık Felsefesi”nin göre, iyi-kötünün ölçüsü olarak zevk ve acının temel alınmasıdır.  Bu medeniyet insanı insanı faydası, çıkarları ve hazları peşinde koşan biri HOMO-EKONOMİCUS olarak tanımlamaktır. Oysa insanın diğer canlılardan asıl farkı bir İDEAL sahibi olup hayatının iyi ve kötüsünü buna göre düzenleyebilmesidir. Aksi taktirde insan egosunun zevk aldığı her şey iyi, acı verdiği her şey kötü olmakta ve egomuz meşrulaştırılarak ölçümüz ego olmaktadır. Ölçü haz olduğunda hoşlandığın her şey iyidir, kişiler hür iradesiyle istedikten sonra kötü diye bir şey kalmaz.  Ancak, ilerleyen yıllarda ortak yönetim ve toplumsal ilişkilerin çoğunda benden bize geçilerek toplumsal çember genişledikçe, toplumsal ortak fayda da iyi ve kötü ölçüleri birbirine çok yaklaşmıştır.  İnsana diğer canlılardan farklı olarak özgür seçim yetisi verildiğinden insan, eylemlerinden  sorumludur. Geldik Ahzap Suresi-72’ye. İyiyi-kötüyü bilme yetisi yani, özgür seçim yetisi olan insan eylemlerinden sorumludur.  Kendi canının ve diğer canlıların, kendi eylemlerinden zarar göreceği keyfi davranışlar özgürlük kapsamına giremez. İşte bu sorumluluğundan uzak, sadece doymak bilmez nefsinin faydası peşinde koşanları bakın ALLAH kuranda nasıl tanımlıyor.
 
Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler. Hatta daha da aşağıdırlar. Bunlar da gafillerin ta kendileridir." Araf-179

Eh tabi, hayvandan farklı olarak, iyiyi-kötüyü ayırt etme gücü verilmiş olan insan, buna rağmen hâlâ hayvan gibi sadece faydası-hazzı peşinde koşarsa esfeli safiline, hayvandan daha aşağıya düşmesi kaçınılmaz bir durumdur.
 

Yazarın Diğer Yazıları