İlhan AKKURT

Yeni bir toplumsal sözleşme-1

İlhan AKKURT

Bütün insanlık için ortak yaşama çözüm bulmak ve bunun etrafında bir arada yaşamayı sağlayacak Medine Sözleşmesi gibi bir çeşitli ırk ve inançtaki insanları bir arada yaşatacak YENİ BİR TOPLUMSAL SÖZLEŞME yapmak çatışmaları çok aza indirgeyecek çok önemli bir ihtiyaçtır. İnsanlık tarihi boyunca insanlar, egoistçe davranarak daima birilerini ötekileştirip, hâkimiyetleri altına alarak, onların yaşama haklarına ve dünya nimetlerinden hak ettikleri payı almasına engel olmuşlardır. Tarihteki insanlar arasında sürüp gelen çatışmaların en büyük nedeni budur. İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünde birçok ırk, bölge temelli kimlikler oluşmuştur ve bunların her biri de diğerlerini hâkimiyeti altına alma mücadelesine girişerek ötekileştirdiklerine hayatı zehir etmişlerdir. Egoizme dayalı bu kavgaya tarihte “Bütün insanlar kardeştir” deyip kimlik üzerinde yapılan bu çatışmalara sadece dinler karşı çıkmıştır. Ancak belli bir dönem sonra insan egoizmi dinlerin aslını saptırarak dini de ötekileştirme çabalarına alet etmiştir.
 
  Oysa aile, ırk, renk, bölge vatan ve hatta-yok bir inanç gibi kimliklere insan, bir araştırma sonucu değil doğuştan iradesi dışında sahip olur. Bunların diğer insanlara karşı bir üstünlük ve ayrıcalık konusu yapılması ben merkezcilik-egoizmden başka bir şey değildir. Maalesef günümüzde gelenekselleşerek egoizme eklemlenmiş dinlerin durumu da böyledir. Kimlik  insanda, hem kendi kimliği hem de karşı kimlik için aşılmaz ön yargılar oluşturur. İşte insan bir şeyi, düşünceyi, olayı ve insanı bu önyargılarla değerlendirir. Hitler gibi “Alman ırkı üstün ırktır” ön yargısına sahip olursan diğer insanlara her türlü katliamı meşru görürsün veya Yahudiler gibi “Biz Tanrı tarafından seçilmiş üstün ırkız” inancında olursan. Ya da “En medeni ülke benim ülkem, ekonomik olarak en büyük payı ben almalıyım”, “En doğru inanç ve fikir bizimki” dersen diğer insanların haklarını düşünmen mümkün değildir. Bu açıdan kimlik bir sürü ön yargıyla oluşturur ve kimliği değiştirmek insanın bir açıdan kendisini reddetmek gibi olduğundan en zor iştir. Hâlbuki hepimiz tek bir atanın çocuklarıyız. Ne demiş Einstein “Ön yargıları yıkmak  atomu parçalamaktan zordur”. Bu yüzden yeni bir fikir hareketi, yetişkin bir insan yerine henüz ön yargıları tam oluşmamış gençler arasında daha fazla kabul görür. Aslında insan olmak körü körüne bağlığı değil sorgulamayı gerektirir ama maalesef bu işi yapabilen insan sayısı o kadar az ki. Koca Veysel ne güzel de demiş:
 
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun kurt ile gezerdi
Fikir başka başk’olmasa
 
       İnsan yeryüzünde yalnız olmadığı ve ayni mekanları ve kaynakları diğer insanlarla paylaştığından, diğer insanlarla ve çevresiyle ilişkilerini düzenleyecek bir takım kurallara ihtiyacı  vardır. Bu kurallar belli bir ırk, bölge, hakim güç üstünlüğü ve ayrıcalığını bitirip, her insanı eşit kabul edip ve hak anlayışına göre adil uygulanacak ilkelerden oluşmalıdır. İşte bunlara insani veya ahlaki kurallar-ihtiyaçlar denir. İnsanlık tarihinde böyle kurallar ya insan aklının ürünü bir fikir ya da saf ilahi bir dininin ürünü olarak ortaya çıkmıştır. İnsan aklından veya saptırılmış din anlayışından çıkanların en belirgin ortak özelliği; toplum içinde yine birilerinin hakları daha üstün olup, ayni zamanda ya bir ırkın veya bölgenin haklarını diğerlerinden-ötekileştirdiklerinden üstün tutmasıdır.  Gerçek şu ki, hangi inanç, fikir, ırk ve bölgede olursak olalım, yeryüzünde çatışmayı durduracak olan, herkesin insanca yaşamasını hedefleyen insanca bir medeniyet anlayışıdır. Aklın yolu gerçekte birdir ve bir insan saf aklıyla da bu anlayışa gelebilir. Konuyu tekrar toparlarsak, insanoğlu dünyada mutluluğu arar ve kendisine bunu sağlayacak bir oluşumun peşine düşer. Bunun da yolu “Çatışmasız bir dünya kurmak”  olduğu bir gerçek. Bu açıdan, insanlık için faydalı bir rejim, sistem, din, iman ve ekonominin ana hedeflerinden biri “HERKES İÇİN İYİ BİR DÜNYA” kurmak olmalıdır. İyi de dünyada o çok övünülen Aydınlanma ile pozitif insan aklının ürünü, insan hakları naralarıyla kurulan, tek geçerli sistem olarak sunulan Demokratik-Kapitalist Sistem’de egoizm batağına batmışsa “Kavgasız çatışmasız mutlu bir dünya” nasıl kurulacaktır.
 
 

Yazarın Diğer Yazıları