İlhan AKKURT

Özgür düşüncenin 6 şartı

İlhan AKKURT

 Özgürlük insan için en büyülü kelimedir. Aydınlanma çağıyla batıda gelişen fikri akımların ortak özelliği, geçmişi her şeyiyle ret etme ve bilime dayalı insan aklı ile yeniden yapılanmadır. İnsanlığın uzun geçmişinde esaret ve kölelik vardı. İnsanlık haklı olarak kralların, kilisenin, aristokrasinin, feodalitenin, doğma düşüncelerin esaretinden kurtulup gerçek özgürlüğüne kavuşacaktı. Vatanı, ekonomisi, bedeni, aklı, fikri, düşüncesi esaret altında olan bir insanın bu esaretten kurtularak özgürleşmesi en tabii ve insani hakkıdır.
 O halde Gerçek özgürlük nedir ve ne işe yarar? Özgür olmak; bir konuda veya bir davranış biçiminde, hiçbir şeyin zorlaması olmadan kişinin kendine yararlı ve doğru seçim yapabilmesidir. Özgür ve doğru seçim; doğru bilgi sahibi olmanın, akıl denen gücü çalıştırmanın ve varlığı öğrenmenin temelini teşkil eder. Ancak doğru bilgi ile hayat için yararlı ve doğru şeyler yapılır. Birilerinin baskısı altında belli istikamette manipüle edilen seçimlerimizle ne doğru bilgiye sahip olunur ne de doğru hedefe varılır. Yeterli bir akıl gücüne sahip olmakla mümkün olan özgür seçim, belli ki Kuran’da anlatıldığı gibi insana verilen bir kabiliyet-güç ve sonucunda ayni zamanda büyük bir yük ve sorumluluktur.
“Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir….” Ahzap-72
       Tabi burada kastedilen emanet, geniş yetenekli bir irade gücüdür ve bu güç insana hayat hakkında doğru bilgi elde edip doğru seçim yapma yeteneği verir. Tamam “İnsan yeryüzünde tek özgürce seçim yapabilecek yeteneğe yani irade ve akıl gücüne sahip tek varlık” ama gerçekten aklımızı doğru kullanıp, özgürce bir seçim yapabiliyor muyuz, işte asıl mesele bu? Yani Kuran’da bir sürü yerde uyardığı gibi aklımızı doğru kullanabiliyor muyuz?  Çünkü insanlar bir konuda bir birine zıt rastgele egosunun isteğine göre seçimler yaparak, “ -Bu benim seçimimdir, kimse karışamaz” diyebilir. Aynı konuda bir insan A seçimini yaparken, bir başkası ona zıt B seçimini yaptığında, bunlardan biri yaptığı bu seçiminin sonucunda zarar görüyorsa, o kişi bu konuda yine aynı seçimi yapar mı? İradesi bozulan bir uyuşturucu bağımlısı gibi aynı seçimi yapsa bile, bu seçim gerçekten hür iradesiyle yapılmış özgür bir seçim olur mu?  Tamam, en güçlü akıl ve irade sahibiyiz ama irademiz ne kadar özgür?  Geldik işin koptuğu noktaya.
 
Gerçek özgür düşünce nasıl ulaşırız
        Özgürlük yetisinin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi, bir seçimin özgür olabilmesinin 6 unsuru vardır. Birincisi, böyle bir seçimi yapabilecek kabiliyette, akıl gücünde olmak. Ancak bu yetmez ikincisi seçimi yapılacak konuda birbirine zıt alternatiflerin bulunması gerekir. Eğer bir hayvan gibi yaradılıştan bize verilen akıl gücüyle seçme kabiliyetimiz sınırlıysa, kuşlar gibi özgür olalım demekle özgür olunmaz. Varlığı ve olayları bilme gücümüz sınırlıysa seçimimiz de belli sınırlar içinde olacaktır. Bu yüzden özgürce seçim yapabilmek, varlığı anlayacak akıl gücüyle mümkündür. Bu kabiliyetimiz, Yaradan’ın lütfettiği ölçüdedir. Tanrı gibi sonsuz bir özgürlük gücüne sahip değiliz. İkinci olarak, yeterli seçimi yapabilecek kabiliyete sahip olunduğu halde, seçim yapılacak konular sınırlı ise, seçiminiz bu kez de size sunulan alternatiflerle sınırlı olup tabldottan seçim olacaktır. Yani size sunulanların dışında başka bir şeyi seçme şansınız olmayacak. Tıpkı ABD’de ki dünyanın en demokratik özgür seçiminde (!) birilerinin sizler için seçtiği 2 tane başkan adayından birini seçme mecburiyeti gibi. 
Sağlıklı bir özgür seçimin üçüncü unsuru, insanın BAĞIMSIZ BİR DÜŞÜNCE YAPISINDA yetişmiş olmasıdır. Belli bir hayat ve düşünce tarzının bağımlısı olmak, yani ön yargılı olmak veya bir alkol gibi bir şeylerin bağımlısı olmak, kısacası egodan bağımlı olmak, özgür bir seçim yapmamıza yine engeldir. Çünkü insanlar doğrulardan ziyade bağımlı oldukları-hoşlandıkları şeyleri tercih ederler. Dördüncü unsur seçimi yapacağımız konuda yeterli doğru bilgi sahibi olmaktır. Hayat ve insanlık hakkında yani seçim yapacağımız konuda doğru bilgi sahibi değilsek, seçimimizde yanlış olacaktır. Beşincisi,  hayatta kalma zorlukları içinde olmamak. Bu daha çok güvenlik ve hayati ihtiyaçlarımızı temin için koşuşturmayı yani ekonomik gücümüzün yerinde olmasını kapsar. Basitçe açlık sınırının altında bir gelire sahip, cebinde çay parası bile olmayan bir insanın sağlıklı bir düşünce üretmesi beklenemez. Ancak çok özel kişiler bu sorunu aşıp düşünce ve sanat üretebilirler. Altıncısı, birileri bize seçimimiz konusunda çeşitli vaat ve yönlendirme ile kandırması ihtimalidir. İşte günümüzde insan için en büyük sorunu bu son iki unsurdur. Eskiden gücü elinde bulunduranlar “-Herkes bundan sonra bu konuda benim gibi düşünecek doğru olan bu düşüncedir” der ve herkes bu yönde mecburen gidermiş. Günümüzün güç sahipleri ise çok kurnaz tam bir şeytan gibi derin manipülasyonlarla düşünce hayatımızı yönlendirerek, bizleri zorla değil, gönüllü taraftarı yapmaktadırlar. İşte Kur’an böyle kişileri de şeytan diye tanımlar. Bu gün maalesef ne acıdır ki, bizleri kandırmada kullandıkları en büyük silah özgürlük olmaktadır. İşte insan üzerindeki bu etkiler, insanın hür-özgür düşünmesini etkileyen en güçlü faktördür. Günümüzde derin güçlerin elindeki medya ile bilime verdikleri yönle adeta insana “Sen zahmet edip düşünme, iyi ve mutlu bir hayat için biz senin için en doğru olanı düşünüp seçiyoruz. Bizim seçimlerimiz istikametinde yaşamaya bak”. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki sadece yetenekli irade gücüne sahip olmak her zaman doğru bilgi ve doğru seçim yapmak için yeterli olmamaktadır. Yani öyle kuşlar gibi özgür olacağım demekle özgür olunamıyor. “Bülbülü atın kafese koymuşlar ah özgürlük” demiş. Esareti bir hapishane, zorla köle etme veya bayrağa toprağa sahip bir ülke gibi düşünmeyelim. Bu gün esaret altında olan irademizidir. Bir ülke yabancı bir istila olmadan da birilerinin güdümünde olabiliyor.
Gerçek özgürlük nedir?
O halde gerçek özgürlük nedir? Şimdi düşünelim. 13.8 milyar yıl önce kainatta hiçbir şey yokken, yoklukta hayatı başlatacak büyük bir patlama oluyor ve kainat oluşup hayat başlıyor. 200 bin sene önce ilk insan yeryüzünde hayat buluyor. Önce hayatın ortaya çıkması için gerekli olan her şey yaratılıyor, sonra hayat yaratılıyor ve hayat, çok basit tek hücreden başlayarak son derece karmaşık olan insana ulaşıyor. Bu durumda kainat ve hayatın zirvesi insandır veya insan denen bir varlığı ortaya çıkarmaya programlanmış. Bir ölçüde kâinat bütün bu varlığı anlayıp, bilecek insan için yaratılmıştır. İnsan olmasa hiçbir varlığın kıymeti olmayacak. Yani demek istiyoruz ki, bir şey bilindiği zaman var olur. Bakara 30 ve 31 bu olsa gerek. İşte Öyle ki insan yoksa hiçbir şey yoktur. Çok uzaklarda bir yıldızın varlığı siz keşfettiğiniz zaman başlar. Şimdi, bu muazzam mucizevi düzen insanın aklına ister istemez, başı boş ve sorumsuzca bir hayat sürmemiz, keyfimizce yaşamamız için kurgulanmadığı gerçeğini çağrıştırmaktadır. Bu durumda yeryüzündeki hiçbir şey insana ait değil ancak insanın hizmetinde ve ona emanet. Bir ölçüde Yaradan’ın emanetçisi-halifesi vasfında olduğu çok açık anlaşılmaktadır. Yani Bakara Suresi: 30’da anlatılanları (Yeryüzünde bir halife yaratacağım ifadesini ) akıl da doğrulamaktadır. Şimdi insan için en doğru davranış kaostan uzak, kurulu düzene uygun, hayatın ne için ve nasıl, kim tarafından kurulduğunu, çevreye zarar vermeden, kendisine ve çevreye faydalı, hayatı kolaylaştırıcı şeyleri seçip yapması değil midir?
    Bu da bir emanet olarak devraldığı dünya ve üzerindeki canlı hayattan faydalanırken, hayatın sürdürülebilmesi ve gelecek kuşaklara tekrar emanet etmesi değil midir? Böyle ilkeleri esas alacak bir düşünce yapısı ve sistem kurması değil midir? Bu durumda, kendisine emanet edilen bu imkânları egosunun keyfince dilediği gibi kullanması, yakıp yıkıp kendisine ve çevresine zarar verip, bozgunluk çıkarması veya gönlünce takılıp insanlık ve hayat için hiçbir şey yapmaması doğru bir seçim ve davranış olur mu? Yani kişi için, bir kutu hap yutup “-Bırakın beni ben intihar etmek istiyorum” demek nasıl doğru bir davranış değilse “Diğer insanlar ve canlı hayat ölürken göbek atarak keyfince yaşamak ta doğru ve özgürce bir davranış olamaz. O halde insanın seçimi, kurgulanmış hayata ve insanlığa faydalı bir yönde olursa doğru bir seçimdir. Hayatının en büyük sorumluluğu ve İNSANIN EN BÜYÜK GERÇEĞİ VE İMTİHANI BUDUR.  
          Şeytan bu sistemin baş aktörüdür ve insanı cennette Tanrı gibi sonsuz yaşam sahibi olma vaadi ile kandırıp kendine itaat ettirerek, bizi Allah’tan koparmıştır. İlk nefsi hırsımızı-egomuzu harekete geçirendir. En önemlisi, özgür seçimimizi manipüle eden şu meşhur derin el-derin güç dediğimiz gerçeği anlamamızı sağlayan, iyi ve doğru olanı seçmemizi engelleyen, manipülasyonlar yapan asıl gücü sembolize eden ve her an bizim içimizde bize vesvese verip, bizim iyi yönde özgür seçimimizi engellemeyen şeytanlaşmış derin güçlerin varlığını iyi anlamamızı sağlayan bir test değil midir? Bizleri yönlendirmede kullandığı en büyük yem de, Tanrı gibi ÖZGÜR OLMA ve GÜÇ SAHİBİ OLMA, sorumsuzca yaşama ÖZGÜRLÜK TUZAĞI’nı anlamamızı sağlamıyor mu? Hayat mücadelemizde bizlere iyiyi kötü, kötüyü iyi diye manipüle eden güçler bu yüzden şeytanın yardımcıları olarak tanımlanır. “Kapitalist sistem aslında yeni bir şey değildir. İlk insandan beri var olan içindeki nefsi hırsların sistemli hale dönüşmesidir” dememiz boşuna değildir. Gerçekte insan, tertemiz bir kağıt olarak yaratılır. Tin Suresi:4-5'teki gibi egoist veya fedakâr (Nefsi Emmare-Nefsi Kâmile) olması çevrenin onu etkilemesiyle  oluşur. Kapitalizmin derin güçleri, tıpkı şeytan gibi bu taktiği kullanıp asıl niyetlerini gizleyerek,  bizleri Tanrı gibi tam özgür ve güç sahibi olma vaadi ile bir sürü hayatımız için zararlı meyveyi bizlere yedirmektedir. Bu yüzden bu derin güçler için şeytan çok önemli bir figürdür. Onun asli görevini devralmış yeryüzündeki işbirlikçileri konusunda insan uyarılır. Bunlar için Şeytan, insanı Tanrı’nın esaretinden kurtaran, onu özgür kılan bir ÖZGÜRLÜK FETİŞİ olma iddiasındadır. İnsan için hayatın anlamı, kendisi için faydalı olanı yani doğruyu ve gerçeği arayıp bulmadır. Bir konu hakkında doğru bilgiye ulaşmak, o konuda insanın aklını doğru kullanması yani doğru seçimleriyle mümkündür.
       Demek ki özgürlük, öyle Hyde Parkt’ta nutuk atmakla, yarı çıplak kıyafetle gezmekle, kızlı-erkekli dolaşmakla, küpe takıp saçını istediğin renge boyamakla, baldırı çıplak gezip o gece bu barda, bu gece şu barda kafayı çekip sabaha kadar kafana göre takılmakla olunmaz.  Bunlar hakim küresel güçlerin, malı götürmek için, tıpkı bir alkol bağımlısı gibi insanları gönüllü köle yapmak için egolarından bağlayan prangalardır.  Şeytanın insanı özgürlük vaadi ile kandırıp kendisi için özgür seçim yapmasını engelleyen tuzaklarından başka bir şey değildir. Hz. İsa’nın dediği gibi aslında “GERÇEK, İNSANI ÖZGÜR KILAR”.   Gerçeğe doğru bilgi ile doğru bilgiye de gerçekten özgür seçimle ulaşılır. Tıpkı günümüzdeki gibi ÖZGÜRLÜK VAADİ ile insan esaret altına alınmak isteniyor. İnsanın bütün bu gerçekleri görüp hayatı için doğru olanı seçmesi asıl yapması gereken değil midir?  Ayrıca insanın her yaptığını gören, bilen ve sonunda onu yaptıklarından yargılayacak bir güç yoksa insanın SEÇME SORUMLULUĞU havada kalmaz mı? Bu inanç insanı sorumlu davranmaya iten asıl neden değil midir? 
 

  
 

Yazarın Diğer Yazıları