2016 yılında, dünyanın toplam serveti olan 256 trilyon doları 7 milyar insana bölersek kişi başına düşen servet 36.500 dolardır. Bunun herkes rahat bir hayat yaşar. BU MİKTAR EN ZENGİN ÜLKE SEVİYESİNDE BİR ZENGİNLİKTİR ANCAK BU ÇARPIK EKONOMİK YAPIDAN DOLAYI GÜNÜMÜZDE İNSANLAR AÇLIKTAN ÖLMEKTE VE MİLYARA VARAN SAYIDA İNSAN GÜNDE 1-2 DOLAR GELİRLE AÇLIKLA BOĞUŞMAKTADIR.Durum tam manasıyla “Biri yer biri bakar….” Durumundadır.
Peki, Kapitalizmin merkezi ABD’de halkın durumu nasıl? Nobel ödüllü Keynesyen iktisatçı Joseph Stiglitz, 2011 yılı Mayıs ayında Vanity Fair dergisinde, “ABD’nin %1 için %1 tarafından” yönetildiğini ileri sürdü. OECD’nin nüfusun en yüksek gelir kazanan %20’sini temel alan istatistiklerine göre, 30 ülke arasında ABD gelir adaletsizliğinin en kötü ülkeler arasında olup en alttan üçüncü ülke (en alt sırada Meksika bir üstünde ise haliyle Türkiye bulunuyor). ABD’de nüfusun en zengin üstteki %1’lik tabakası servetin %40’ına sahipken, gelirin de %24’üne el koyuyor; ülkenin hisse senetlerinin ve tahvillerinin %51’ini elinde tutarken, borçların sadece %5’ini ödemek zorunda. Durum Latinler ve siyahlar için bekleneceği üzere daha da vahim. Örneğin beyazların %15’inin mal varlığı sıfır veya negatif iken, bu oran Latinler için %31’e, siyahlar için %35’e yükseliyor.
-2016 yılında ABD’nin milli geliri 18.5 trilyon dolardır. Devlet borcu 19.9 trilyon dolardır. Bu borcun 14 trilyon doları yurt içine bu çevrelere, 6 trilyonu da yurt dışına sattığı devlet tahvillerinedir. Daha vahimi özel sektör borcudur ki bu da 46,7 trilyon dolardır. ABD çoktan batırılmış ta ağlayanı yok. 2015 Temmuz sonu itibariyle dünya ülkelerinin toplam borcu 60 trilyon dolardır. Peki, kapitalizmin zirve ülkeleri en büyük borç batağındaysa bu işin sonu nereye gider, dünya kime borçlu? 2011 yılında 3 İsviçreli akademisyen, dünyada 43 bin çok uluslu şirket olduğunu ve bunları 1318 ulusüstü/uluslararası şirketin kontrolünde olduğunu ortaya koydu. Ayrıca bu 1318 şirketinde 147 adet bankaya ait olduğunu ve bütün bunların sonucunda bu kuruluşların küresel ekonominin toplam cirosunun %60’a sahip oldukları ispatlanmıştır.
Birazda bu medeniyetin içinde yaşayan insanların başlarına neler geldi bir de ona bakalım;
-Dünya da bilinen insanlık tarihi olan 5.600 yıldan bu yana tahminen 15.500 savaşta bizim çalışmamız sonuçlarına göre toplam öldürülen insan sayısı mantıklı rakam 500 milyon civarında tahmin etmekteyiz. Bu savaşların en önemlilerinde yapılan katliamları görelim. 3000 YILLIK KARANLIK ÇAĞDA TOPLAM-125 MİLYON. BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU SON İKİ ASIR AYDINLANMA VE MEDENİYET ÇAĞINDA-250 MİLYON İNSAN KATLEDİLMİŞTİR. KAPİTALİZM-150 MİLYON, KOMÜNİZM-100 MİLYON İNSAN KATLETMİŞTİR.
-Dünyadaki obez sayısı 1.87 milyar (dünya nüfusunun % 28′i) olup bu artış ile 2020 yılında 3 milyar (dünya nüfusunun % 40′ı) olacağı tahmin ediliyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ne göre dünyada fazla kilolarla mücadelenin 1,4 trilyon dolarlık bir sektör haline geldiği, 2012 yılında bu sektörün 2 trilyonu aşacağı belirtiliyor. 40 milyon kişinin açlık tehlikesi altında yaşadığı, bunlardan 10 milyondan fazlasını çocukların oluşturduğu bir dünyada ABD’de obeziteye bağlı sağlık hizmetlerine yapılan harcama 117 milyar dolardır. Avrupa Birliği’nde de durum pek farklı değildir. Birlik üyesi 27 ülkede 200 milyon yetişkin, 22 milyon çocuk aşırı kilolu, çocukların beş milyonu ise obezdir. ŞİMDİ DİKKATLE OKUNUZ, 2010 YILINDA DÜNYADA OBEZİTEDEN ÖLENLERİN SAYISI, AÇLIKTAN ÖLENLERİN 3 KATIDIR.
-Tüm dünyada özellikle zengin ülkelerde fiziği ile barışık olmayan kişilerin estetiğe ödedikleri para 66 milyar dolar (60 milyon kişi), ABD’de ise 13.2 milyar dolar (12 milyon kişi) civarındadır. Dünya kozmetik pazarı 250 milyar dolar, anti – aging (yaşlanmayı geciktiriciler) pazarı 68 milyar dolarlık bir pazar. Zengin ülkelerden ABD kozmetiğe her yıl 40 milyar dolar, Japonya ise 36 milyar dolar harcamaktadır. Hâlbuki dünya gıda üretiminin iki katına çıkarılması ve açlığın sona ermesi için yılda yapılacak yatırım miktarı 30 milyar dolardır.
-Dünya çapında ilaç verilerini ortaya koyan Uluslararası Pazarlama Servisi, kısa adı IMS olan kuruluşun rakamlarına göre antidepresan ilaçları, 2003 yılında 14 milyon 238 bin kutu iken, 2008 yılında 31 milyon 302 bin kutu ile yüzde 120 oranında artmıştır. Son dokuz yıldaki artış oranı 2012 yılında tüketilen 36 milyon 881 bin kutu ile yüzde 160 olmuştur. Şizofren gibi ağır durumlarda kullanılan antipsikotiklerde ise tüketim son 5 yılda yüzde 68.6 oranında artışla 7 milyon 201 bin kutudan 12 milyon 158 bin kutuya çıkmıştır. Şu an dünyada en çok satılan üç ilaçtan biri psikiyatrik ilaçlardandır. 1952 yılında 26 psikiyatrik hastalık varken bugün 400’lere yaklaşmıştır. Benliği yani karizmayı yüksek tutmayı kapitalist kültür tüketime bağlamış ve aslında insanları tam bir “Tüketim köleliğine” mahkûm etmiştir.
-“Queer Kuramı” diye bir kuram ortaya atarak, cinsiyet doğuştan gelmez, çocuğun erkek ve kız olması toplum dayatmasıdır, asıl cinsiyeti ileri yaşlarda kişi kendi seçebilmeli, hatta en güzeli bir müddet dişi gibi bir müddette erkek gibi yaşamalı diye LGBT örgütlenmeleri altında “cinsel özgürlük” eylemlerine başladılar. Son yıllarda sırf tüketim yani para kazanmak uğruna erkekleri de makyaja zorlamaktadırlar. Ve en önemlisi o çok övündükleri medeni çağdaş 2 insan, bir yuvada uzun müddet bir arada birbirlerine tahammül edememek aileler dağılmaktadır. Zaten hedefleri evlilik ve aileyi bitirmektir.
İnanılacak gibi değil diyeceksiniz. İşte ellerindeki medya gücü ile o çok övündükleri ve bizlerden sakladıkları asıl gerçeklik bunlar. Üç asır gibi bir zaman dilimi içinde insanlık her alanda Batı Medeniyeti’nin etkisi altındadır. Bu medeniyetin temellerinde Roma hukuku, Yunan kültürü, Hıristiyan din anlayışı ve Yahudi girişimciliği Batı Medeniyeti’nin beslendiği kaynakları oluşturmaktadır. Bu dört temel anlayışın hepsinde ortak özellik SEÇKİN BİR SINIF ANLAYIŞINDAN yana olmasıdır. Roma hukukunda, Roma vatandaşı seçkindir, Eski Yunan Kültürünün temeli seçkin aristokratlara dayanırdı, Hıristiyanlıkta Tanrı daha doğuştan insanları seçer, Yahudilikte ise zaten Yahudiler Tanrı’nın seçkin ırkıdır. Bu kültürlerin insanları hepsi, kendilerini Tanrılara eş ve Tanrılara kafa tutacak kadar üstün görmektedir. Bu insanlar o kadar seçkindiler ki Tanrı bunları, günahları için cezalandırmak bir yana, onların günahları için biricik oğlunu haçta kefaret olarak sunmaktadır. Bunlar hep hükmetmeye alışmışlar, Tanrıları bile bunların hizmetkârıdır. Bakın özellikle Kapitalizmin dayandığı temellerden Protestanlık hakkında ünlü düşünür Eric From ne der:
“Calvin için iki tür insan vardır kurtarılmış olanlar ve ezeli lanetle cezalandırılmış olanlar. Bu yazgı insanlar daha doğmadan ve onların yaşamlarında şunları yapmaları ya da bunları yapmamalarıyla değiştirmesine olanak olmaksızın tayin edildiğinden, insanlığın eşitliği temelde yadsınmıştır, insanlar eşit yaratılmamıştır. Calvinciler, büyük bir saflıkla, seçilmişlerden olduklarını sandılar ve kendileri dışındakileri, Tanrının lanetlenmişlikle cezalandırdığı insanlar olarak gördüler.” Eh bu kadar bencil bir anlayıştan doğan Kapitalizm’in kurucuları egoizmi meşrulaştırıp ayrıcalıklı yani EGOİST olacak tabi.
Bugünkü Birleşmiş Milletler Teşkilatının yapısı ortada. Dünya üzerinde kurulu 193 ülke bu teşkilata üye olup, bunlardan 5 tanesinin topluca alınan kararlar üzerinde veto hakkı var. Bunlar ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa olup 2. Dünya Savaşı’nın galip ülkeleridir. Yani siz kaç kişi olursanız olun son sözü güçlü olan söylüyor. Gel de şimdi “Dünya 5’ten büyüktür” sözüne hak verme.
Son sözü Firdevs Meydanında bulunan Saddam Hüseyin heykelini yıkan, Saddam döneminde 11 yılını Ebu Gureyb Hapishanesinde geçiren, 52 yaşındaki adam Kadum el Caburi’ye bırakalım. İngiliz Observer gazetesine, diyor ki, “Saddam’dan nefret ederdim” diye konuştu:
“Beş yıl boyunca o heykeli devirmeyi diledim. Ama sonrasında olan bitenler büyük bir hayal kırıklığı oldu. O zamanlar sadece bir diktatörümüz vardı, şimdi yüzlercesi var. Hiçbir şey iyiye gitmedi. Elinde olsa Saddam’ın heykelini yeniden dikerim”
Soros’un fonlaması ile meydanlarda “Kahrolsun diktatörlük” ÖZGÜRLÜK-DEMOKRASİ-İNSAN HAKLARI diye haykıranlar bunu iyi okusun. Soroscuların bu sahtekarlıklarına bir son verelim ve şunu iyi bilelim ki, kim küreselcilerin çıkarlarına çomak sokuyorsa o lider DİKTATÖR olmakla suçlanmaktadır. Bu adamlar utanmadan Mısır’da olduğu gibi bir darbeciyle kol kola olabilmektedirler. Hele bir çıkarlarına ters düşsün bakın nasıl bir günde diktatör oluyor görün. Bu gidişe dur demezsek, Batı Medeniyeti dünyamızı bir avuç KÜRESEL DEREBEYLERİ olan finans-kapitalin esaretine doğru sürüklemektedir. Bakalım ABD’nin yeni başkanı TRUMP bunlara karşı söylemlerini sürdürüp bir şeyler yapabilecek mi? Atalarımız ne güzel demiş; Biri yer biri bakar kıyamet bundan kopar.