İhsan ÖZKAN

Ne Kadar Sorumluysan O kadar Müslümansın

İhsan ÖZKAN

Ne Kadar Sorumluysan O kadar Müslümansın

Kuran'da 48 yerde muttaki kavramı geçer. Muttaki kavramının bu kadar çok geçmesi konunun ehemmiyetine binaendir. Zira komutan önemli gördüğü mevzuyu askerine sık sık tekrar ettirir. Aynı şekilde öğretmen öğrencisine, ebeveynler evlatlarına önemli gördüğü konuları sık sık zikrederler. Rabbimizde takva sahibi muttaki bir mümin olmamızı defaatle söylüyor. 
Muttaki olmak, sorumluluk bilincine sahip olmaktır. Peki kime yada kime karşı sorumluk sahibidir muttakiler? Önce bütün kainatı ve bizleri yoktan var eden, bize dünya hayatında yeryüzü halifeliğini bahşeden, göklerin ve yerin sahibi, Rahman ve Rahim olan Yüce Allah’a karşı sorumludur. Daha sonra kendine karşı sorumludur. Mesleğini en güzel şekilde icra etmenin derdindedir. Kazandığının helal olması için titizlik gösterir. Kendine haksızlık etmez. Haddini ve hududunu bilir. Allah’ın verdiği can ve akıl emanetini en güzel şekilde taşır. Gerektiğinde bu emaneti Allah yoluna kurban etmekten çekinmez. Muttaki kişi daha sonra ailesine ve topluma karşı sorumludur. Elinden ve dilinden kimseye bir zararı olmaz. Ailesine ve topluma karşı görevlerinin bilincindedir. Kendi çıkarını toplum çıkarının önüne geçirmez. Büyüklerine karşı saygı ve hürmetini, küçüklerine karşı merhameti ve sevgisini esirgemez. Muttaki kişi doğaya ve eşyaya karşı da sorumluluk sahibidir. Değil denizleri ya da nehirleri kirletmek, yere en ufak bir çöp dahi atmaz. Yaratılan her şeye canlı gözüyle bakar. Yaratılanı yaratanından ötürü sever. 
Gördüğünüz gibi Muttakiler; Allah’a, kendine, ailesine ve topluma, doğaya ve eşyaya karşı sorumluk sahibidirler.

Etrafımızdaki en güzel insanlar, sorumluluk sahibi kişilerdir. Yani Muttakilerdir. Ne kadar sorumluysak o kadar Müslümanız.
Müslümanların inancında yeryüzü ve içindekiler, nebatat, hayvanat, inanan-inanmayan herkes ve her şey Allah’ın emanetidir. Çünkü Müslüman olmak demek, bütün  bunları Yüce Allah’ın emaneti olduğuna gönülden inanmak demektir. Müslümanlar için ülkeler, memleketler, insanlar sahip olunamayacak varlıklardır. Bunların gerçek sahibinin Allah olduğuna inanırız. Çünkü mülk sahibi Allah’tır. Yüce Rabbimiz yeryüzünde bizleri halife tayin ederek mülkünü başka bir mülküne emanet ediyor. Zira insanda Allah’ın mülküdür. Müslümanlar bir toprağı fethettiklerinde oradakilerin yüreklerini de fetheder. Osmanlı döneminde bir çok Rum ve Ermeni Müslüman olmuş, Müslüman olsun olmasın Ermenilere Sadıka-i Mille (güvenilir millet) denilmiştir. Hiç kimse dinini değiştirmeye zorlanmamış, herkes inancını hür bir şekilde yaşamıştır. Her inanca sahip topluluklar dilerlerse kendi mahkemelerini kurma izni bile verilmiş. Müslüman olmayan tebaanın çoğunluğu Osmanlı mahkemelerini tercih ediyordu.  İstanbul fethedilmeden önce Bizans Donanma Komutanı Lukas Notaras, Latin külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederim demiş. Osmanlı gittiği her yeri mamur etmiş, yakıp yıkmamış, emperyal amaçlar gütmemiştir.

Batılılar ise dünyayı işletilmesi ve sömürülmesi gereken maden olarak gördüler. Dünyanın her köşesine hakim olup sömürmek istiyorlar. Onlara göre arz, sahip olunması gereken bir mülk. Malik’ül Mülk olan Allah’tan rol çalmaya kalkıyorlar. Yaradanı tanımadıkları için yaradılana da merhamet göstermiyorlar. 
İslam’ın fetih anlayışı bir yeri işgal etmek değil orayı Allah’ın emirlerine, O’nun nuruna, insanın fıtratına açmak demektir. Allah’ın yeryüzü halifesi olarak insana düşen, mal-mülk sahiplenmek değil bunları emanet olarak görüp imtihan addetmektir. Toprak gibi mütevazi ve eli açık olmayı ilke edinmektir. Müslümanlar gittikleri yerlerde büyüklük taslamamışlar, oranın ilmini öğrenip kendilerini geliştirmişlerdir. Çünkü ilim ve hikmet ümmetin yitiğidir. Arayıp bulması icap eder. Hind’in tıbbını, Çin’in astronomisini, eski Yunan’ın felsefesini hiçbir kompleks yapmadan almışlardır. 

Müslümanların ilim dünyasındaki bu özgür tutumu Müslüman olmayanlarında gelişmesine olanak sağlamıştır. Örneğin Yahudilerin ‘’İkinci Musa’’ dedikleri büyük din bilginleri Maymonides, Endülüs’te Müslüman âlimlerin elinde yetişmiştir ve asıl ismi İbn-i Meymûn’dur. Bu hoşgörü ortamında yaşamış İbn-i Meymûn’un felsefesinde tasavvufun izleri bile görünür. Avrupa’nın bugün köklerini dayandırdığı Yunan medeniyetini de onlara ilk aktaran Müslümanlar olmuştur.

Srumluluk sahibi yani muttaki olan Müslümanlar kurdukları vakıf ve derneklerle, mamur ettikleri şehirlerle, medreseleriyle, kervansaraylarıyla, geliştirdikleri ilimlerle bize muazzam bir miras bıraktılar. Haydi! Mirasa sahip çıkma zamanı.                   

Yorumlar 2
Nazmi AKŞAHİN 19 Aralık 2024 08:06

Kalemine yüreğine sağlık kıymetli hocam

MB 19 Aralık 2024 08:04

Sorumluluk sorunların en az yarısını engeller. İhsan bey dediğiniz gibi içsel dinamikler ve tarihsel veriler bunu destekliyor.

Yazarın Diğer Yazıları