Batılı misyonerler din adına sömürgecilerin işini kolaylaştırmak için hizmet edip Hristiyanlığı yaymamaya çalışırken; alperenler, mutasavvıflar Anadolu’nun Müslümanlaşması için kalpleri fethediyorlardı. İnsanları sözlerle ikna edemezsiniz. Sözlerinizle yaşantınız birbirine uymalı ve mühürlenmemiş kalplerde kıvılcım yakmalısınız.
İşte Allah, iman edip salih ameller işleyen kullarına bu başarı ve kazancı müjdelemektedir. Resulüm! De ki: “Tebliğime karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Sizden tek isteğim, akrabaya saygı ve sevgi gösterip insanlar arasındaki kardeşlik ve dostluk ilişkilerini gözetmenizdir.” Unutmayın ki, kim güzel bir iş yaparsa, onu daha güzel işler yapmaya yönlendirir, yaptığı güzelliklerin sevabını da fazlasıyla veririz. Muhakkak ki Allah, çok bağışlayandır, her güzel iş ve davranışın karşılığını bol bol verendir. (Şûrâ, 42/ 23) Peygamberler, görevleriyle ilgili hiçbir ücret talep etmezler. Bu ayette yüce Allah, kalplerin nasıl dönüşeceğiyle ilgili önemli sözler söylüyor bize. Öncelikle menfaatçi olmayacaksın. Sürekli al gülüm ver gülüm ilişkisi yaşayan insanlar fedakarlığın, merhametin, diğerkâmlığın anlamını bilmezler. Kapitalizmin bize açtığı en büyük yaralardan bir tanesi de her şeyi çıkar, para ve menfaat ilişkisine dökmesi. Kişilik, karakter, duygular, din, iman alınıp satılır hale geldi. Çünkü kapitalizm de her şey ama her şey alınır satılır. Hatta herkesin bir fiyatı vardır. İnsanı metalaştıran, mallaştıran bu anlayıştan kurtulmanın en önemli yolu sebepli sebepsiz, karşılık beklemeden, sadece iyi niyetle vermeyi, harcamayı, infak etmeyi öğrenmektir.
Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahip ülke sizce neresi? Anadolu’da mı, Arap yarımadasında mı, yoksa Kuzey Afrika’da mı? Hiç biri değil, Uzak Doğu Asya ülkesi olan Endonezya da. İlk vahiy Mekke’ye indikten yüz sene geçmeden Endonezya İslam’la müşerref olmaya başladı. Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi nasıl Müslüman oldu derseniz cevabı çok basit. Müslüman tüccarlar sayesinde. Peki tüccarlar koca bir halkın dinini nasıl değiştirmeye muvaffak oldurlar? Tabi ki önce Allah’ın hidayetiyle. Daha sonra da Müslüman tüccarların gösterdiği güzel örneklikler sayesinde. Bir insanı en güzel ya alış veriş sırasında ya da seyahatteyken tanırsınız. Alış veriş sırasında Müslüman tüccarlar, adaletli olmaya özen gösterip satıcıların çıkarlarını da kendi çıkarları gibi görünce halk onlara hayran kalmış. Sonra bu kadar hassas olmalarının nedenini sormaya gerek kalmamış. Çünkü tüccarlar günlük dillerinde bugünkü Anadolu halkı gibi sürekli Allah’ı zikrederek konuşuyorlarmış. Güzel ahlaklarının sebebinin Allah olduğunu anlamışlar. Sonra kim bu Allah diye sormuşlar. Onlarda güzelce anlatmış.
Yüce Allah’ı günlük kullandığımız dilde sürekli zikrederiz. Bu bize atalarımızın muhteşem bir mirasıdır. Cenaze evine gider Allah mekanını cennet etsin, azabından korusun, günahlarını affetsin deriz. Düğüne gider Allah mesut, bahtiyar etsin deriz. Sınava giren öğrenciye Allah zihin açıklığı versin deriz. Yeni çocuğu olan birisine Allah analı babalı büyütsün, iman Kuran versin deriz. Seviniriz, Allah’ıma şükürler olsun deriz. Kızarız, Allah cezanı versin deriz. Hayret ederiz ‘’Allah Allah’’ deriz. İstenmeyen bir durumu anlatırken ‘’maazallah’’ deriz. Yola çıkana Allah kaza bela vermesin deriz. Bir ürün satıp ücretini aldığımızda Allah bereket versin deriz. Kısacası dilimizin her yerinde, hayatımızın her alanında Yüce Allah’ın ismini zikrederiz. Ecdadın ürettiği bu dil, kalbimize de sirayet eder inşallah.
Kuzey Afrika’nın da Müslüman olması Endonezya’daki gibi Müslümanların örneklikleriyle olmuştur. Emevî Hükümdarı Ömer bin Abdulaziz döneminde zekat epey bir miktar fazlalık verir. Zekatın da ihtiyaç sahiplerine dağıtılması lazım. Titiz bir araştırmadan sonra Ömer bin Abdulaziz, Kuzey Afrika’daki bir çok kabilenin ihtiyaç sahibi ve zor durumda olduklarını öğrenir. Halife, Müslüman olmayana zekat verilmesinin uygun olmadığını söyleyenlerin fikrine katılmaz. Develerin sırtına altınları yükletir ve onları koruması içinde bir birlik kuvvet hazırlatır. Kuzey Afrika’ya gittiklerinde halk savaşa ve yağmaya geldiklerini sanır. Fakat ihtiyaç sahiplerine yardım dağıttıklarını görünce şaşırırlar ve sebebini sorarlar. Cevabını öğrendiklerinde çok etkilenirler ve kısa bir süre de tüm Kuzey Afrika Müslüman olur.
İslam’da fetih, toprak gaspı yada ülkelerin mallarına el koyup sömürmek değil kalpleri ve yürekleri dönüştürüp fethetmektir, insan kazanmaktır. Batılılar, dini yayarken bile çıkar hesabı yaptılar. Batılıların bu konuda ki bile kötü niyetlerini bir Afrikalı şöyle ifade ediyor: ‘’Onlar geldiklerinde, ellerinde İncil bizimse topraklarımız vardı. Şimdi ise onların elinde toprak, bizim elimizde ise İncil var’’
Hayber fethedilemeden hemen önce Hz.Ali kahramanlık şiirleri söylüyor, şöyle asacağım, böyle keseceğim diye haykırıyordu. Peygamberimiz Hz.Ali’yi yanına çağırdı ve şöyle söyledi: ‘’Ya Ali, dünyadaki bütün kalelerin anahtarlarını önüme sersen bir kişinin imanına değişmem. Çünkü bir kişinin imanı yeryüzü ve üzerindekilerden çok daha hayırlıdır’’
İnsanlığın çiğnenmemiş değeri kalmadığı bugünlerde her konuda örneklik gösterebilecek bir topluluğa ihtiyacı var. Bu potansiyel ve umut en fazla bizde var. İnancımız, kültürümüz, dilimiz, tarihimiz, tecrübemiz bunun en büyük göstergesi.