İspanyolların, Fransızların, İngilizlerin ve Amerikalıların dünyanın her yerine bir vesileyle ulaşan devletler kurmalarının asıl amacı gittikleri yeri ‘’kapamak’ ’tır. Toprakları ve serveti kapatır, üzerine çöreklenirler. Siz hiç demokrasi naralarıyla girdikleri yerlerde, halkının refaha ulaştığı bir yer gördünüz ya da duydunuz mu? Girdikleri ülkeleri kan gölüne çevirmedikleri oldu mu?
İslam ise gittikleri yerleri fetheder. Fethetmek kelimesinin kökü olan -f-t-h- açmak demektir. İslamiyet gittikleri yerde insanların gönüllerini, zihinlerini açar ve fetheder. İnsanların dünyaya hapsolmuş akıllarını, sonsuzluk alemiyle tanıştırarak gönülleri zenginleştirir. İslamiyet’in fethettiği yerlerde insanların soyut düşünme yeteneğini geliştirerek anlam dünyasının kapılarının sonuna kadar açılmasını sağlar.
‘’Keşif’’ Batılı sömürgeci ülkelerin, azgın ve yayılımcı anlayışını yansıtan kilit kavramlarından bir tanesidir. İspanyollar Amerika’ya ayak bastığında Türk ve İslam dünyasında bir çok haritada yer aldığı halde biz keşfettik dediler. İyi de batılılar ilk defa bir yeri buldu diye niye bütün dünya Amerika’nın keşfi olarak kabul ediyor bu olayı? Tanımı güçlü yapar, zayıflarda bunu kabul eder de ondan. Sorarsan bilimsel bilgi derler. Her alanda olduğu gibi bilimsel bilgiyi de ustaca manipüle ederler. Örneğin Mescid-i Aksanın altında Süleyman mabedinin bulunduğu yalanı yüz yıldan daha fazladır siyonistlerin uydurduğu bir yalandır ve bütün dünya da bu bilimsel bir bilgi olarak pazarlanır. Halbuki yapılan birçok araştırmada bununla ilgili en ufak bir delile rastlanmamıştır.
Batılı sömürgeci ülkeler için keşfetmek; yok etmek, yağmalamak, gasp etmek, tecavüz etmek, kısacası insanlığı yok etmek demektir. Kendini keşfetmeyen; kalbini, aklını, varlığını aslına açmayan bir topluluk için, dünya ve insanların keşfedilecek ve ibret alınacak nesi olabilir ki?
Batılı yayımcılığın aslında klostrofobik (kapalı alan korkusu) bir yapısı vardır. Sınırları çıkarlarına göre çizer, yıllarca yaptıkları araştırmalara göre insanları birbirine düşürecek şekilde bölücülük yapar ve bu sayede insanları köleleştirirler. Batılının zihninde asla farklı olana yer yoktur. Farklı olan yobazdır, gericidir, çağın gerisinde kalmıştır, yok edilmesi gerekir. Hakikati ve dünyayı bu şekilde tasavvur eder. Varlığı bütün olarak algılayamaz. Hakikati parçalar ve böler. Yabancı gördüğü her şeyi düşman beller. Kendinden olan hariç her şeyi tasfiye etmek için tasnif eder. Laik batının referansı kendisine benzeyen ve benzemeyendir. Kendini ötekisine kapar. Ötekini de kendisine kapar. Batının bugün en önemli gündemlerinden biri olan yabancı düşmanlığının altında bu bakışı yatar.
Batılıların insana bakışı o kadar aşağılıktır ki kendi insanını bile köleleştirmekten çekinmez. Bundan yüzyıl önce kadınları ve çocukları karın tokluğuna günde on sekiz saat çalıştırıyorlardı. Yakın zamanda İngiltere de yapılan bir araştırmada ülke gelirlerinin yaklaşık yarısının, on tane şirketin elinde olduğunu tespit etti.
Dünyanın en çok evsizinin yaşadığı ülke vahşi kapitalizmin merkezi ABD’dir. Son ay sağlık sigortası ücreti yatmadı diye doğum sancısı çeken hamile kadını ambulanstan indirecek kadar insanlığını kaybetmiş bir ülkedir ABD.
Bazen neden bu kadar batılılarla uğraşıyorsunuz diyorlar. Onlar insanlığa çok önemli katkılarda bulundu diyenler çıkıyor. Bu cümleleri söyleyenlerin batılıları iyi araştırmadıklarını ve bu konudaki bilgi eksiklikleri olduğunu düşünüyorum. Eğer konu ilmi araştırmalardaki gelişmelerse ilim ve bilim insanlığın ortak mirasıdır. Mesele insanın tabiata, doğaya, eşyaya, insana, değerlere nasıl baktığıyla alakalıdır. Batı merkeze çıkarı, materyali, arzularını koyar. Müslümanların ise merkezinde Allah vardır. Güçlünün tanımını değil Allah’ın tanımlamasını ölçü alır.
Dünyanın içinde bulunduğu büyük felaketlerin baş müsebbibi Batılı Emperyalist güçlerdir. Bunlarla mücadele etmek ana vazifemiz olmalı. Çünkü insanlığı gitgide derin bir bataklığa doğru sürüklemektedirler. Bu bataklığa girmeyecek olanlar, hayatının merkezine Allah’ı koyan topluluklar olacaktır. Bizlerde özellikle gençlerimize onların katliamlarını, vahşetlerini, sistemlerini, oyunlarını zihinlerine kazımalıyız ki düşmanlarına benzemesinler. Aliya İzzet Begoviç’in dediği gibi savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.