28 Şubat Post Modern darbesinin ve Gezi Parkı olaylarının mimarlarından George Soros 12 Ağustos 1930 yılında doğmuş, bu yazının yazıldığı sırada henüz gebermemiş Macar asıllı bir Yahudi’dir. Borsa yatırımcısı olan George Soros ülkelerdeki sosyo-politik düzenin iyileşmesi! için 32 milyar dolar vakıflara yardımda bulunduğunu beyan ediyor.
(https://tr.wikipedia.org/wiki/George_Soros) İyileşmeden kastı kendi sömürge düzenlerinin ve kapitalizmin devamı için toplumu hazır hale getirecek sosyo-politik düzenlemeler yapmak, bununla başarılı olunamazsa darbeler yapmak.
Tabi bu resmi rakamlar. Aslında insanlığı ifsad için çok daha fazla paralar harcadıklarını düşünüyorum. Gezi Parkı olaylarında eylemcilere nasıl para dağıtıldığının görüntülerini hepimiz gördük. Ne hikmetse bu görüntüler YouTube ve sosyal medyada kaldırıldı. Şu anda YouTube’a ‘’gezi’’ yazıp arattığınızda karşınıza sürekli gezi parkı olayları ile ilgili güzellemeler içeren videolar görürsünüz. Bunlar raslantısal değil küresel güçlerin emirleriyle ayarlanmış algoritmalarla yapılıyor.
Tam da burada diyeceksiniz ki Eşcinsellikle Soros’un ya da 28 Şubat Postmodern darbenin ya da Gezi Olaylarının ne alakası var. Çok alakası var. Şöyle bir örnekle izah edelim: Psikiyatrist Prof. Dr. Mustafa Merter 2021 yılında Dünya Çocuk ve Aile Koruma Platformu’na konuşmacı olarak katılıyor. Kendisiyle birlikte sunum yapan İrlandalıya şu soruyu yöneltiyor: ‘’Siz İrlandalılar bildiğim kadarıyla dindar Katolik’siniz; Nasıl oldu da eşcinsel evliliğe izin verdiniz? Muhatap bir süre sessiz kalıp anlamlı ifadelerle Mustafa Merter’e dönmüş ve ‘’George Soros gelip bu iş için bir buçuk milyar dolar yatırırsa olur…’’
Türkiye dahil dünyanın çeşitli ülkelerindeki yapılan darbeler küresel güçlerin emrine güzellikle girmediklerinde olur. Asıl amaçları ülkedeki kadim değerleri, kültürü, gelenek ve görenekleri, inancı dejenere ederek ortadan kaldırmak ve kendilerine karşı en önemli savunma duvarlarını bir bir yıkmaktır. Bu sayede hem toplumları daha iyi yönlendirip kölesi haline getiriler hem de kapitalizmin açık pazarı haline gelir.
Eşcinsellik, küresel güçlerin toplumları bozmak için kullandıkları en büyük silahlarından biridir. Eşcinsellik şu anda dünyanın bir çok ülkesinde insanların özgür seçimi gibi gösteriliyor.
Eşcinselliği tercih eden insanlara saygı duyulması isteniyor. Ayrıca böyle bir yönelim insan hakları çerçevesine dahil ediliyor.
İslam, zinanın yanı sıra bütün çeşitleriyle eşcinselliği de açıkça yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de eşcinsel ilişkinin çok çirkin bir fiil olduğu ve Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemek anlamına geldiği açık ve kesin bir şekilde ortaya konmuştur (Nisâ 4/ 15-16; A’raf, 7/80-84; Şuarâ 26/161-175). Kur’an’dan önce indirilen kutsal kitaplarda da aynı hükümler yer almış ve bu eylemlerin büyük bir günah ve ahlaksızlık olduğu belirtilmiştir (Levililer, 18/22; 20/13; Romalılar’a Mektup, 1/27; Korintoslular’a Birinci Mektup, 6/9).
Gerek zinanın gerekse eşcinselliğin yasaklanmasındaki en önemli hikmet, evliliğin ve aile olmanın meşru kılınmasındaki hikmetle aynıdır. O da yaratılış kodlarına uygun nezih ve meşru bir cinsel hayat yaşanması ve insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamının sağlanmasıdır. Allah Teala, insanın fıtratına yani yaratılış gereği sahip olduğu bedensel ve ruhsal öze aykırı her fiili yasaklamıştır. Bu açıdan bakıldığında fıtrat ile din arasında mükemmel bir uyum vardır. Din, insanın fıtratına aykırı bir emir ve yasak içermez. Zira Allah, insanın ilk yaratılış halini, temiz ve aslî tabiatını korumasını ister.
Allah Teala, Rûm suresinde bu gerçeğe şöyle işaret etmektedir: “O halde sen hanîf olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel! Allah’ın yaratmasında değişme olmaz. İşte doğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.”(Rum,30/30).
Zina ve eşcinselliğin yasaklanmasında bir diğer hikmet de insan neslinin meşru bir şekilde devamının sağlanmasıdır. Bizi yaratan, yaşatan Allah, insan neslinin devamının da ancak meşru ve fıtrata uygun birliktelik olan nikahla ve bununla oluşan aile kurumu içerisinde olabileceğine hükmetmiştir. Buna göre hukuki ve ahlaki bakımdan bireyi zarara uğratan bütün nikahsız ilişki türleri dinimizce yasaklanmıştır.
Şimdi gelelim bu sapıklığın sağlık boyutuna. Eşcinsel hayat yaşayanlarla ilgili yapılan araştırmalarda şu hastalıkların birine ya da daha fazlasına mutlaka yakalandıkları görülmektedir: AIDS, Maymun gribi, gonore, frengi, hepatit, herbes, tüberküloz, bakteriyel menengit, epididimit, anal kanser.(Kolektif, Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2021 s.271)
Eşcinsellerde depresyon oranları eşcinsel olmayanlara göre %150 daha yüksektir. (Kolektif, Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2021 s.91)
Eşcinsellerin %33’ü alkoliktir. Uyuşturucu ve alkol bağımlılığı eşcinsel olmayanlara göre %340 daha fazladır.(Dr. M. P. Marshall Univ. Of Pittsburgh, Journal Addiction, Nisan 2008)
Sonuç olarak diyebiliriz ki eşcinsellik (ya da cinsel kimlik bozukluğu) ikincil psikolojik ve somatik hastalıklara sebep olan psiko-gelişimsel bir bozukluktur diyebiliriz.
Ülkemizde eşcinselliğin insan hakkı olduğunu savunan en önemli iki parti CHP ve PKK’nın siyasi uzantısı DEM partidir. Açıkça küresel güçlerin insanlığı ifsad projesinde ülkemizdeki temsilciliğini yapmaktadırlar.
Çok şükür ki küresel güçlerin yayın organlarından biri olan Wikipedia, eşcinsellerin haklarının verilmesi konusunda karnemizin çok zayıf olduğunu söylemiş:
Türkiye'de lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender (LGBT) bireyler diğer vatandaşlara göre dezavantajlı durumdadırlar. Medeni kanununda cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliği gibi bir ifadeye yer vermez ve eşcinsel çiftlerin birlikteliklerini yasal zeminde tanımaz. 2013 yılında ILGA-Europe, Türkiye'yi LGBT haklarının korunması konusunda 49 ülke arasında 39. sıraya yerleştirmişti ancak 2024 yılında 46. sıraya geriledi. Türkiye'yi sıralamada sadece Azerbaycan ve Rusya takip etti. Eşcinsellere yönelik önyargı Türkiye'de pek çok alanda mevcuttur. Eşcinsellere yönelik önyargı sebebiyle 2000'li yılların başlarından itibaren idari kurumlar, gey barlara polis baskını, LGBTİ+ derneklerine kapatma davaları, eşcinsel bireylere ev baskınları, dergi ve internet sitesi sansürleri gibi pek çok ayırımcı uygulama gerçekleştirmiştir. Benzer şekilde, 2010'lu yıllarda Onur Yürüyüşü yasakları ve il sınırlarındaki tüm LGBTİ konulu etkinlik yasağı gibi yasaklamalar gerçekleştirilmiştir.
"Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence."
Aliye Kavaf, Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, 2010
(https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye%27de_LGBT_haklar%C4%B1)