İhsan ÖZKAN

İddia Sahibi Olmak

İhsan ÖZKAN

Kâbus burada başladı, bizim topraklarda. Osmanlı zayıf düşüp dağılmaya başlayınca İslam dünyasında zulüm kol gezmeye başladı, coğrafyamız kan gölüne döndü. İngilizlerin Ortadoğu dediği yerde, Osmanlı dağıldığından beri hiç gün yüzü görmedi. Ortadoğu kavramını da İngilizler üretti. Kendilerini ‘’orta’’, ‘’merkez’’ olarak gören batı, İslam coğrafyasına da bu kavramı layık gördü. Biz de güzel güzel kullanıyoruz. Gördüğünüz gibi kavramlarında bile kendilerini merkeze alıyorlar ve biz de bunu kabulleniyoruz. Bu konuda en çok üretim yapması gereken üniversitelerimiz ve aydınlarımız çağdaşlaşma adı altında batının gönüllü kölesi olmakla, zevk ve sefalarını tatmin etmekle meşgul. Profesör olup ta damadını, gelinini, çocuğunu, yeğenini öğretim görevlisi yapmayan çok azdır herhalde.  

Bugün İslam dünyasında yaşanan vahşetin, katliamların, tecavüzlerin, sömürgecilerin işgallerinin sebebi Osmanlının ortadan kalkmasıdır. Aynı şekilde bugün Gazze de katliama uğruyorsak, kadın, çoluk-çocuk demeden öldürülüyorsak aynı sebeptendir. Dünyadaki gücümüz, itibarımız sona erdi. O zamandan beri Müslümanlar yönsüz, sahipsiz ve savrulmuş durumda.

Osmanlı tabi ki kendi kendine çökmedi. İngilizler belki de iki yüz yıllık plan yaptılar ve bu planı adım adım uyguladılar. Osmanlı topraklarına tüccar, arkeolog, bilim adamı, seyyah, gazeteci kılığında girip araştırmalar yaptılar. Gücümüzün nerden kaynaklandığını, nasıl yıkılabileceğimizi araştırdılar. Biz tembel tembel uyurken Oxford üniversitesinde 1900-1905 yılı arasında sadece Kudüs ile ilgili bin taneden fazla tez yazıldı. Şu anda Türkiye de Kudüs ile ilgili kaç tane tez yazılmış diye araştırsanız dişe dokunur beş tane tez bulamazsınız.

Onlar bizi bir arada tutan şeyin iman olduğunu ve kuvvetimizin buradan geldiğini anladılar. Bu yüzden öncelikle halifelik kurumu ve ahlak üzerinde yoğunlaştılar. Bilimde ilerleme sebeplerinin dini bir kenara bırakıp aklı merkeze almaktan geçtiğini söylediler. Dine ait ne varsa kötü gösterdiler ve yıprattılar. Halen ülkemizde İslam ile ilgili bir tartışma açıldığında İslam’ın tarafını tutanlar gericilikle itham edilirler. Hem de Müslümanlar tarafından. 

Sömürgeciler asıl kuvvetimizin imandan geldiğini anladıktan sonra Kuran’la, Hadisle, Tasavvufla aramızı açacak büyük projeler devreye soktular. Bugün Müslümanlar, tarihinde hiç olmadığı kadar bu kaynaklarla arasında mesafe vardır. Örneğin Şeyh ya da tarikat dediğinizde hemen aklınıza kötü çağrışımlar, kötü örnekler gelir. Hadis denilince İslami camiada herkes bir anda hadis âlimi olur ve Usul konusunda ki bilgi kırıntılarıyla hangi hadisin sahih, hangi hadisin zayıf olduğuna kara verirler. 

Osmanlı sadece batılıların sistemli saldırıları yüzünden yıkılmadı. İmanı zayıfladı, Batı karşısında aşağılık kompleksine girdi, eksiklikleri ve zaafları giderek arttı. Sağlam bir yapıyı yıkmak zor; zayıflamış, hasar görmüş bir yapıyı yıkmak kolaydır. Osmanlı içten içe çürüdü; liyakatsizlik, ahlaksızlık, tembellik, yozlaşma giderek arttı. Eskiden ehil olanların atandığı devlet görevlerine akrabalar, torpilli olanlar, tanıdığı olanlar atanmaya başladı. Toplumun ihtiyaçlarının birçoğunu karşılayan vakıf kültürü bozulmaya başladı. Yoğurt ne ise kaymak da odur demiş atalarımız. Alt taraf bozuk olunca üst tarafta bozuldu. Medreselerde torpille öğrenci mezun ediliyordu.

Tarikatların bir kısmı menfaat yuvasına dönüştü. 

Bu yozlaşmalar karşısında yöneticilerimiz çare aramaya başladı. Mesela II. Mahmut savaştan kaçan, sistemi bozulan ve bir türlü iflah olmayan yeni çeri ocağını çok kanlı bir şekilde bertaraf etti. Yerine kurduğu orduyu gözbebeği gibi gördü. Batıdan aldığı modern silahlarla donattı. Osmanlıyı ele geçirme hayali kuran Mısır valisi Kavalılı Mehmet Ali Paşa ile II. Mahmut’un kurduğu Asakiri Mansuri Muhammediye ordusu Nizip’te karşı karşıya geldi ve Kavalılı savaşı kazandı. Yeni kurduğu ordusuna büyük umutlar bağlayan II. Mahmut yenilgi haberini duyunca kısmi felç geçirdiği söylenir. 
II. Mahmut çözümü özde değil şekilde aradı. Sarık yerine feshi getirdi. Feshi kafasına geçiren hiç kimse bir anda çok zeki, çok kuvvetli olmadı. Ardından gelen Abdulmecid ise kendimiz olmaktan daha da uzaklaştı. Kendi müziğimizi sarayda yasaklatıp İtalya’dan müzisyenler getirtti ve onlara Paşa unvanı verdi. İngilizlerin ya da Fransızların gönüllü köleliğini yapan Paşalara devleti teslim etti. Görevden alınınca İngiliz konsolosluğuna sığınacak kadar hain olan Mustafa Reşit Paşa Tanzimat Fermanını ilan etmiştir. 

Abdulmecid ilk göreve geldiğinde İngilizlerle fahiş fiyata silah antlaşması yapıldığını görür. Mustafa Reşit Paşadan antlaşmayı iptal etmesini, üç katı daha ucuz olan aynı silahların Almanlardan alınmasını ister. Fakat Mustafa Reşit Paşa rüşvetini İngilizlerden aldığını, antlaşmanın feshinin mümkün olmadığını söyleyecek kadar pervasızlaşmıştır. İşin daha da kötüsü, kendisine Padişah ve Halife diyen zât, hiçbir şey yapamamıştır. 

Osmanlının Batı ile mücadele çabası, Batı’ya benzeme yarışına dönüştü. Mithat paşa, Mustafa Reşit Paşa gibi İngiliz yanlısı sadrazamlar devleti ele geçirdi. Orduda yapılmaya çalışılan Reformlar eski gücümüzü kazanmaya yetmedi. Hatta durum daha da kötüye gidiyordu. Ancak biz inatla reformlara ve batıya benzemeye devam ediyorduk. 

Silahla, orduyla Batı’ya yetişemeyince çareyi Batı’ya öğrenci gönderip adam yetiştirmeyi ve Batı tipi okullar açmayı denedik. Ama maalesef devletin parasıyla yetişen bu öğrenciler yediği kaba pisleyerek Batı hayranı ve devlet düşmanı oldular. 
Kısacası Osmanlı son dönemlerinde eski gücüne kavuşmak için boş durmadı, çok şey yaptı. Orduda, devlette, ekonomide, eğitimde, kültürde sürekli Batı’yı örnek aldı. Peki sonuç? Şimdi büyük bir devlet mi olduk? Osmanlının Batı ile ilişkisi onu yenmek üzere başlamıştı. Önce Batının hayranı oldu, şimdide Kurbanı.
Çare kendimiz olmakta. Çözüm için İmanımızı geri kazanmalıyız. Medeniyetimize, fikrimize yaslanmalıyız. Kendimiz olmak davamız olmalı. Davası olmayanın iddiası olmaz. İman sahibi olmak iddia sahibi olmaktır.   
            
 

Yazarın Diğer Yazıları