On dokuzuncu yüzyılda aydınlarımız(!) Osmanlının yıkılışını önlemek için bir çok çareler düşündüler. Ne hikmetse bu çare arayışları gözünü hep batıya dikerek oldu. Halbuki her toplumun kendi gerçekliği, kendi tarihi, kendi kültürü, kendi alışkanlıkları vardır. Kendi özünüze uygun, özgün çareler üretmezseniz taklit ettiğiniz kültürün kölesi yada kuyruğu olursunuz.
Osmanlının son döneminde de batı taklidi çareler aranırken aynı zamanda bu fikirler meşrulaştırılıyordu. Kadim fikirler devreden çıkarılmakla kalınmıyor, gerilememizin sebebi olarak gösteriliyordu. Liberalizm, aradığımız ilk çarelerdendi.
Genç Osmanlılar ve Namık Kemal; Batıda gelişen tabii haklar, sosyal mukavele, sorumlu idare gibi aydınlanma dönemi fikirlerini İslam’a aykırı olmayacak şekilde ülkemize aktarmaya ve teorik bir çerçeveye oturtmaya çalıştılar. Bu geliştirilen liberal söylemlerin ilk amacı Abdülhamit Han’ın yönetimini zora düşürüp yıkmaktı. Ayrıca Liberal söylemlere İslami referanslar da bulmaya çalıştılar. Genç Osmanlılar için asıl mesele Laiklik, Liberalizm, toplum ve birey hakları gibi konular değildi. Hem Abdulhamit’i yıkmak hem de Osmanlıyı bir arada tutmaktı.
Meşrutiyet dönemine geldiğimizde liberal söylem çoktan İslamcı söyleme teşmil edilmişti. Mesela Tunuslu Hayreddin Paşa Aḳvemü’l-mesâlik adlı eserinde Avrupa devletlerinin siyasî, iktisadî, askerî vb. özelliklerinin ve üstünlüğünün anlatımı büyük yer verdi. Avrupa’nın iklimi, dini veya toprağı sayesinde üstün duruma gelmediğini belirten müellif, Avrupa’yı yükselten şeyleri öğrenmek gerektiğini söyleyerek maddî kudretin eğitime, eğitimin de siyasî müesseselere dayandığını, Avrupa’nın güç ve refahının esasını adalet ve hürriyete dayalı siyasî kurumların oluşturduğunu, bu kurumların en önemlilerinin de parlamento, parlamentoya karşı sorumlu hükümet ve hür basın olduğunu kaydeder; bunlar olmadan maddî refahın mümkün olamayacağını savunur. Batıdaki refahın ve zenginliğin Hristiyanlığın laikleşmesinin sonucu olduğunu, İslam’ın da laikleşmesi gerektiğini söyler. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, laikleşince imparatorluk gücümüze geri mi kavuştuk? Bunun cevabını da sizlere bırakıyorum.
Hayreddin Paşa’nın asıl amacı, XIX. yüzyılın diğer bazı reformcuları gibi “Müslüman kalarak modernleşmek”ti ve kimi yazarlarca İslamcı fikirlerin temelini oluşturan Mısırlı Rifâa et-Tahtâvî, Lübnanlı Butrus el-Bustânî gibi ilk reformcu ve modernleşme taraftarları arasında yer alıyordu. Paşanın fikirleri Cemâleddîn Afgānî, Muhammed Abduh ve İstanbul’da Sebîlürreşâd grubu tarafından ilgi gördü.
Sultan Abdülhamid Han zamanında aydınlarımız(!) tarafından birçok batı düşüncesi gibi liberalizm de büyük değer görmeye başladı. Bu aydınların başını Prens Sabahaddin çekiyordu. Prens unvanını kullanmasının tek sebebi batılı muhataplarına şirin görünmekti. Bu aşağılık kompleksinden de anlaşılacağı üzere Osmanlının kurtuluşu için İngiltere’nin mandası olmayı teklif etmiştir. Liberal düşünceyi ilk defa içimize sokan Prens Sabahattin ve tabiileri açıkça İngiliz himayesine girme fikrini devam ettirdiler. Bugün de aynı söylemleri devam ettiren batıcı zihniyetin bu isteklerinden vazgeçtiklerini düşünmeyin. 2023’te cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi PKK’nın siyasi uzantısı HDP’ye doğuda özerklik vadedenler ve onlara destek verenler, 2024 Suriye de Aralık ayında zalim Esed rejimin yıkılmasına üzülenler, Fetöcüler aynı ideal ve düşüncede saf tutmuşlardır. Bu grupların en büyük vizyonları batılı efendilerinin emrine girip seçkin bir yapı haline gelmek. Ülke sömürülmüş mü, batmış mı, köleleşmiş mi umurlarında olmaz.
Siyasi kültürün ilahi kurallarla şekillendiği, beraberlik ve cemaat birliği hissinin her zaman güçlü olduğu bir toplumda, herhangi bir liberal yaklaşım için en zor şey, bireyi ve onun hürriyetini savunmaktır. İslam kültüründe yetişmiş ademoğlu için Allah’a kul olabilmek en büyük özgürlüktür. Liberalizmde, bırakın ne isterle yapsınlar anlayışı hakimdir. Peygamberimiz ‘utanamıyorsan her istediğini yap’ buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 78)
Liberalizmin müşterisi olan insanlık kendisine sınır koyarsa, bu gözü dönmüşler pazar daralması yaşar. Değerler, inançlar, ahlak insanı sınırlar ve insana çeki düzen verir. Liberalizm bu yüzden insanın sınırsızca ve kuralsızca hareket etmesini ister.
Peki tüm bunları neden bilmemiz gerekiyor? Çünkü geçmişini bilmeyen geleceğini tasarlayamaz. Sorunlarımızın çaresi, çözümü ithal etmek değil özümüzde aramaktır.