En büyük eser ahlaklı ve erdemli insan yetiştirmektir. Uygarlığımızı inşa etmek için bunun üzerine düşmemiz gerek. İnsan yetiştirmekten bahsediyorsak eğitim ve kültür konularına yoğunlaşmamız gerek. Gençlerimizin kültürümüze ve geleneklerimize uzak durduğu bilinen bir gerçektir. Aydınlarımızın ve eğitimli kesimlerimizin de medeniyet değerlerimizden uzak olduğu aynı şekilde bilinen gerçeklerdendir.
İlginçtir, II.Abdulhamit’ten yana insanlarımızın eğitim seviyesi arttıkça karakter, kişilik, medeniyet değerleri, yerlilik, kültürüne bağlılık gibi konularda gerileme olmuştur. Tabi ki istisnalar kaideyi bozmaz. Abdulhamit’e en büyük düşmanlık yapanlar Avrupa’ya okumak için gönderip ülkesine faydalı olsunlar diye gönderdiği öğrencilerden çıkmıştır. Bu insanların Avrupa’ya gidip materyalist bir kafaya sahip olmalarını yadırgamıyorum çünkü oradaki eğitim böyle insanlar yetiştirmek için var. Ülkemizde de bazı düzelmeler olsa da Avrupa da yetişen çocukla burada yetişen çocuk birbirine benzeşmeye başladı.
Avrupa’nın medeniyette, ilimde, fende ileri olduğunu düşünüp eğitim, hukuk, ticaret ve aklınıza gelebilecek bütün konularda onların sistemini almaya başladık. Bir dönem kendi özgünlüğümüzden o kadar uzaklaştık ki ‘’biri bizi gözetliyor’’ gibi bize uymayacak en ahlaksız yarışmaları bile ithal ettik. Bir yandan eğitimde Kemalist ideoloji pompalanırken diğer taraftan değerler eğitimi ve imam hatiplerle durum dengelenmeye çalışılıyor. Muhafazakâr partilerimiz eğitimin şekline yatırım yapıp, Avrupa taklitçiliğini devam ettirdikçe farkında olmadan kendilerine muhalif gençler yetişmesine vesile oluyorlar. Rahmetli Teoman Duralı, Türkiye tarihi çelişkiler tarihidir derken sizce haksız mı?
Peki, neden ülke olarak birçok alanda gelişme gösterirken eğitim ve kültür hayatında geriye doğru gidiyoruz? Bir kere şunu peşinen kabul edelim. Şikâyet edelim ya da övünelim, bugünkü gençlik bizlerin eseri.
Bir dönem aydınlarımız Batının teknolojisini, bilimini alalım ancak ahlakını almayalım dediler. Fakat bunun ne kadar yanlış bir hedef olduğunu yıllar geçtikçe daha iyi anladık. Akıllı telefonunuzu düşünün, sizce akıllı telefonu olup sosyal medya kullanmayan kaç kişi vardır? Daha doğrusu var mıdır? Sosyal medya kullananların kaç tanesi vaktini bu mecralarda boşa harcamıyor.
Teknolojisini aldığınız ülkenin kültürünü, isteseniz de istemeseniz de alırsınız. O zaman ihsan hocam, teknolojiyi almayalım da deveyle mi seyahat edelim diye sorabilirsiniz. Tabi ki öyle demiyorum. Şunu demek istiyorum. İlim ve teknoloji dünyasında etken olmazsak edilgen oluruz ve onlara maruz kalırız. Müslüman zihnin ürettiği akıllı telefon ile materyalist kafanın ürettiği akıllı telefon arasında dağlar kadar fark olacaktır. Müslüman zihin keyfin, boş vakit geçirmenin ve eğlencenin peşine düşmeyecektir.
Eğitim ve Kültür kişiyi, toplumu, geleceği, uygarlığı inşa eder. Eğitim ve kültür, nesillere ortak bir kimlik bahşeder. Gençlerin ortak değerler etrafında birleşmelerini sağlar. Bu da ortak tasavvur, telakki ve muhabbeti meydana getirir. Muhabbet, toplumu oluşturan kişilerin birbiriyle sevgiyle bağlanmasını sağlar. Peygamberimiz “Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.” buyurdu. Hz. Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi. (Buhârî, Salât 88, Mezâlim 5; Müslim, Birr 65. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18; Nesâî, Zekât 67)
Toplumu oluşturan insanların birbirini sevebilmesi için çıkar endeksli değil merhamet endeksli yaklaşım benimsenmelidir. Batıdaki gibi menfaatperestlik insanları birbirinden uzaklaştırır ve nefret ettirir. Herkes birbirini rakip ve düşman gibi görür. İhsan Fazlıoğlu bir konuşmasında Amerika’ya doktora için gittiğinde gördüğü bir manzaradan bahsetmişti. Müslüman arkadaşıyla çocukları oynatmak için parka götürmüşler. Bir banka oturup sohbet ederlerken çocuklarda kendi arasında neşeyle oynuyormuş. Ancak Amerikalılar çocuklarını hiçbir çocukla oynatmıyor, kendileri istemsizce çocuklarıyla oynuyormuş. Çocuk tabi ki bu isteksizliği anlıyor ama maalesef kimse çocuklarının akranlarıyla oynamasına müsaade etmiyormuş. Çünkü yetiştikleri kültür gereği başkası onlar için yabancıdır ve tehlikelidir. İnsanlara yaklaşırken öncelikle güvensizlikle ilişkiye başlarlar. Çünkü insan doğuştan günahkâr ve kirli bir varlıktır. Müslüman toplumlarda ise bu durum tam tersinedir. Bizde Hüsn-ü zann farzdır. Birisi hakkında konuşulduğunda elinizde kesin bir delil yoksa iyi ve olumlu düşünülür. Bizde insan doğuştan günahkâr değil tam tersine doğuştan temizdir.
Her medeniyet belirli bir insan tipi üretmeyi hedefler. Bu yüzden her medeniyetin insanı diğerinden farklıdır. Müslüman toplumların Allah merkezli, batılı toplumların insan ve çıkar merkezli bir hayat anlayışı vardır. İşte bu farklar, kültür aracılığıyla ortaya çıkar. Bu kültürleri de geleceğe taşıyan eğitimdir.