Kendisine Liberal olarak tanımlayan ve 28 Şubat darbesi sürecinde başörtüsü konusunda Müslüman kadınların haksızlığa uğradığını savunan (https://www.youtube.com/watch?v=M9uO8YAF_lg) Prof.Dr. Atilla Yayla, Yeni Şafak gazetesine 26 Mart 2025 tarihinde verdiği röportajda şöyle diyor: ‘’AK Parti kısmi olarak bu eğitim sistemine ortak oldu ama bu eğitim sisteminin temel ideolojisini belirlemeye kadar ilerleyemedi. Mesela ilkokula gittiğiniz zaman ilkokuldaki sınıfların aldığı şekil sınıflarda duvarlarda asılan panolar, fotoğraflar filan Kemalist endoktrinasyonun devam ettiğini gösteriyor. Muhafazakar bir parti var iktidarda 20 yıldır, 20 yılı aşkın süredir iktidarda, eğitime bir takım müdahalelerde bulundu. Mesela, siyer dersleri, Kur'an dersleri gibi şeyler ekledi. İmam Hatiplerin önünü açtı. Başörtülü öğrencilerin önünü açtı ve çok da iyi yaptı. Bütün bu yaptıklarına rağmen Kemalist endoktrinasyon hala devam ediyor. Buradan belki sözü şeye de getirmek lazım. Mesela bana yönelik eleştiriler var. Özellikle yeni yetme liberalizmin ne olduğunu çoğu benden öğrenmiş kimselerden. "Nasıl liberalsin, öyle liberallik mi olur? Liberal muhalif olur" şeklinde, liberal muhalif olur diye bir şey yok. Liberal muhalif de olabilir bazen muvafık da olabilir ama liberal topluca muhalif veya topluca muvafık olmaz. Liberal, vaka vaka olay olay bakar ve muhalifse muhalefetini sergiler, muvafıksa muvaffakiyetini sergiler. Bu bakımdan ele alındığında maalesef Kemalist endoktrinasyon hala devam ediyor ve Türkiye'nin ana problemi bu. Bu problem bugünden yana çözülebilir mi? Emin değilim. Bunu bir siyasi partinin tek başına yapabileceğinden de emin değilim. Bu öncelikle bir akademik akım haline gelmeli. Entelektüel akım haline gelmeli ama küfretmeden Mustafa Kemal'i aşağılamadan, Kemalistleri dışlamadan, aşağılamadan bunun niye yanlış olduğu anlatılmalı. Çünkü dünyanın hiçbir demokrasisinde Türkiye'deki gibi lokal, otoriter, yani yarı otoriterden, yarı totaliterden bir mali ideoloji yoktur. Bu ideoloji var olduğu sürece de Türkiye'de problem devam edecektir. Üniversiteler de aşağı yukarı bu şeyin çapındadır. Belki bazı üniversitelerde bazı hocaların bulunması öğrencilerin farklı ses duymasını sağlıyor ama üniversitelerde de bu total beyin yıkama; kitaplarla, törenlerle, tatillerle, geleneksel söylemle devam ediyor. Sizin pozisyonunuzu bilmiyorum bu konuda ama maalesef Türkiye'nin en önemli problemi ve bu problem çok vahim bir problem, çok ağır bir problem. Kolay kolay da çözülebilecek bir problem gibi durmuyor.’’
Endoktrinasyon ya da öğretilendirme (Latince: doctrina "Öğreti") katiyen eleştiri ve tartışma kabul etmeyen bir öğreti biçimidir. Bu öğretide insanlar manipüle edilerek, belirli seçimler yapmaya ve belirli ideolojik amaçları takip etmeye zorlanır. Endoktrinasyon, bireylerin mantıklı karar verme yeteneklerini yok edecek tarzda, onlara nasıl davranmaları gerektiğinin işaretini veren bir ideolojik yaklaşımdır.
Kemalist endoktrinasyon Atilla Yayla’nın da dediği gibi çocuklarımıza küçük yaştan itibaren okullarda veriliyor. Bu endoktrine maruz kalan çocuklarımız Kemalizmin, Materyalizmin ve Kapitalizmin askeri oluyor. Milli ve manevi değerler sıfırın altına iniyor. Bu kesim kendini elit bir kesim olarak görüyor. Devletin gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu, İslami hassasiyete sahip birinin kendilerini yönetmesinin mümkün olmaması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü onlara göre kendi görüşlerini savunmayan insanlar zavallıdır. Hele de İslam’ın kurallarına göre yaşamak istiyorsanız siz zavallının dibisiniz. Hemen saldırıya geçerler. ‘’Zaten bir tek siz Müslümansınız’’, ‘’Takip ettiğiniz adamlar hırsız’’, ‘’Sizi Amerika ve İsrail destekliyor’’, ‘’Mahkemeler adil değil’’, ‘’Bizim üzerimize toz bile konmaz’’ gibi cümlelerle karşılaşırız. İslam’ın ilkelerine göre yaşamak istiyorsanız en aşağı işlerde çalışmalısınız. Onların emrinde, onlara minnet duyarak en düşük ücretle çalışmalıyız.
Bu bağnaz kesim (Cahil olmayanına hiç denk gelmedim. Belki de benim şanssızlığım:) kendilerini elit ve seçkinci bir tabakada gördükleri için sadece bu görüşü savunarak çok büyük haklar elde ettiğini düşünüyorlar. Bizleri insancıklar olarak görüyorlar. 28 Şubat Darbesi sürecine destek veren zalimlerden Prof. Dr. Nur Vergin Kemalistlerin doğal sözcüsü olarak şunları söylüyor: Eğer toplumun ileriye gitmesi ve kalkınması için başörtü yasağı getiriyorsak bunu insancıklara soracak halimiz yok. (https://www.youtube.com/watch?v=M9uO8YAF_lg) Videonun 1. dakikası 8.saniyesinden itibaren izleyebilirsiniz.
Kemalist endoktrinasyon ile yetişen gençler büyüyünce sırf kendi ideolojisinden diye hırsızlık yaptıklarını adları gibi bildikleri halde, yolsuzları destekleyip Saraçhaneye gidiyorlar ve ortalığı yakıp yıkıyorlar. Yüzlerce yıllık mirasımız olan mezarlıkları tahrip ediyorlar. Sokaklarda içki kokusundan yürünmüyor. Cami duvarlarına pisliyorlar. Polisimize kezzap ve kimyasal madde atıyorlar, onları aşağılıyorlar. Kısacası nefislerinin kölesi olmuş durumdalar.
Recep Tayyip Erdoğan’a diktatör diyorlar. Sonra sokaklarda dolaşırken, topluca yürürken, Cumhurbaşkanının annesine ve hanımına edepsizce sövüyorlar. Diktatör diyorlar, yargıtay partisini kapatma davası açıyor. Diktatör diyorlar, darbe girişi mi yapıyorlar. Diktatör diyorlar, çok komik iftiralar atıyorlar. (Örneğin Türkiye de Togg fabrikasının olmadığını söylüyorlar) Diktatör diyorlar, amiri olduğu kurumun bürokratları, açıktan kendisine ağır hakaretler ederek eleştiriyor.
İşin garip tarafı, Kemalist ve nefsine tapan tayfa tek saf olmuşken 28 Şubat’ta zulüm gören kesimin bir kısmı Erdoğan düşmanlığında ön saflara geçiyor. Stockholm sendromu (Celladına aşık olma) bu olsa gerek.
Benim düşünceme göre Kemalizm uzun süredir can çekişirken İslami hassasiyeti olan çevreler sayesinde, 2. baharını yaşıyor. Uzun lafın kısası Türkiye’yi birçok konuda ileri götüren ve sayısız hizmetleri olan Erdoğan, Kemalist Endoktirini eğitimden söküp atamazsa kendi muhalefetini Milli Eğitim’de yetiştirdiği gençler eliyle daha da güçlendirecek ve kendi eliyle kendini mağlup edecek. Bu sorunu Türkiye’nin en büyük sorunu olarak görüyorum.