Zamanın behrinde Bağdat’ta cimriliği ile ün yapmış Tüccar Ebu Kasım’ın paçavraya dönmüş çarıkları varmış. Öyleki çarıklar halk arasında atasözüne bile girmiş. Biri bir şeyin saçmalığını anlatırken “Ebu Kasım’ın Çarıkları gibi” dermiş. Çok zengin olan Ebu Kasım zenginliğini güya gizlemek için bu paçavra haline gelmiş, her tarafı yamalı çarıklarını giyer öyle dışarı çıkarmış.
Birgün hayatının en iyi alışverişini yaparak yok pahasına küçük kristal şişeler ve iflas eden bir tüccardan bol miktarda gülyağı almış. Gülyağını kristal şişelere doldurup çok yüksek fiyata satarak dinara dinar, dirheme dirhem demeyecekmiş. Normalde bir tüccar böyle karlı bir iş yaptığında çarşıdaki esnafa küçük bir ziyafet çekermiş. Ama Ebu Kasım için bu ne mümkün! Cimrilikte sınır tanımayan Ebu Kasım bu karlı alışverişin şerefine kendine bir iyilik yapmaya karar verip yıllardır uğramadığı Hamama gitmiş.
Hamamda soğuklukta meşhur çarıklarını çıkarırken bir dostu bu çarıklar konusunda onu şiddetle uyarmış. Halkın dilinden bahsetmiş. Dostuna göre Koskoca Ebu Kasım pekala kendine yaraşır bir çarık alıp giyebilir halkın da maskarası olmaktan kurtulabilirmiş. Ebu Kasım çarıkların hala giyilebilir olduğunu söyleyerek bu ince tavsiyeyi savuşturup, hamama girerek ender sefalarından birini yapmış. O sırada Bağdat kadısı da yanında birçok hizmetçisi ile hamama gelmiş. Ebu Kasım içeride keselenirken..
Ebu Kasım dışarı soğukluğa çıktığında bir de ne görsün. Çarıklarını koyduğu yerde yepyeni bir çift çarık duruyormuş. Ebu Kasım kendisine öğüt veren arkadaşının bir inceliği olduğunu düşünerek bu taptaze, parıl parıl parlayan çarıkları giyivermiş ayağına.
O gittikten sonra Bağdat Kadısı da işini bitirip dışarı çıkmış ama birde ne görsün, ayakkabılarının yerinde yeller esiyor. Esmiş gürlemiş. Kadı’nın köleleri bir o yana bir bu yana seğirtmiş ama herkesin tanıdığı eski püskü paçavra bir çarıktan başka bir şey bulamamışlar. Kadı yağmış gürlemiş, tez suçluyu yakalayıp getirin diye emirler vermiş. Zabıtlar gerçekten de ayakkabıları Ebu Kasım’ın ayağında bulmuş. Yanlış anlaşıldığını yalvar yakar anlatan cimri Ebu Kasım’a kadı acımamış ve yüklü bir tazminatla serbest bırakmış.. Kör talihine ve paçavra çarıklarına küfürler savurarak Dicle’nin kenarındaki evine gelen Ebu Kasım bu lanetli çarıklardan kurtulmak istemiş.
Eve girdikten sonra çarıkları aldığı gibi pencereden Dicle’nin serin sularına fırlatıvermiş. Tesadüf(!) bu ya! sularda süzüle süzüle giden çarıklar bir balıkçı teknesinin ağına takılıvermiş. Akşam balıkçılar ağı çekince ne görsün? Ebu Kasım’ın paçavra çarıklarının ökçe çivileri ağı paramparça etmiş.. Balıkçılar tabi ki sinir krizlerine girip küfrü basmışlar.. O sinirle balıkçılar eve dönerken zenginlerden birinin evinin açık penceresine doğru meşhur çarıkları fırlatıp atmışlar. Ebu Kasım evinde otururken, birden, pencereden süzülerek gelen çarıkları masaya dizilmiş o pek kıymetli kristal şişelerinin üzerine gelmiş. O ucuza kapattığı, gururla gül yağı doldurup masaya dizdiği servetine servet katacak şişeler meşhur çarıkları tarafından tuzla buz edilmiş.
Gülyağı şişelerinin çarıkları tarafından ıslak çamurlu bir toza dönüştürüldüğünü gören Ebu Kasım küplere binmiş. En hafifi “Lanet olası çarıklar” kabilinden küfürler savurarak bu lanet çarıkları kaptığı gibi bahçeye fırlamış ve derin bir çukur kazmış. Amacı çarıkları gömüp temelli kurtulmakmış onlardan. Ama gel gör ki ‘pek meraklı komşusu’ onu çukur kazarken görüvermiş. Meraklı komşu “Bir sürü kölesi varken neden kendi çukur kazıyor? Ya hazine buldu -ki en muhtemel- ya da para gömüyor” diye söylenmiş. O zamanın Bağdat’ında bulunan tüm hazineler Halife’ye ait imiş ve hazine bulanın bulduğunu Halifeye getirmesi kanun imiş. Hazine bulan biri eğer hazineyi Halife’ye getirmezse çok ağır cezalar alırmış. Ebu Kasım’ın komşusu koşarak valiye şikayet etmiş. Vali’ye Ebu Kasım’ın birçok hizmetçisi olduğu halde gizli gizli nasıl bir heyecanla çukur kazdığını ballandırarak anlatmış komşu. Vali’nin emriyle Ebu Kasım yine tutuklanmış. Savunması o kadar komik gelmiş ki gülmekten yerlere yatanlar tabii ki inanmamış. Ebu Kasım o kadar cimriliği ile ünlenmiş ki kimse tamahkar Ebu Kasım’ın define bulmadığına inanmamış. Verilen ceza çarpıcı imiş. Aldığı para cezasından yıldırım çarpmışa dönen Ebu Kasım ne yapacağını kara kara düşünerek yine evine gelmiş.
Bu lanetli pabuçlar ne olacak. Sonunda şehrin dışına götürüp bir yere atmak gelmiş aklına. Bağdat dışına çıkıp göle doğru tüm gücüyle fırlatmış çarıklarını. Kader ağını örmüş bir kere. Çarıkların atıldığı göl, şehre su sağlayan gölmüş ve lanetli çarıklar bu su borularından birini tıkamış. Su kesilince Vali’nin talimatıyla yapılan araştırmada bir çift eski pabucun boruları tıkadığını keşfetmişler. Herkes bu pabuçları tanımış. Ebu Kasım yeniden yakalanıp hapse tıkılmış.. Yalvar yakar tazminata çevrilmiş cezası ama önceki iki tazminattan da daha çokmuş bu sefer.
Evine gelen Ebu Kasım pabuçlarını yakmaya karar vermiş.. Islak çarıkları dışarı evin terasına kuruması için bırakmış.. Komşunun köpeğinin bu garip ‘şeyler’ çok ilgisini çekmiş. Ağzıyla biraz oynarken birini hızlıca havaya fırlatmış. Kaderin oyunu.. Ağır çarıklar havada süzüle süzüle yoldan geçen bir kadının başına düşüvermiş. Kadın birazda korkuyla sendeleyip düşmüş. Düşen kadın hamileymiş ve o anda ne yazık ki bebeğini düşürmüş. Kocası ağır bir tazminat davası açmış Ebu Kasım’a. Ebu Kasım neyi var neyi yok satarak tazminatı ödemiş. Artık ne malı kalmış ne mülkü ama bir çift pejmurde çarıklar elinde imiş hala. Mahkemeden çıkarken Kadı’ya bağırmış: “Bana bir fetva ver bundan sonra başa ne gelirse ben masumum hep bu çarıkların suçu”. Kadı ve yanındakiler Ebu Kasım’ın çaresizliğine acı acı gülmüşler. (İbni el Hamavi, Tamarat ul-Evrak, Yaprakların Meyveleri)
Hz. Ali diyor ki "Cimriye şaşarım! Kendisinden kaçan fakirliği kendine doğru hızlandırır. Kendisini isteyen zenginliği ise kaybeder. Dünyada fakirler gibi yaşar, ahirette ise zenginler gibi hesaba çekilir." (El Meclisî, el-Bihar, 72/199/28).
Cimriler varlık içinde yokluk çeken insanlardır. Etraflarına karşı güvensizdirler. Etrafınızdaki cimrilere dikkat edin düzenli ibadet edemezler. Çünkü kalplerinde, Allah sevgisinin yerini mal ve mülk sevgisi almıştır. İnsan, kalbinin tahtına Allah’ı yerleştirmezse ibadetlerinden zevk almaz. Cimrilik insanı nefsine tapmaya götüren en büyük adımdır. Garibana destek olamazlar, çünkü verdiği paranın karşılığının Allahtan geleceğine karşı derin kuşkuları vardır. Çünkü herkese olduğu gibi Allah’a da güvenmezler. Ana gündem maddeleri ürünlerin fiyatlarıdır. Aynı Ebu Kasım gibi öldüm fiyata mal almak isterler. Fakat Ecdat ağlayanın malı, gülene hayretmez diye ne güzel söylemiş. Ebu Kasım’ın öldüm fiyatına aldığı parfümlerin kendisine hayrolmamış.
Bizim kültürümüzde insanı yaşatma düsturu vardır. Siftah yapan esnafa ikinci müşteri geldiğinde yan komşum siftah yapmadı, ondan alırsanız sevinirim derdi. Kapitalizm de ise başkasını öldür ki sen yaşa mantalitesi var. Kapitalizm dinide piramit modeli vardır. Üst basamaklara çıkmak için piramitin basamaklarındaki başları ezmeniz gerekir. Piramitin en üstüne çıkan, en çok baş ezendir. İslam da ise saf modeli vardır. Önder olan ilim ve irfan sahibi bir tane önder vardır, cemaat ona tabidir. Saftakiler omuz omuza vermiş birbirine destek olmuşlardır. Saf modelinde imam her zaman en zayıfa ya da en yaşlıya göre hareket eder. Kimse saf dışı bırakılmaz.
Rabbimiz Tekasür suresinde şöyle buyuruyor : ‘Biriktirme hırsı sizi oyaladı durdu. Ta ki kabirlere girinceye kadar. Hayır; ileride bileceksiniz! Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! Hayır, kesin olarak bir bilseniz. Ant olsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine ant olsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz?’ Cimrilerin en önemli özelliği biriktirme krizine girmeleridir. Ayetlerde dikkat edilirse biriktirme hırsına giren kimsenin dininden bahsetmiyor. Bu kişi her inançtan olabilir. Hatta kendine Müslümanım diyen kimseler içinde bu ayetler geçerlidir. Bu krize tutulanların cehennemi göreceğinden bahsediyor. Çünkü biriktirme krizine girenler nefsine tapmaya başlamıştır. Bu krizden çıkmanın en güzel yolu infak etmektir. Çünkü infak nifakın panzehridir.