İhsan ÖZKAN

Beyinsizler

İhsan ÖZKAN

İnsan bu dünyada gariptir ve yalnızdır. Gariptir çünkü gurbettedir. Gurbete çıktığınızda ilk hissiniz yalnızlık ve anavatana özlem olacaktır. Yaşadığı gurbeti anavatanı gibi görenler hüsrana uğrayacaktır. Çünkü gurbet çetindir, mücadele edilmesi gerekir. Yalnızlık ve çaresizlik çöker. Bu duygular içerisinde merhamete ve dosta çok büyük ihtiyaç vardır. İnsan kendine zamanla dostlar edinir.

Bazı dostlar kazık atar, bazıları dostmuş gibi yapar. Bazıları çıkar ilişkisi kurar, on almadan bir vermez. Çok az kimse de iyi bir dost bulur kendine. Bu dost nasılsa içindeki hüznü sevince dönüştürür. Kişinin yüzünde gülücükler açmasına sebep olur. Gücüne güç katar. Sizde, sarsılmaz dağlardan daha sağlam bir duruş sağlar. Bir ihtiyacınız olsun ya da olmasın sürekli size verir. Menfaat beklemez. Sadece sevgi ve hürmet bekler. Binlerce kez hata yapsanız, hatta kendisine hakaret etseniz geri döndüğünüz takdirde sizi bağışlar. Hatta bağışlamakta o kadar mahirdir ki, kusurlarınızı hiç işlememiş duygusuna kapılırsınız.

Bazen her şey üst üste gelir. Bir yandan hastalıklar, bir yandan acılar, bir yandan maddi sıkıntılar, bir yandan manevi sıkıntılar. Bazen bu sıkıntıları veren bizzat dostun kendisidir. Neden bana bu sıkıntıları reva gördün dersin. Pişmen için der. Bu dünyanın geçici olduğunu, gurbette olduğunu unutma, anavatanını hatırla diye der. Bu dost bir şey istediğinizde sizi geri çevirmez. Eğer istediğinizi vermiyorsa mutlaka senin hayrına olmadığı içindir. Yoksa istekleri dikkatle dinler ve yerine getirir. İnsan çoğu zaman bu dosta çok büyük ihanetler eder. O, yokmuş gibi davranır. Ne istese verdiği halde onu hiç hatırlamaz, anmaz. En zor zamanlarında ona destek olan, iyi-kötü günlerinde her zaman yanında olan dostunu yok sayar. O’na en büyük iltifatları etmesi gerekirken davranışlarıyla ona en büyük hakaretleri yapar. Bu dost o kadar kuvvetlidir ki istese kendisine bu yapılanların cezasını anında verip insanı bir kaşık suda boğa bilir. Ancak bu dost o kadar güzeldir ki belki bir gün dostluk kurar diye mühlet tanır. Çok çok uzun süre bekler. 

Bazen içiniz yanardağlar gibi kabarır. Çaresizlik dört bir yanı sarmış yer demir gök bakır olmuştur. Neye elinizi atsanız kuruyordur. Kimse elini uzatmıyordur. Yaralarınız çoktur ve kimse merhem olmuyordur. Bir an sırtını döndüğünüz, ihanet ettiğiniz o güzel dostunuz gelir aklınıza. Acaba yardım istesem yüzsüzlük yapmış olur muyum der insan. Dostun kapısına gittiyseniz ilginç bir manzarayla karşılaşırsınız. Hiçbir şey olmamış gibi davranır. Sırf sen istedin diye desteğini sonuna kadar gene verir. 

Çoğu insan dostluk kurmak istemese de bu dostun çok güzel özellikleri vardır. Mesela sana o kadar çok şey verir, bunu bir kere bile yüzüne vurmaz. Bırakın yüzüne vurmayı ima bile etmez. Sevdiğiniz biri için iyilik istediğinizde bu dost buna da hayır demez. Bu dostunuzu sevgisi diğer varlıkları da sevmenize sebep olur. Dostluğunuzun sevgisi, nasıl seveceğinizi öğretir. Sizin öğretmeniniz gibidir. Neyin iyi neyin kötü olduğunu size gösterir. Başınıza gelen her olaydan ders çıkarmayı size öğretir. Size öğrenmeyi öğretir. Anlam dünyasının zengin kapısını nasıl açacağınızı gösterir. 
Bu dostun bizden istediği en önemli şey kalbimizde en büyük, en önemli yerin ona ait olması ve bunu davranışlarımızla göstermemizdir. Bu dost, insanın müthiş özelliklerle donanmasını sağlar. İnsan bu dostluk sayesinde asıl zenginliğin maddi zenginlik değil sevgi ve gönül zenginliği olduğunu anlar. Gelip geçici olan şeylerin, malın-mülkün, hevanın, hevesin, nefsi arzuların değersiz olduğunu anlar. Çalışmayı kendine ilke edinir ve bunu para kazanmak olarak algılamaz. 

Yaşadığımız şehrin valisi yada ülkemizin cumhurbaşkanının çok iyi biri olduğunu ve sizinle dostluk kurmak istediğini söylese ve sizi ikna etmek için bir çok şey yapsa ne düşünürsünüz. Bahsettiğimiz dost bu saydıklarımızdan çok daha değerli biri. Ancak insanların çoğu yüzüne bile bakmıyor.

Bir şehrin valisini, o şehrin vatandaşlarını ve memurlarını düşünelim. Vali göreve geldiğinde bir memura yada o şehirde yaşayan vatandaşa bu şehrin valisiyim diyerek yeminler eder yada sizi ikna etmeye çalışır mı? Bahsettiğimiz dost Validen kıyaslanamayacak kadar çok yüksek makama sahip olduğu halde dostluk kurmak için insanları ikna etmeye çalışır da insanların çoğu yüzüne bakmaz.
Bahsettiğimiz bu dost, insanların gitgide kendilerini hem bu dünyada hem de öteki dünyada ateşe attıklarını, nefsine taptıklarını, kendisini dost edinilirlerse sonsuz sayıda nimetleri sonsuz hayatla taçlandıracaklarını söylüyor ancak insanların büyük çoğunluğu yüzünü çeviriyor.  

Bu dostluğu kabul eden insanlardan oluşan topluluk dünya tarihinde örnek bir topluluktur. Etraflarına adalet dağıtırlar. Gücünün eriştiği hiçbir yerde zulmün gerçekleşmesine müsaade etmezler. O toplumda en değerli kişiler, ilim sahipleridir. Her işte liyakate önem verilir. Torpilcilere asla müsaade edilmez. Komşusu açken kendisi tok yatmaz. Bütün canlı varlıklara değer verilir. Göçmen kuşlar bile acaba aç kalırlar mı diye düşünülür. Toplumu oluşturan bireyler, birbiriyle kenetlenmiş haldedir. Birbirleriyle sadece hayırda yarışırlar. Onun haricinde aralarında hiçbir rekabet yoktur. Gittikleri her yeri imar ederler. 

İmar ettikleri yerlerde öncelikleri kar etmek değil ‘halka hizmet hakka hizmettir’ anlayışıyla insanlara faydalı olmaktır. Eserlerini imar ederken sadece kendi çağını düşünmez, yüzlerce sene sonrasını da düşünerek hareket eder. Bu toplumda zenginlik olur ancak multi milyoner göremezsiniz. Kazançların çoğunun bir merkezde toplanmasına zekat sistemi izin vermeyeceği için servet halk arasında dağılır. Bu da geçimini sağlamak  isteyen insanın Kapitalizm de olduğu gibi köleler misali gece gündüz  çalışmasına mahal bırakmaz. Her kesimden insan kendine, gelişimine, ailesine rahatlıkla vakit ayırabilir.

Şimdi, bu dostluğa yüz çevirenlere beyinsiz desek ayıp mı etmiş oluruz? 

           

Yazarın Diğer Yazıları