İhsan ÖZKAN

Ahlâk Krizi

İhsan ÖZKAN

Batılı güçler karşısında toprak kaybetmeye başlayan Osmanlı, gerilemenin sebebini gücünün azalmasına bağladı. Bu gücü nasıl geri kazanırım diye düşündü ve çareler aradı. Orduyu yeniledi, silahlar ithal etti, batılıların askeri kıyafetlerine kadar aldı ama olmadı. Sarığı bırakıp fesi getirdi olmadı. Fesi bırakıp şapkayı taktı olmadı. Şalvarı çıkardı pantolon giydi olmadı. İslam’ı hayatın bir çok alanından çıkardı olmadı. Kendi müziğini atıp batı müziğini getirdi olmadı. Baloyu, operayı getirdi olmadı. Ne kadar batılı klasik ve ünlü eser varsa hepsi tercüme edildi olmadı. Eğitim ve öğretim adı dahil her şeyiyle batıdan alındı olmadı. Anayasasını aldı olmadı. Kendi değerlerini aşağılayıp batılı değerleri yüceltti olmadı. Yani batılıları yeterince taklit edemediğimiz için mi eski gücümüzü kazanamadık. Yoksa başka bir durum mu var. Hastalandığınız zaman doktora gittiğinizde teşhis yanlış konulursa tedavi de yanlış olur.

Osmanlı yıkıldıktan sonra İslam dünyası kendini inkar etmeye başladı. Dinini, medeniyetini, şanlı geçmişini, tarihini, coğrafyasını yok saydı. Batının söylemlerini, anlayışlarını, yaşantılarını, hayata bakış açılarını mutlak kabul etti. Sömürge haline gelen, bir kısmı yarı sömürge haline gelmiş İslam ülkelerinde Batının üstünlüğü, dinin toplumları geriye götürdüğü, inanan insanların ne kadar zavallı ve geri kalmış olduğu, bilimin her şeyden üstün ve yüce olduğu anlatıldı. Bu dayatmaları o halkın içinden yetişmiş aydın diye tabir edilen sözüm ona entelektüel kesim üzerinden yaptılar. Bu kesimi çok ucuz miktarda paralarla satın aldılar. Okumuş kesimimiz zora talip olup dünyanın en eski medeniyetlerini kuran ecdadın büyük birikiminin mirasına hıyanet etmeseydi o birikimden yararlanmaya çalışsaydı, bu birikimi filizlendirip yepyeni bir güç olarak ortaya çıksaydı bugün çok farklı yerlerde olunurdu. Maalesef bu kesimimiz kendi insanlarına, inançlarına, kültürlerine tepeden bakıp aşağılamayı büyük bir marifet olarak gördü. İşin garibi onların dedikleri gibi davranıp, batılı gibi giyinip, batılı gibi okumaya ve çalışmamıza rağmen kriz dinmiyor.

Güç edinelim diye kendimizden uzaklaştığımız çok bariz ortada. Ancak ne güç kazanabildik, ne kendimiz kalabildik ne de ilerleyebildik. Uzun süredir bir çıkmazın içindeyiz. Bu kriz sadece siyasi, ekonomik, kültürel, sosyal ve güç krizi değil. Asıl kriz ahlak krizi. Kendi olamama krizi

Tarihin en büyük katliamlarını yapmış, en kirli siyasetini ve politikasını üretmiş, toplumların zenginliklerini sömürmüş batılıların hiçbir zaman ahlak diye bir derdi olmadı. Batılıları örnek alan topluluklar her alanda bozulmaya ve ahlaksızlığa mahkumdur. Kendi toplumumuzu düşünelim. Batılıları taklit ettiğimiz yaklaşık iki yüz yıldır cinayetler, hırsızlıklar, torpil, rüşvet , ahlaksızlık daha mı yaygınlaştı daha mı azaldı. Batılı değerleri benimseyen toplumların ahlaki yozlaşması sürekli artmaktadır. İnsanlar çıkarcı yetiştirilmekte, nefsine tapmaktadır. Filistin de kadın, çoluk, çocuk demeden yapılan katliamları film seyreder gibi seyretmekteyiz. Yalan ağzımızda sakız olmuş. Her gün yeni bir hırsızlık çeşidi geliştiriyoruz. Bazı ahlaksızlar da batılıların bile önüne geçtik. Sadece ben diyen, arzularını, nefsi çıkarlarını putlaştıran, başkasının canına, şerefine, hakkına hukukuna bakmayan insanlar olduk. Sadece kendi çıkarını düşünen insanlar diğer insanları böcek gibi görür. Kendi çıkarı için o böceği ezmesi gerekiyorsa hiç çekinmez, vicdanı olmadığı içinde sızlamaz. 

Batı bunun için insanın canına, şerefine, malına hürmet etmek bir tarafa, bütün bunları tarumar etti. Yalan ile, entrika ile, gasp ile, kaba kuvvet ile, fitne ile bugünlere geldi. Sadece orduları ile değil sermayesi, medyası, üniversitesi ve sanat çevreleri ile bu yönde hareket etti. Bilimsel gerçek ile ilgilendiğini söyleyen araştırmacılar insanları daha çok öldürecek, daha çok hastalandıracak, daha çok yoksullaştıracak teknolojileri üretmekten uzak durmadılar. Devlet onlara bunun için büyük araştırma destekleri verdi. Nitekim bugün Batı'daki araştırma fonlarının yarısından fazlası savunma alanına aktarılır. Savunma demek aslında saldırı, barış demek aslında savaş demektir onların dilinde. Manipülasyon en profesyonel oldukları alanlardandır. Batı, ilaç ürettiğinde de, silah ürettiğinde de "en çok çıkarı nasıl elde ederim" diye düşünür. Bu ahlâksız çıkar hesabına asla merhameti, şefkati, hoşgörüyü yaklaştırmaz.

Batı bütün bu ahlaksızlıklarının üstüne insanlık tarihinde yapılmamış bir şeytanlık yaptı. Bilimi, siyaseti, medyayı, eğitimi, felsefeyi, vakıf ve dernekleri güzel ve çekici laflarla süsleyerek kirli emellerine alet etti. Örneğin insanlık onurunu koruması gereken BM batılıların hiçbir zulmüne bırakın yaptırım uygulamayı en ufak ses çıkarmaz. İsrail'in Daimi Temsilcisi Gilad Erdan, BM Genel Kurulu'nda düzenlenen oturumda yaptığı konuşmada Filistin'in BM üyeliğini destekleyen ülkelerin BM Şartı'nı "çöpe attığını" savunarak, "İşte bunu yapıyorsunuz" demiş ve yanında getirdiği kağıt imha makinesinden BM Şartı'nı geçirmişti. Gerektiğinde kendi kurdukları kurumun kanunlarını bile çiğnemekten çekinmezler ve kimseye de hesap vermezler.  

Kısacası bugün gelinen noktada Batı güçlüdür, ama haklı değildir. Aslında hem suçlu, hem de güçlüdür. Çünkü Batı'da ahlâkın gücü değil, gücün kuralları hakimdir.
Zulmü, yıkıcılığı, şeytanlığı, doğru ve güzel gösteren söylemler üretilir. Buna o kadar çok örnek vardır ki... Mesela Batılı bir güç, bir ülkeyi işgal ederken orayı "özgürleştiriyoruz" der. Kadını metalaştırırken "kadının zincirlerini kırıyoruz" der. Allah'a itaati hor görür ama insanlara gazoz pazarlarken onlara "susuzluğuna itaat et" der. Mesela Batılı ülkeler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni yayınladıkları tarihte ABD'de zenciler ile beyazların aynı çeşmeden su içmesi bile yasaktır. Batı "demokrasi ve öz- gürlük" söylemlerini parlatırken Yahudilerin Filistinlileri, Sırpların Boşnakları, Suriye ve Irak'taki gibi zalim rejimlerin Müslümanları katletmesini teşvik eder.

Evet, Batı'nın yıkıcı ve ikiyüzlü karakteri açık... Ama bu, Müslümanların sorumluluğunu azaltmıyor. Müslümanlar, Batı ile uğraştıkları kadar kendi eksikleri ile uğraşmıyor. İstisnalarımız hariç 200 yıldan beri böyle yapıyoruz. "Madem Batı bu şekilde güçlendi, o zaman biz de ne olursa olsun onun kadar güçlü olmalıyız." mantığıyla hareket ediyoruz. Bu yanlış mantık bize belirli bir güç kazandırdı, ama ancak onların kuyruğu olabildik bu arada ahlâkı kaybettik.

Yorumlar 3
Süleyman Şimşek 08 Kasım 2024 21:28

Harika üstad

Ertan 08 Kasım 2024 20:41

Ağzına sağlık Reis

Bahri findik 08 Kasım 2024 17:39

Emeğinize sağlık hocam...

Yazarın Diğer Yazıları