İhsan ÖZKAN

Ah Gençlik

İhsan ÖZKAN

Bir psikoloğun seminerine katılmıştım. Seminerde ekrana bazı cümleler yansıtılmıştı ve bu cümlelerin ne zaman söylenmiş olabileceği ile ilgili tahminlerimizi soruyordu. Cümleler aşağı yukarı şu şekildeydi: Gençler eskisi gibi değil artık çok şımarık, büyüklerine hiç saygı kalmamış, kendilerini dünyanın merkezinde sanıyorlar, çok yozlaştılar, dinlerini bile umursamıyorlar. Benim tahminim en fazla elli yıl önce söylenmiştir şeklindeydi. On senden yüz seneye kadar çeşitli tahminlerde bulunanlar oldu. Cevap hepimizi çok şaşırttı. Bu cümleler Aristo zamanında yani yaklaşık iki bin dört yüz sene önce söylenmiş. Herhalde insanlık dünyaya geldi geleli gençlerle ilgili sıkıntılar aynı.

Yakın geçmişle kıyaslarsak gençlerin bugün daha şanslı olduğunu düşünüyorum. Bu yazıyı yazarken iki bin yirmi beş yılındayız ve kırk yedi yaşındayım. Ben küçükken çocuklara söz hakkı verilmez, misafirlikte bazen ikram verilir bazen verilmez, fikri sorulmaz, değer verilmezdi. Sadece itaat istenirdi. Okullarda da çok katı disiplin vardı. Dayak yemeden bir hafta geçirdiğimi hatırlamıyorum. Şimdi ise öğretmen öğrenciden çekinmeye başladı, aileler çocuklarına daha çok değer veriyor. Çoğu konuda çocukların fikri alınarak hareket ediliyor. Misafirliğe gittiğinizde çocuklara özel ikramlar yapılıyor. Değer verme konusunda bazen ipin ucunu kaçırdığımızda oluyor.

Peygamberimiz (s.a.v) kıyamet alametlerini sayarken aileleri kastederek köle efendisini doğuracak demiş.  (Buharî, Tefsiru Sureti 31, 2) Bazen aileler çocuklarını efendisi yerine koyuyor. İyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı birbirinden ayırt edebilecek hayat tecrübesine sahip olmadığı halde çocuğun her dediğini yapmak öncelikle çocuğun gelişimini engeller, çünkü çocuk her yaptığının çevresi tarafından onaylandığını görünce doğru yaptığını düşünecek ve gelişim olmayacaktır. Bu durum ailelerin de ebeveynliği öğrenmesine engel olur. Çünkü anne babalık da yaşayarak ve tecrübe edilerek öğrenilir.  

Gençlerimizin geçmişe göre daha şanslı olması, sorunlarının olmadığı ya da çok iyi durumda oldukları anlamına gelmiyor. 
Gençlerimiz çok az kitap okuyor:  

 2024 yılında Türkiye de örgün eğitimde okuyan öğrenci sayısı 18 milyon 710 bin 265’tür. Üniversitede okuyan öğrenci sayısı 7 milyon 81 bin 289’tür. Okullarda öğretmen sayısı 1 milyon 168 bin 896’tür. Üniversitelerde öğretim elemanı sayısı 184 bin 566'dan 184 bin 21’dir. Yani Türkiye de yaklaşık 27 milyonluk eğitim camiasına sahibiz. (Bu kadronun yüzde onu işini düzgün yapsa ülke uçar) 

Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Okulu, "Türkiye'nin okuma alışkanlığı karnesini hazırlamış. Karneye yansıyan tabloda, Türkiye nüfusunun yüzde 88'i okur-yazar, düzenli kitap okuma alışkanlığı binde 1 ve gençlerin yüzde 70'i hiç kitap okumuyor. Öğretmenlerin yüzde 63'ü bazen kitap okurken, nüfusun yüzde 40'ı hayatı boyunca hiç kütüphaneye gitmemiş. (https://www.yenisafak.com/gundem/ogretmen-de-okumuyor-4633)

Eğitim camiasında olmayanların kitap okumaması gayet normal. Anormal olan çoğu  öğrencilerin ve öğretmenlerin kitap okumaması. Çeşitli alanlarda kitap okumak insanın zihin dünyasını zenginleştirir, farklı bakış açıları kazanma şansı elde eder, kişinin hitabeti düzelir, daha ikna edici olur, kullandığı kelime sayısı artar. Kişinin bilinç seviyesi yükselir.
Milli eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e göre Türkiye’de öğrencilerimiz ortalama yüz kelimeyle konuşuyor. Üniversitede ise bu rakam yüz elliye çıkıyor.

(https://www.hurriyet.com.tr/gundem/turkceyi-100-kelimeyle-konusuyorlar-42347491)
  
Dilbilimcilere göre öğrencilerin ortalama günde 500-1000 kelime arası konuşması, üniversite öğrencilerinin ise iki bin civarı kelimeyle konuşması gerekir.

 2-    İnanç Eksikliği: Büyüklerimiz de dahil önemli sayıda gencimiz iman nedir, imanlı olmak bize ne gibi sorumluluklar yükler, ne yaparsak iman dairesinden dışarı çıkmış oluruz gibi temel meselelerde yeterince bilgiye sahip değiller. Örneğin yalan söyleyenin tövbe etmezse iman dairesinden çıkacağını birçok gencimiz bilmiyor. Aynı şekilde namaz kılmayanın Müslüman kalamayacağını da.  Tabi bilgi olmadan bilinç de olmuyor. 

3-     Bilgi Eksikliği: Günümüzde bir konuda uzman olup diğer konularda cahil kalmak moda oldu. Özellikle akademi dünyasında. Oysa bizim kültürümüzde yetişmiş büyük ilim adamları farklı alanlarda üzerinden bin yıl geçmesine rağmen kült eserler verebilmiştir. Örneğin İbn-i Sina Tıp alanı haricinde psikoloji, felsefe ve ilahiyat alanlarında çok değerli eserler kaleme almıştır. Aynı şekilde Farabi  Dil, Mantık, Matematik, Fizik, Ahlâk, Siyaset, Müzik, Fıkıh ve Kelâm  alanında eşsiz eserler vermiştir. İlim adamlarımızda hezarfen diye bir tabir kullanılır. Çoğumuz bunun ne anlama geldiğini bilmeyiz. Hezarfen, bir çok ilmî konuda engin bilgi sahibi olan kişi demektir. Hayatta her şeyi bilmek gerekmiyor, zaten bilemeyiz de. Ancak bir konuyu iyi bilip diğer konularda cahil kalmak da gerekmiyor. Gençler, kendini çok yönlü geliştirmesi gerek. Gençlerimiz özellikle tarih, kültür, medeniyet, akaid, fıkıh gibi konularda yeterli bilgiye sahip değiller.

4-  Bilinç Eksikliği: Kişinin kendisine, yaşantılarına, çevresine, öteki kişilere, bir bütün olarak içinde yaşadığı dünyaya ilişkin farkındalığı, yaşanan deneyimlerden kendiliğinden doğan farkında olma haline “bilinç” denir. 

Tanımlaması daha çok doğrudan olmasından ziyade dolaylı yollardandır (farkındalık gibi) ve birçok farklı şeyi ifade edebildiği için zordur. Çünkü bilinç ağırlıklı olarak kişisel bir deneyimdir. Pek çoğumuz yaşamımızı bilinçli yaşadığımızı düşünürüz. Düşüncelerimiz, davranışlarımız, kendimizi sözlü ya da sözsüz ifadelerimizin tümünü aklımızı kullanarak yaptığımızı varsayar, öyle değerlendiririz yaşamı. Ancak tepkisel davranışlarımıza baktığımızda durumun hiç de öyle olmadığını görürüz. Bilinçli olma hali farkındalıkta olduğumuz davranışsal halimizdir. Ne yaptığımızı, niçin yaptığımızı, ihtiyaçlarımızı bilme halimizdir. Yaptıklarımızın arkasında durabildiğimiz, sorumluluklarımızı sonuna kadar alabildiğimiz duruş halidir. Bu düşünce yapısında başımıza gelen deneyimin sorumlusu olarak kendimizi görürüz. 

Karşımızdakini suçlayıp değiştirmeye kalkmak yerine kendimizi nasıl değiştireceğimizi, geliştireceğimizi düşünürüz. Bilinçli iken duygularımızın davranış olarak yansıması dengelidir. Tepki vermeyiz, bilerek davranırız. Çevremizi çok iyi gözlemleriz. Hem içimize hem de dışımıza odaklıyızdır. Neye, nasıl ve ne zaman karşılık vereceğimiz anlaşılır. Açık, net ve anlaşılır ifadeler kullanırız. Sözümüzün arkasında dururuz. Özgüvenli davranışımızın ardında güven veren duruşumuz vardır. Sevgi, merhamet, şefkat duygularını kolayca yansıtırız. Sahip olduklarımızı paylaşırız. Veririz, alırız. Vermenin almak olduğunu biliriz. Anda, şimdi ve burada sonsuz, sınırsız potansiyel alan içinde olduğumuzu biliriz. Bilinçli yaşamak, sevinç, coşku, mutluluk duygularının an’da deneyimlenmesidir.

İnsanın bir konuda bilinçlenmesi için bilgi sahibi olması yetmez. O konuda inanç sahibi olması gerekir. Ayrıca bilinçli olmak için insanın dünya görüşü olması, içinde bulunduğumuz çağın sorunlarını bilmesi, sorunların çözümü hakkında fikir sahibi olması ve bu konuda bir şeyler yaparak taşın altına elini koyması gerekir.

Konu biraz uzun, diğer yazımızda devam edelim inşallah.

 

Yorumlar 1
Osman Ezim 26 Ocak 2025 14:18

Gerçekten de doğru bir konuya değinmişsiniz hocam bu çocuklar ne olacak böyle saygı yok büyüklerine dün yolda yürürken arkamdan bana laf atıyorlar hişt yavaş yavaş yürü diye beni dövecek ler elinden gelse saygısızlık yapıyor lar.

Yazarın Diğer Yazıları