İbrahim ŞAHİN

İzzet ve zillet anlayışında yol ayrımı

İbrahim ŞAHİN

DOSTNÂME

“Dost name” deki sözlerin muhatabı öncelikle nefsimdir, sonra da sözü taca atmayanlar…”

 

İZZET VE ZİLLET ANLAYIŞINDA YOL AYRIMI

Günün hayr, Rızkın bereket, vücudun sıhhat ve afiyet üzere olsun inşallah sevgili dostum.

Rabbim Es-Selam ismi ile muamelede bulunsun sana, O’nun selam, rahmet ve bereketi de üzerine ve üzerimize olsun dilerim.

Bu dostnâmemde geçmişte olduğu gibi günümüzde de insanlığın gündeminden hiç düşmeyen izzet ve zillet kavramları ile ilgili duygu ve düşüncelerimden bahsetmek istiyorum sana.

Biliyor musun sevgili dostum; Vasat düzeyden en yüksek noktalara kadar maddi, makam, şöhret, erk ve militarist anlamda güç ve hâkimiyet kimin elinde ise kimi istisnalar olsa da kahır ekseriyette o kendisini izzet sahibi diğerlerini de kendi konumuna göre zillet içerisinde sanmak ve saymak vehmine kapılmaktadır maalesef.

Öyle düşünüyorum ki; Bu vehmin cevabını hayatın tüm alanlarını kuşatacak ve ifadelendirecek bir şekilde, İlâhi vahiy ve peygamberî mesaj ile insanların gündemine sokularak Tevhidi bir bilinç ve teslimiyet ile hayatlarını Müslümanlaştırmayı hedefleyen Kur’an da ve nümûne-i İmtisal resul (as)’ın sünnetinde aramak gerekir. 

Yüce Allah(cc) mükevvenâtı ilgilendiren bütün alanlarda olduğu gibi İzzet ve zillet kavramları üzerinde de durmuş, insanların bu zanlarına cevaplar vermiştir.
İlâhi vahyin öğretisine göre Allah (cc) İzzetin bizâtihi kaynağı, sahibi ve anlamı olduğu, O’nu hiçbir şey ve gücün zillete düşüremeyeceği, hor ve hakir kılamayacağı gibi tüm varlıklara izzeti bahşedecek olanın  da O olduğun vurgulanır. 

Ne kafirlerin inkarı ne müşriklerin şirki ne de Mü’min olduklarını iddia eden kimi insanların duyarsız ve lâkayıt bir hayat yaşıyor olmaları O’nun izzetine, güç ve azametine gölge düşüremez.

Ve sevgili dostum; Zilletin Allah (cc) için kullanılması söz konusu olduğu takdirde ise yalnızca “Hak edenleri zillete düşüreceği, hor ve hakir kılacağı” anlamında bir düşünce söz konusu olabilir yalnızca. 

Bu bağlamda insanın, toplumların, devletlerin gücü ve imkanları he ne olursa olsun Allah(cc) dilediği takdirde dünyanın en süper güçlerini dâhi dize getirir, zelil ve rüsvâ eyleyebilir.

Âmennâ ve Saddagna değil mi sevgili dostum.

Peki, her güç, üstünlük, kuvvet izzet midir, yoksa onları izzete dönüştürecek bir özellik söz konusu mudur?  

Burada altını özenle çizmemiz gereken hakikat inancımız İzzetin yalnızca Allah’a ait olduğu yönündedir.

Peygamberler ve Mü’minler için ise izzet; İman, teslimiyet, cihat, adalet ve merhamet üzere bir hayat ile mümkündür. 

İnsanlar böylesi bir hayat anlayışı içerisindeyken yenilseler, muztazaf duruma düşürülseler, öldürülseler bile zillete düşmüş olmayacakları gibi bilakis izzet sahibi olmaktan bir şey kaybetmeyeceklerdir.

O halde, güç üstünlük ve kuvvetten mahrum olmak ne zaman zillet içerisinde olmak anlamına gelir?

İnsanın Mü’mince bir duruşla hayata tutunduğu durumlarda dünyevi hiçbir imkan ve güce sahip olmasa da hali izzet olduğu gibi, dünyanın tüm varlıklarına ve gücüne sahip ve hükmediyor olsa bile inançsızlık, zülüm ve haksızlıkla hareket ediyorsa zilletin en dibinde zavallı bir mahluk olacaktır Hak katında. 

Denilebilir ki; Düşman güçlü ve galebe çalarak malına, canına, ülkene, namusuna ve hürriyetine kastediyor ve her şeyi tarumar ediyorsa ne olacak? 
İşte izzet ve zilletin ayrışma noktası da burada ortaya çıkmaktadır. Böylesi durumlarda mücadele ederken veya haksızlıkla ve zulmen mağdur edilmek ya da öldürülmek, zillete değil bilakis “Hayat iman ve cihattır” ilkesinin izzetli tahtına oturtur insanı.

Biliyor musun sevgili dostum; İzzetin nişanı iman etmek ve imanın öğrettiği kutlu değerler uğrunda mücadele etmektir, bu uğurda ruhsatı tercih edebilme hakkın olduğu halde azimete sarılıp ölümü göze alabilmek ise izzetin zirvesidir.

İmansızlık ya da iman ettiğini ifade ve iddia ettiği halde bir takım çıkarlar için inanç değerlerini göz ardı etmek veya İlâhi hudutlara teslimiyetten vaz geçmek de insanı zillete düşürecek hallerdir.

Bu bağlamda; Mü’min bir kulun başına gelen kaza, belâ, hastalık, fakirlik, güçsüzlük ve benzeri gibi her şeyde bunları birer imtihan vesilesi sayarak, gücü yettiğince kul olarak kendisine düşen tedbirleri aldıktan sonra Rabbine tevekkül edip sabrı kuşanmak da onu İzzetli bir Mü’min yapacaktır.

Eğer tam tersine bir tutumla bütün bunlar karşısında Rabbine güvensizlik duyar ve kendisini umutsuzluğun kahredici kolları arasına bırakırsa bu durumda da

Allah korusun zillet batağına yuvarlanmaktan kurtulamaz.

Sevgili dostum, kalpleri her an evirip çeviren Rabbimiz kalplerimizi iman ve tevekkül şuuruna inkılâb ettirsin ve bizleri İmanın izzetini doyasıya hissederek yaşayan bahtiyar kullarından eylesin inşallah.

Ecel aldığı “Gel!” çağrısı ile kapımızı çalmadan önce dost ve kardeşler olarak birbirimizin kıymetini bilenlerden olmak dilerim.

Selam, muhabbet ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları