18-) NEFİSLERİN TUĞYANI
“Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?' (Furkan:43)
Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?' (Casiye:23)
Ey ibrahim!
Söyler misin senin İlâhın kim; Allah’mı, nefsin mi, hevâ ve hevesin mi?
Ağır oldu değil mi?
Ama Allah soruyor.
Her ayete öncelikle kendini muhatap kabul edip gönül rahatlığı içerisinde cevaplar verememek, topu taca atmak marifet mi sence?
Görüyorum ki bocalıyorsun bu sorular karşısında,
Kendini temize çıkarabilmek için çırpınırken nefsinle birlikte mazeretler arıyorsun arkasına sığınacak.
Ama heyhat; Vicdan unutmayan bir münker nekir gibidir başında, sakın onu sakın susturma!
Ey İbrahim!
Bilmez misinki nefis kötülüğü emredicidir.
Nasıl da arzuluyor görmüyor musun ilahlık postuna oturmayı!
Nasıl da el ele, iş birliği içinde hevâ ve hevesinle
Görmüyor musun ey İbrahim;
Kalbini, kulağını mühürletmek, gözüne perdeler çektirmek, tuğyanın zelil eden pençelerine teslim etmek hevesinde olduklarını!.
Ey İbrahim!
Rabbin buyuruyor ki;
“Artık kim hiçbir sınır tanımadan tuğyan ile azgınlaşmış, dünya hayatını âhirete tercih etmişse, işte o kızgın alevli cehennem, onun varacağı yerin tâ kendisidir!
Kim de, bir gün Rabbinin huzuruna çıkıp hesap vereceği korkusuyla yaşamış ve nefsini kötü arzulara uymaktan dizginlemişse, işte cennet, onun varacağı yerin tâ kendisidir. ' (Nâziat: 37-41)
Ey İbrahim!
Varacağın yer neresi olsun istersin?
Kızgın alevli cehennem mi, yoksa kurtuluş ve nimetler yurdu cennet mi?
Bu sorular diriltsin, ruhlarda ki imanı
Boğsun nefislerdeki hakka karşı tuğyanı
Bakın geldi geçiyor uyanmanın zamanı
Hevâ, hevese değil, yalnızca Hakka uyun
Nefse uymak felaket “Fe Eyne Tezhebûn?!...”
19-) DİNİ OYUN VE EĞLENCE EDİNMEK/HAFİFE ALMAK
“Dinlerini bir oyun ve eğlence edinen, kendilerini dünya hayatı aldatmış o kimseleri kendi hallerine bırak. İnsanlara Kur’an ile şunu hatırlat: Herkes kendi yaptığı günahlar yüzünden hesaba çekilecek. O zaman insanın Allah’tan başka ne bir yardımcısı ne de bir şefaatçisi olacak. Azaptan kurtulmak için her şeyini fidye olarak vermek istese bile yine de kabul edilmeyecek. İşte onlar işledikleri günahlar yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkârlarından dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır.' (Enam:70)
“(Ey Rabbim) İnsanların dirilecekleri (ve huzuruna gelip hesap verecekleri) gün, beni utandırma. O gün ne mal fayda verir, ne evlât. Ancak Allah'a temiz bir kalp ile gelenler başka” (Şûara, 78-89.)
“Ey insanlar, Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası namına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allah'ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah'ın affına güvendirerek sizi yanıltmasın.” (Lokman:33)
Dikkat ediyor musun Ey İbrahim; Nasıl da tuzaklarla dolu etrafın!
Hayat, üzeri nilüfer kaplı bataklara, baldıran karışmış bala benziyor.
Oyun ve eğlence çığırtkanlığının ayyuka çıktığı panayıra benziyor hayat.
Ama yalnız bırakılmadın bu keşmekeş içerisinde.
Ve merhametin sonsuz membaı Rabbin seni yalnız bırakmadı orta yerde.
Tuzaklara karşı zayıf olsan da andaçsız ve yardımcısız değilsin unutma.
O’nun sesine kulak ver ve
Ve sakın dünya hayatının efsunkâr cazibelerine kapılarak İki cihan saadeti vesilesi olan dinini oyun ve eğlence olarak görenlerden olma.
Dikkat ediyor musun nefsinin fısıltılarına ey İbrahim;
“Dünyaya bir daha mı geleceksin?
Gençlik elden gitmeden her şeyin tadına bak,
Nasıl olsa yaşlanınca ibadet edersin.
Rabbin her şeyi affedicidir bilmez misin, seni affeder endişe etme.
Zekattır, infaktır deyip de malını çarçur etme,
Seninle mi kazandılar fakir fukara, eğer Allah dilese vermez miydi onlara?
Düşkünlermiş, zayıflarmış, mazlumlarmış! Şu dert edindiğin şeylere bak?
Sen mi düzelteceksin çivisi çıkmış dünyayı?
Gününü gün etmeye, ânı yaşamaya bak ömür sona ermeden!…”
Allahu ekber! Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh!
Nefsinin her fırsatta fısıldadığı vesveselere kapılarak, herkesin kendi yaptığı günahlar yüzünden hesaba çekileceği ve Allahtan başka yardımcının olmayacağı o günü unutanlardan olma ey İbrahim!
O gün ki; azabın dehşeti karşısında insan dünyada değerli ve sevgili bildiği her ne varsa vaz geçmeyi, fidye olarak vermeyı isteyecek ama kabul edilmeyecek hiç biri de.
Düşünsene ey İbrahim;
Bir yanda dünyevi tüm ihtiyaçlarını karşılamak için kendini paraladığın ama Allaha kulluk anlamında ihmalkar bir şekilde ilgisiz bıraktığın eşin, evlatların, anan, baban ve diğer dostların
Diğer yanda cehennemin homurtusu?!
Hepsinden vaz geçiyorsun ama heyhat; Onlar da senden davacılar,
kan damarla, et tırnakla düşman olmuş ve
Kaynar sudan bir içecek, can yakıcı bin bir çeşit azap oluyor nasibin!
Hasbünallah, hasbünallah, hasbünallahu ve niğmel vekil…
Tüketme şuursuzca ömür sermayesini
Bilinmez ölüm nerde ve nasıl bulur kimi
İnsan bir kez ecelle karşılaşıverdi mi
Son pişmanlık fayda vermez bunu bilene sorun
Ve sorun kendinize “Fe Eyne Tezhebûn?!...”
20-) TEVBE VE İSTİĞFAR
'De ki: Allah şöyle buyuruyor: “Ey nefislerine uyup da sınırlarımı aşan kullarım! Allah'ın rahmetinden umudunuzu kesmeyin, Allah bütün günahlarınızı bağışlar, şüphesiz O, çok bağışlayan, çok acıyandır.” (Zümer:53)
“Onlar çirkin bir iş yaptıkları veya günah işleyerek kendi öz canlarına zulmettikleri zaman, hemen Allah’ı hatırlayarak O’ndan günahlarının affını isterler. Zâten, günahları Allah’tan başka kim affedebilir ki? Hem onlar, işledikleri günah ve hatalarda bile bile ısrar da etmezler.” (Âl-i İmran:135)
“Ey kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tevbe edin ki üzerinize bol bol yağmur göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Sakın siz, günah işlemekte ısrar ederek dâvetimden yüz çevirmeyin!” (Hûd:52)
“Rabbinizden günahlarınızı bağışlamasını isteyin, sonra da bütün kalbinizle O’na yönelin. Hiç şüphesiz Rabbim çok merhamet eden, çok seven ve sevilendir.” (Hûd:90)
Ey İbrahim!
Söyler misin taşkınlıklarınla aran nasıl?
Hâlâ onların bir günah olmadığını mı düşünüyorsun?
Hâlâ, gerçekleri söylüyorum diye hafife mi alıyorsun gıybeti?
Eğer gerçeği söylememiş olsaydın iftiracı olacağını bilmiyor musun hâlâ?!
Ya dedi kodu yaparken arkasına sığındığın yârenlik mâzeretin?
Ya için için rahatsız olduğun Allah’ın nimetlerini başkalarının üzerinde ve elinde görmekten rahatsız oluşun, kıskançlık ve haset duygun?
Ya insanların davranışları hakkında sui zannın, niyet okuyuşun?
Ya insanların gizli yanlarını merek ederek tecessüs peşinde koşuşun?
Ya yanında bir Müslüman kardeşinin arkasından atılırken susuşsun?
Ya namazlarına gereksiz bir yükmüş gibi üşene üşene kalkışın?
Ya zekat, infak, karz-ı hasen ve benzeri ibadetlerde kör ve şaşı oluşun?
Ya zulüm, haksızlık, tuğyan karşısında duyarsız ve ilgisiz duruşun?
Saymakla bitmeyen bir günah deryasında alabora olmakla karşı karşıya olduğunun farkında değil misin ey İbrahim?
Ya bütün bunları normal ve sıradan bir halmiş gibi kabullenişine, tevbe ve istiğfar kapısına ihtiyaç duymayışına ne demeli?
Ey İbrahim unutma ki unutulmamaktasın,
Unutma ki Ey İbrahim; Rabbin her halini, görmekte, duymakta ve bilmektedir ve her ânın, her hâlin an be an kayıt altına girmektedir.
Ve unutma ki; Zerre miktarı hayır da şer de zayi edilmeyecek, hesap gününde önüne konacaktır.
Ve unutma ki ey İbrahim; Engin merhamet sahibi Rabbin tarafından
“Size azap gelip çatmadan önce Rabbinize dönün, O'na teslim olun, sonra size yardım edilmez.” (Zümer:54)
“Kim bir kötülük yapar veya nefsine zulmeder de sonra Allah’tan bağışlanma dilerse, şüphesiz Allah’ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici olarak bulur.” diye uyarılmak, muştulanmaktasın.' (Nisa:110)
Rabbini bil ki ey can kendini de bilesin
Sen mağfiret iste ki O’da affı dilesin
Cümle kusurlarını istiğfarla silesin
Azabunnâr olmasın istiyor isen sonun
Sığın yüce Rabbine “Fe Eyne Tezhebûn?!...”
Ey İbrahim!
Ey tevbe ve istiğfarı çok az hatırlayan insan!
Hatırladıkça da çoğunlukla anlamını dahi bilmediği bir takım söz kalıplarını ezberden dilinin ucuyla öylesine söyleyerek geçiştiren cân!
Yüreğini ellerine alarak ve koyarak başını eşiğine af ve gufrân sahibinin,
Âciz ve günahkâr oluşunu bütün hücrelerinle hissederek O’nu idrâk et.
Ve De ki;
“Allahım! Sen benim Rabbimsin.
İbadete lâyık senden başka İlah yoktur.
Beni sen yarattın.
Ben senin kulunum.
Ezelde sana verdiğim sözümde ve vaadimde hâlâ gücüm yettiğince durmak istemekteyim.
İşlediğim kusurların şerrinden sana sığınırım.
Bana lutfettiğin nimetleri yüce huzurunda minnetle anar,
günahımı itiraf ederim.
"Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet" Şüphesiz sen çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.
Beni affet; Şüphe yok ki günahları senden başka affedecek yoktur.”
"Allahım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni de bağışla…!