15-) TOPLUMSAL SORUMLULUKLARIMIZ
“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurat:6)
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurat:11)
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat:12)
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah, onları ancak gözlerin dehşetle bakakalacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim:42)
“Ey Rabbimiz! Hesap gününde, beni anamı, babamı ve bütün Mü’minlerin affeyle” (İbrahim:41)
Ey İbrahim!
Ben iyi bir Müslümanım, ben takva sahibiyim, ben hesap gününden umutluyum diye inanmak güzel bir şeydir hiç şüphesiz.
Ancak hesaba çekilmeden önce insanın kendisini hesaba çekmesi de sâlim bir aklın gereğidir ey İbrahim.
İşte ölçü, işte mizan, çek bakalım kendini hesaba gerçek midir iddian.
Söyle bakalım ey İbrahim;
Bir kardeşin ya da herhangi bir kimse veya toplum hakkında bir haber duyduğunda, özellikle de olumsuz haberlerde tavrın ne oluyor? Hemen kabullenip yargıçlığa mı soyunuyorsun, yoksa vebalinden ve fitnesinden endişe ederek susuyor ya da duyarlılığından dolayı araştırıyor musun?
Söyle bakalım ey İbrahim;
Mal, makam, şöhret, gurup, cemaat, takva ve sair sebeplerle birilerini küçümsediğin, dışladığın, itibarsızlaştırmaya çalıştığın oluyor mu?
Ya incitici lakaplarla, yakıştırmalarla andığın oluyor mu birilerini?
Eğer böyle yapıyorsan bunun bir fasıklık olduğunun farkında mısın?
Yo yo ey İbrahim, öyle hemen karar verme;
Vicdanını da şahit tutarak iç sesini bir dinle bakalım.
Kimi zaman farkında dahi olmadan biriktirdiğin sır ambarlarının kapısını bir aralayıver şöyle…
Ürperdin değil mi İbrahim?!..
Unutma ki samimi bir tevbe, devadır derde…
Ey İbrahim!
Birileri ve bir şeyler hakkında gerçek bilgiye ulaşmak zahmetli iş değil mi?
En kolayı zannetmek, zannı galibin ne ise ona göre hüküm vermek.
Ya gerçek değilse, ya o şey senin zannettiğin gibi değilse İbrahim?!
Ha, bir de birilerinin kusurlarını ve mahrem hallerini araştırmak onları onunla vurmak var. Nasıl da haz veriyor insana değil mi?
Hele ki biraz da bozuksan ona karşı, yay gitsin avazın çıktığı kadar. Gıybetmiş, dedikodu imiş aldırma!
“Ama o da yapmış be kardeşim” mi diyorsun.
El insaf be İbrahim!
Eğer yapmamış olduğu şeyler olsaydı iftira etmiş olurdun zaten.
Ey İbrahim! Bir de şöyle düşün istersen; Ya senin yaptıkların, ya Allah’ın merhametiyle El-Settâr ismi şerifiyle setrettiği, örtüğü şeyler?
Onları açığa çıkarsın, insanlar içinde yaysın ister miydin?!
Nasıl da telaşlandın öyle ey İbrahim?!
Yalan doğru fark etmez, duyduğunu yay gitsin
Gıyabında müminin günahını say gitsin
Tuttun mu sır libası’n üzerinden soy gitsin
Nasıl bir Müslümansın yok mu Allah’tan korkun
Bu savruluş nereye “Fe Eyne Tezhebûn?!...”
16-) İYİLİĞİ EMR VE KÖTÜLÜKTEN NEHY GÖREVİ
“Sizin içinizden (insanları) hayra çağıran, iyiliği emreden, kötülükten alıkoyan bir topluluk olsun. Bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.' (Âl-i İmran:104)
“Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz…” (Âl-i İmran:110)
“Allah’a ve Ahiret Günü'ne iman ederler, iyiliği emredip, kötülükten alıkoyar ve hayırlarda yarışırlar. Bunlar, salih olanlardandır.” (Âl-i İmran:114)
“Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûl’üne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir.” (Tevbe:71)
“Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (Allah yolunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın sınırlarını koruyanlar..” Müminleri müjdele! (Tevbe:112)
“Yavrucuğum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten alıkoy ve başına gelene sabret. Şüphesiz ki bunlar, azmedilmesi gereken işlerdendir.” (Lokmân:17)
“Allah’ı anmadan, Peygambere salavat getirmeden toplanıp dağılmak, leşin başından dağılmak gibidir.” (Hadis-i Şerif)
Ey İbrahim!
İnsanları hayra çağırmak ve kötülüklerden sakındırmak senin için bir anlam ifade ediyor mu?
Ya da hayır işlerde yarışmak?
Veya zekat, infak gibi kavramlar hiç geliyor mu gündemine?
Yoksa sende “Allah’ın dileseydi verebileceği insanlara ben mi verecekmişim diyenlerden misin?
Ben merkezli bir hayat nasılda tatlı geliyor insana değil mi?
Nemelazımcılık, umarsızlık nasıl da dingin bir liman gibi kuşatıyor çepeçevre değil mi İbrahim?
Ya namazla aran nasıl?
Üşene üşene mi kalkıyorsun namaza ya da bir an evvel başından salarcasına mı yerine getiriyorsun Rabbinle olan buluşma anlarını?
Ya evlatların?
Onların namaz kılıp kılmamaları seni hiç ilgilendiriyor mu yoksa teklif etmekten bile çekinir hale mi geldin göreceğin tavırlardan endişelenerek?
Nefsini ve neslini kendi ellerinle cehennem yakıtı haline getirmekten hiç endişe ettiğin oluyor mu sahi?
Ey ibrahim! Unutma ki ne ecel unutur insanı ne de biriktirdiği masivalar.
İyiliğe anahtar ve kötülüğü kilit
Olarak şu âlemde güzellikleri dirilt
Eğer sükût edersen bilesin ki bir ifrit
Olup şer batağında kaybolup gider yolun
Eğer ürpermiyorsan “Fe Eyne Tezhebûn?!...”
17-) ZULME KARŞI DUYARSIZLIK
“Sakın, zalimlerin yaptıklarından Allah’ı habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.'' (İbrahim Suresi 42)
“Bir kötülüğe şahit olan, gücü yettiği takdirde onu eli ile düzeltsin. Buna gücü yetmezse dili ile düzeltsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile o kötülüğe karşı buğz etsin. Kaldı ki bu durum da imanın en alt derecesidir.” (Hadis-i Şerif)
Ey İbrahim!
Zulüm denince neden hep başkalarının yaptığı haksızlıklar düşüyor aklına, ya sen, sende zalimlerden isen?! Nefsine karşı yaptığın zulümkârlık,
Eşine ve çocuklarına gereken ilgi ve sevgiyi göstermeyerek onları cehennem yâranı haline getirmiş olman zulüm değil de nedir ey İbrahim?
Ya bütün dünyayı bir muztazaf arenası getiren zalimlere karşı içinde neler büyüyor dersin; korku, nemelazımcılık, çıkarcılık,
İ’lâ-yi Kelimetullah için canlarını can pazarına süren yiğit canlar
Yavruları kollarının arasından koparılarak parçalanan analar
Babaları karşısında kurşuna dizilen yavrular,
Kocasının gözleri önünde namusu yağmalanan kadınlar
Bütün bunlar karşısında nedir hissettiğin;
Sadece dişlerini sıkıp küfretmek mi?
Ya da kalbinle buğz etmek mi?
Mükellef sofralarında lokmaların boğazına dizildiği de oluyor mu zaman zaman da olsa?!...
Ya gecenin orta yerinde uykularının bölündüğü?
Bunların hiç birisi olmuyorsa Ey İbrahim
Ve umarsız ve duyarsız bir şekilde
bir film sahnesi izliyorcasına seyrediyorsan olup bitenleri?
Son pişmanlığın fayda vermediği gün gelmeden sorgula istersen kendini.
Her tataf bir kan gölü Müslüman katledilirken
İlahi nizam için mücadele verirken
Sen burada huzuru, konforu düşünürken
Nasıl cennet umarsın, yok mu hesaptan korkun
Sor nefsine durmadan “Fe Eyne Tezhebûn?!...”