İbrahim ŞAHİN

Fe eyne tezhebûn - 3

İbrahim ŞAHİN

8-) RIZIK KONUSU
Ey İbrahim! Rabbin buyuruyor ki;
"Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçsınız, Allah ise hiç kimseye muhtaç değildir, övülendir.'   (Fatır:15)

 "De ki: O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samed'dir. (Her şey O'na muhtaçtır, o, hiçbir şeye muhtaç değildir.)..."     (İhlas:1-2)

"Sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra hayatınızı sona erdirecek ve nihayet size tekrar can verecek olan, Allah’tır...."            (Rum:40)

"Muhakkak ki Allah, evet O, bütün rızıkları veren, sonsuz kudret ve sarsılmaz kuvvet sahibi olandır...."                        (Zariyat:58)

''Âmennâ ve saddagnâ” dediğini duyar gibi oluyorum ey İbrahim. Ne güzel. Ama gerçek ten öyle misin?

Bir düşünsene; Hayata tutunurken fani vesilelere olan umudun Rabbine olan tevekkülünün önüne geçiyor mu, geçmiyor mu?

Onların her şeyi yapabilecekleri beklentisine girerek adetâ Allah’ı, O’nun zenginlik, kudret ve müstağniliğini unuttuğun oluyor mu, olmuyor mu?...

Ya rızkına vesile olanları rızkına kefilmiş gibi gördüğün? 

Kurtul rızık endişelerinden ey İbrahim!

Çünkü, O’ndan müstağni olarak umut ve güven bağladığın herkez ve her şey sürpriz bir şekilde endâd edindiğin şeyler olarak çıkabilir hesap gününde karşına Allah korusun…!

Kainatta her bir şey O’na muhtaç dururken
O tüm mahlûkatın ihtiyacını verirken
Mükevvenât durmadan O’na doğru yürürken
Ey eşref-i mahlûkat, durun bir lahza durun
Sorun birbirinize “Fe Eyne Tezhebûn?!...”

9-) ÇETİN İMTİHANLARIMIZ

Ey İbrahim!
“Nefsânî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşe, soylu atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere düşkünlük insanlara çekici kılınmıştır. İşte bunlar dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.”         (Âl-i İmran:14)

Ne de çok tuzakların var değil mi İbrahim; 
Her biri birer rızık, nimet, Hak katından lütuflar olmalarına rağmen nasıl da imtihan olup çıkıveriyorlar karşına değil mi?

Bir tebessümü, tatlı dili ile kanını  kaynatan kadının,
Cıvıl cıvıl etrafında dolaşarak yüreğini ve yuvanı ısıtan yavruların, 
El emeğim, alın terim, becerim, marifetim diyerek gerçek sahibini unuttuğun, biriktirdiğin malların,

Şan, şöhret, saygınlık ve benzeri her biri kendi başına baş döndürücü girdapların! 
Öyle efsunkâr, öyle çekiciler ki değil mi! 

Farkına dahi varamadığın bir şekilde nasıl da unutturuveriyorlar; sonunda varılacak en güzel yerin, huzur ve mutluluğun zirvesi olan makam ve mekanın Allahın katında olduğunu!...

Meyil ve ülfet için Mevla eşler yaratmış
Yuvaları mutluluk sayhasıyla çınlatmış
Sayısız rızıklarla hayatını donatmış
Şükürsüzlük revâmı vicdanınıza sorun
Suskunluk çâre değil “Fe Eyne Tezhebûn?!...”

 

10-) NEFSİNİ HESABA ÇEKME BİLİNCİ

Ey İbrahim! Şu hitaba kulak verir misin bir;
 “…O karada ve denizde olan-biten her şeyi bilir; hiçbir yaprak düşmez ki O bunu bilmesin; yerin derinliklerinde bir tek tohum, yaş-kuru hiçbir şey yoktur ki O’nun apaçık yasasına dâhil olmasın.”                 (En’âm 6:59)

“…Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.”                                 (Hadid: 4)

 “Şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir.” (A'râf:200)

“Kim dünya sevabını istiyorsa, şüphesiz ki dünyanın da ahiretin de sevabı Allah’ın yanındadır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir.”     (4/Nisâ 134)

'Ayrıca yanında onu gözetleyip duran ve ağzından çıkan her bir sözü anında kaydeden bir melek vardır.'    (Kaf / 18. Ayet)

 “Sonra o gün size verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz.”    (Tekasür:8)

Her an gözetlenmek nasıl bir duygudur ey İbrahim.

En gizli sandığın yerlerde konuştuğun şeylerin duyulduğu, 
Karanlıklar içinde, yerlerin derinliklerinde, bodrumlarda vs. görülmez sandığın yerlerde yaptığın iş ve hareketlerin görüldüğünü hissetmek nasıl bir duygu? 

Bir duygu, düşünce, hayal vb. kalbinden geçirdiğin şeylerin bilindiği duygusu nasıl bir duygu söyler misin?!...

Peki, ey İbrahim hal ve tavırların, iş ve amellerin, ilişki ve davranışların bu bilgi, bilinç ve hassasiyet içinde mi gerçekleşiyor?

Namaz vakti geçerken umursamadığında,
Birisinin arkasından dedi kodu/gıybet ettiğinde,
Rızkını ararken helal haram gözetmediğinde,
Kendini başkalarından üstün ya da hayırlı hissettiğinde,
İhtiyaç sahibi olduğunu bildiğin birisiyle ilgili umarsız davrandığında vs.

Söyler misin; Bilindiğin, görüldüğün, duyulduğun ve her birinin bir gün hesabının sorulacağının hissiyatıyla mı hareket ediyorsun gerçekten?

Al önüne hayatı sorgula kare kare
Yüzü ak gidilmeli gidilecek son yere
Budur azap ateşini söndürmeye tek çare
Bu söz ışık osunda şu gidişi durdurun
Ve sorun usanmadan “Fe Eyne Tezhebûn?!...”


11-) GÜZEL AHLAK SAHİBİ OLMAK
“…Yemin edip duran, aşağılık, daima kusur arayıp kınayan, durmadan söz taşıyan, iyiliği hep engelleyen, saldırgan, günaha dadanmış, kaba saba; bütün bunların ötesinde bir de soysuz olan kimseye mal ve oğulları vardır diye, sakın boyun eğme.” (Kalem:4-9)

“Allah’a karşı ittika sahibi olan kimseler, öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.”  (Âl-i İmrân:134)

Vahiy ile terbiye ettiği, Nümûne-i İmtisal olan habibine
“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”
(Kalem:4)

O, göklerin öğrencisi ve yerlerin öğretmeni olan can ise
“Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Hadis-i şerif)

Onun en yakınındaki, ayrı bedenlerde yaşasalarda tek yürekmiş gibi nefes alan eşi, can yoldaşı olan Hz. Aişe annemiz, can yoldaşının ahlakını soran kişilere “Onun ahlakı Kur’an’dı” (Hadis-i Şerif) deyivermiş gönül rahatlığı içerisinde… 

Ya senin İbrahim, ya senin eşin de 
Onun ahlakı Kur’andı  diyebilecek mi ahlakın sorulduğunda kendisine?!

Ey İbrahim!

Ahlak edinmen gereken Kur’an da Allahtan ittika eden kullar için 
“ Onlar öfkelerini yutarlar ve insanları affederler” buyruluyor.

Yutabiliyor musun öfkeni Ey İbrahim, affedebiliyor musun sana karşı yapılan hata ya da kusurları? Hele de kendini güçlü ve muktedir hissettiğin, intikam almaya ya da haddini bildirmeye gücün yettiği zamanlarda? 

yemin edip durmak, 
daima kusur arayıp kınamak,
durmadan söz taşımak, dedi kodu yapmak,
iyilik ve hayırlı işlere zaman ayırmamak, 
münkere dadanmış olup ele geçen her fırsatta günah işlemek,
saldırgan, kaba saba, hatır gönül bilmez olmak
yalan söylemek,
haksız yere bir başkasının değerlerine göz koymak, 
ve benzeri kötü ahlaklar, huylar da kınanıyor, 
her fırsatta. “Peygamberim, yegane önderim, kılavuzum, nümûne-i imtisalim” dediğin o zâtın ahlakının kaynağı olan Kur’anda.

Söyler misin Ey İbrahim; Bu kınanmış huylarla aran nasıl?
Ya da şöyle sorayım sana; 
Kaç tanesinin sende olmadığını söyleyebilirsin gönül hoşluğu içerisinde?

Ahlaksızlık sanattır, haksızlıksa beceri
Kimin cebinde bilmem hangi hırsızın eli
İşimiz yalan dolan gündüzlü ve geceli
Unutma bu gidişle iyi görünmez sonun
İyi düşün ey insan “Fe Eyne Tezhebûn?!...”

 

Yazarın Diğer Yazıları