DOSTNÂME
“Dost name” deki sözlerin muhatabı öncelikle nefsimdir, sonra da sözü taca atmayanlar…”
DÜŞÜNCE VE YORUM PAYLAŞIMI AHLAKI
Selam ile sorumlu ve muhatap kılınmak, bunun insanlık ikliminde dalga dalga yayılmasına vesile olmak ne büyük bir itibardır insan için değil mi sevgili dostum.
İnsanların birbirleri hakkında, zerreden kurreye her şey kudret elinde olan, eşi, benzeri, ortağı bulunmayan bir yüce kudretin merhamet ve muhabbetinin üzerlerine olmasını istemesi ne muhteşem bir dikkate alma, önemseme ve değer verme şeklidir değil mi dostum.
O halde, yegâne yüce kudret olan Allah(cc)’ın selam, rahmet, merhamet, muhabbet ve her türlü nimetleri üzerine, sevdiklerinin ve sevenlerinin üzerine olsun dilerim.
Sevgili dostum, öyle inanıyorum ki; Allah ile ruhsal ve duygusal bağlamda ilişkiler kurmaya çalışmak, buna inanmak ve inançları çerçevesinde hayatına estetik dokunuşlar yaparak bununla mutlu ve mutmain olmaya çalışmak hem fıtri bir gereksinimdir hem de her insanın öncelikli ve tartışılamaz hakkıdır.
Bu itibarla; doğru bir inanış ve hayat tarzına sahip olabilmek için düşünmek, akletmek, meraklı ve mütefekkir bir ruha sahip olmak ve benzeri gayretler çok önemlidir. Ve bunlar öncelikli olarak insanın kendi hayatına bir anlam ya da değer katmak veya var olan anlamları keşfetmek, etrafında olup bitenlerle ilgili olmak bağlamında çok değerlidir.
Pek tabidir ki sevgili dostum; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” kıstası gereğince, düşünen, akleden, dert edinen insanlarla, düşünmeyen ve haz merkezli bir hayatın hamalı olanların hayata ve insanlığa dair söyleyecekleri sözün ve görüşün değeri bir olamaz.
Belli bir usul disiplini içerisinde okuyan, araştıran, düşünen, emek veren insanların ortaya koyacakları birikimlerle, ülkesinde ve dünyada gelişen her şeye karşı umarsız veya her şeyi yüzeysel, sığ bir bakışla değerlendirenlerin insanlık için kıymeti aynı kefeye konulamaz.
Fıtratındaki insani dengeleri tersyüz edilmekten korumuş olan insanlar elde ettikleri ve değerli buldukları, kendilerince güzel ve faydalı kabul ettikleri değerleri başkalarıyla paylaşmaktan, onların da bu hakikatleri benimseyerek takdir ederek, yaşamlarında dikkate almalarından büyük mutluluk duyarlar. Çünkü bu bir paylaşım ahlakıdır.
Öyle düşünüyorum ki sevgili dostum; Din düşüncesi, inancı ve ibadetler bağlamında her insanın öncelikli olarak dinin muteber kaynakları üzerinde özverili ve istikrarlı bir şekilde araştırmak ve çalışmalar yapmak, düşünceler ortaya koymak, bunları insanlarla paylaşmak gibi hem sorumluluğu hem de hakkı vardır.
Usulüne uygun bir şekilde emek verilen ve buradan yola çıkılarak beyan edilen fıkhetme girişimleri yüzeysel bir biçimde ayet ve hadis okumalarıyla ortaya konulan görüş ve yorumlara nazaran daha muteber kabul edilebilirler.
Ancak burada bir ahlakın göz ardı edilmemesi kulluk, dostluk, kardeşlik ve hakkaniyet bilinci bakımından büyük önem arz etmektedir.
Bu bağlamda; Araştırma, düşünce ve yorum sahipleri kendi birikimlerinin doğruluğu hakkında itminan sahibi olsalar bile, başkalarının ortaya koyduğu çıkarımların da doğru olabilmesinin söz konusu olduğu ihtimalini hiçbir zaman göz ardı etmemelidirler çünkü her şeyin hakikatini bilen yalnızca Allah’tır.
Öyle inanıyorum ki sevgili dostum; Beşeri ilişkiler ve sosyal hayat bağlamında iman, ibadet, siyaset, ekonomi vs. hayatın içindeki tüm alanlarda ortaya konulan düşence, tefekkür, yorum ve benzeri hiç kimsenin önerisi, sunumu, beyanı mutlak doğrular anlamında dayatılmamalıdır.
Hiç kimsenin kendi düşünce ve yorumlarını mutlaklaştırarak bunun dinin bizzat kendisi imiş ya da Mevla’nın muradı kesin bunlarmış gibi davranarak onun üzerinden başkalarının yorum ve düşüncelerini hizaya sokmaya, bunları insanlara dayatarak onları zapturapt altına almaya kalkışma hakkı yoktur.
Hele hele kendisine itibar etmeyenleri ucu tekfire kadar uzanan illetli bir davranış ile mahkûm etmeye kalkışmamalıdır.
Böylesi bir durum ruhsal bir hastalık olduğu gibi, bile isteye olmasa bile nefsini ilahlaştırmaya kalkışmak gibi bir tehlikeyi de beraberinde getirebilir.
Sözün özü bağlamında düşüncem o dur ki sevgili dostum; Peygamber (As) ların vahiy ve kulluk kılavuzluğu dışında insanlar tarafından yapılan her türlü araştırma, keşif, buluş, düşünce, yorum ve benzeri kazanımlar birer zanni değer olmaktan öte geçemez ve Allah’ın muradının kesinlikle bunlar olduğu hiç kimse tarafından iddia edilemez.
Herkes kendi fıkhi, fikrî, düşünsel ve benzeri kazanımlarını her türlü meşru iletişim yollarını kullanarak insanlarla paylaşma, dileyenler ile haklılığı bağlamında delillendirme, müzakere ve istişare etme, tartışma vs. gibi yolları muhataplarını itibarsızlaştırma anlamına gelecek her türlü taşkınlıktan kaçınarak kullanmak suretiyle mücadele etme hakkına sahiptir.
Birbirimiz ya da üçüncü şahıs ve toplumlarla olan bilgi ve görüş alışverişlerimizde bu ilişki estetiklerini göz önünde bulundurmak hem insanı hem de sözü değerli kılmak anlamında önem arz etmektedir diye düşünüyorum vesselam…
Selam, Muhabbet ve Duâ ile…