"İyilik yaparken karşılık beklemek, ruhun özgürlüğünü sınırlar. Gerçek erdem, hiçbir menfaat gözetmeden verilen emekle ortaya çıkar. Karşılık beklemeyen bir kalp, daha huzurlu ve daha güçlüdür. Hayatta en büyük kazanım, içsel doyumu keşfetmektir. Çünkü beklentisiz iyilik, insanı gerçek mutluluğa götürür."
Acaba Kaç Kişiye Cennet Olabildik?
Geçen gün sosyal medyada Senai Demirci’nin bir paylaşımına denk geldim. O kadar sade, o kadar içten bir cümleydi ki, durup düşünmeden edemedim. O an, bu soruyu kendime sormaya ve bu yazıyı kaleme almaya karar verdim: "Siz kaç kişiye cennet oldunuz?" diye sormuştu. Önce kendime sordum, sonra da size sormak istedim.
İyilikten Kuvvet Doğar
Bu paylaşımı gördüğüm tarih, 13-20 Mart İyilik Haftası’na denk geldi. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ilan edilen bu hafta, iyiliğin gücünü hatırlatmak ve topluma yaymak için bir fırsat sunuyor. Biz de bu ruhu yaşatmak adına Facebook’ta "İyilikten Kuvvet Doğar" adlı bir grup kurduk. Orada iyilik hikâyelerini paylaşıyor, birbirimize ilham oluyor ve iyiliğin dalga dalga yayılmasını hedefliyoruz. Çünkü inanıyoruz ki iyilik paylaştıkça artar, kuvvetlenir.
Kelebek Etkisi
Grup üyelerimizin sıkça paylaştığı bir şey var ki beni özellikle etkiliyor: Hayvanların birbirine iyiliği. Normal şartlarda düşman sandığımız yunus balığı ile köpek, kedi ile köpek, hatta kedi ile fare bile zor anlarda birbirine yardım ediyor, birlikte oyun oynuyor. Hem doğa hem de fıtrat bize iyiliğin sınır tanımadığını gösteriyor. Bu sınır tanımazlık, Filistin’de, Gazze’de haksızca zulme uğrayan insanlar için tepki veren dünya genelindeki öğrencilerde, akademisyenlerde, siyasetçilerde de kendini gösteriyor. Vicdan sahibi insan, her fırsatta bu yönünü ortaya koyuyor.
Küçük Dokunuşlarla Cennet Olabilmek
Hayat çoğu zaman bize bir ayna tutar. Koşuşturmacalar, telaşlar, bitmeyen işler arasında kendimize şu soruyu sormayı unuturuz: "Ben bugün kaç kişinin yüzünü güldürdüm?" Ya da daha derine inelim: "Kaç kişinin hayatını bir an olsun cennete çevirdim?" Cennet dediğim, illa ki büyük jestler ya da kahramanlıklar değil. Bazen bir tebessüm, güzel bir söz, bir yardım eli ya da sadece dinleyen bir kulak bile bir başkasının karanlık gününde ışık olabilir.
Bu konuda Tunç Kılınç’tan bahsetmezsek olmaz. Faili Meçhul Kıyak Hareketi’nin kurucusu, Fikir Atölyesi blog’unda faydalı paylaşımlarda bulunan ve Sıfır kitabının yazarı Tunç Kılınç, iyiliği gizlice yayma fikrini bir zincire dönüştürmüş. Bir blog sayfasında okuduğum bir yazıda şöyle diyordu:
"Bir gün, Teşvikiye’de minicik bir kafede kahve içtim ve hesabı istediğimde garson, 'Hesabınız ödendi!' dedi. Bana bir kart uzattı, üzerinde 'Faili Meçhul Kıyak' yazıyordu. Şaşırdım, 'Bu ne ya!' dedim. Garson mahcup bir şekilde, 'Ben de tam bilmiyorum, sizden önce biri buradaydı. ‘Benden sonra kahve içecek kişinin hesabını ödemek istiyorum’ dedi, ödedi, bu kartı bıraktı ve gitti. O da sizi tanımıyor,' diye anlattı. Elimde o kartla kalakaldım." Siz de bu kartı, http://www.fikiratolyesi.com/faili-mechul-kiyak/ adresinden indirip hemen iz bırakmaya başlayabilirsiniz.
Ne kadar basit, ne kadar güçlü bir fikir! Tanımadığımız birine gizlice iyilik yapıp yüzünü güldürmeyi amaçlayan bu hareket, belki de birçok insanın umudunu tazeleyen bir dokunuş olmuştur.
Günlük Hayatta İyilik İzleri
Bu sabah mesela, işyerine gelirken kapıda bir gençle karşılaştım. Elinde çantası, aceleyle içeri girmeye çalışıyordu. Kapıyı açıp ona yol verdim ve bir gülümsemeyle "Günaydın" dedim. O da bana dönüp içten bir "Teşekkür ederim"le karşılık verdi. Belki benim için sıradan bir andı, ama kim bilir, belki o gencin sabahı o küçücük nezaketle biraz daha aydınlandı.
Markette kaç kişiye sıramızı verdik? Telaşlı bir annenin ya da yorgun bir amcanın yüzünü rahatlattık mı? Havaalanında "Buyurun, siz geçin" diyerek birinin aceleci adımlarına destek olduk mu? Trafikte yol vererek birinin işini kolaylaştırdık mı? Belki de o an bir küfrün yerini bir dua aldı.
Düşünün bir; sokakta yanınızdan geçen yorgun bir simitçi, markette elindeki parayı sayarken utanan bir teyze, otobüste camdan dışarı dalıp gitmiş bir insan... Hepsinin bir hikâyesi var. Ve belki de o hikâyeye bir satır iyilik yazmak bizim elimizde.
Vicdanın Küresel Sesi
İyilik sadece bireyler arasında değil, tüm insanlık için de bir çağrı. ABD’deki Columbia Üniversitesi’nde, Avrupa’daki Sorbonne’da, Türkiye’deki kampüslerde öğrenciler ve akademisyenler, Filistin’de, Gazze’de yaşanan zulme karşı protestolar düzenliyor, pankartlar açıyor, boykot çağrıları yapıyor. Siyasetçiler, liderler, sanatçılar; kimisi sessiz kalsa da, vicdanı olanlar Gazzeli çocukların çığlığına kulak veriyor. Bu, iyiliğin ve adaletin sadece komşumuza değil, kilometrelerce ötedeki bir yüreğe uzanan bir el olduğunu kanıtlıyor.
Bir gün bir arkadaşım anlatmıştı: Yolda yürürken yaşlı bir adamın elindeki torbayı düşürdüğünü görmüş. Koşup yardım etmiş, torbayı toparlayıp adama uzatmış. Adamın gözleri dolmuş ve "Kızım, günlerdir kimse bana böyle bir iyilik yapmadı" demiş. O an, onun için bir cennet kapısı açılmıştı sanki.
Doğadan Gelen Ders ve Sonuç
Doğa da bize şunu öğretiyor: İyilik, türler arasında bile sınır tanımaz. İyilikten Kuvvet Doğar grubunda izlediğimiz bir videoda, bir yunus balığı suya düşen bir köpeği kurtarıyor; başka birinde kedi ile fare oyun oynuyordu. Normalde avcı ve av sanılan bu canlılar, zor anlarda birbirine destek oluyor.
Biz insanlar neden yapmayalım? Birine uzattığımız el, bir başkasının yüreğine dokunduğunda, aslında kendi ruhumuzu da tamir ederiz. Hele ki İyilik Haftası gibi bir dönemde, bu soruları daha sık sormalıyız. 13-20 Mart, sadece bir hafta değil, bir başlangıç olabilir.
Ve belki de, yazının başındaki soruya dönüp tekrar kendimize sormalıyız: Acaba bugün kaç kişiye cennet olabildik?