Filiz TURHAN

Şehadet

Filiz TURHAN

Sıraya konulmayan, vakti ve yeri belli olmayan, yazık ki hastalandığımızda, işittiğimizde ya da gördüğümüzde kendini hatırlatan, nice bilinmeyenleri ile en acı hakikatimiz ölümdür. Ölüm ki ardında bıraktıklarına ağıtlar yaktırıp şiirler yazdırırken, yanına katıp götürdüğüne ise 1000 kılıç darbesinde acı yaşatır.

Musa Aleyhisselam'ın  ruhu kabz olduktan sonra Cenab-ı Hakk'ın kendisine ölümü nasıl bulduğunu sorması üzerine verdiği cevapta; "nefsimi tavada kızartılan diri serçe gibi buldum, ölmez ki istirahata kavuşsun, kurtulamaz ki uçsun" dediği rivayet edilir. Ölüm  vakti geldiğinde, kan dolu kadeh sunarlar, susamışlık damakta değil, ölüm acısının ateşiyle yanan yurektedir. Bu yüzden kimse duymaz "su su" diye öten can kuşunu. Oysa şehit ne su ister ne selamet, o ecel şerbetiyle sarhoş olmuş  en güzele, sonsuzluğa uçuyordur.

Her can kuşu ten kafesinden özgürlüğe uçtuğunu zanneder, bilmez ki amelinin esaretindedir. Sadece şehadete uçan can kuşu ulaşır özgürlüğe. Her ölüm lezzeti yok ederken şehadet, lezzet katar ölüme. "Aziz'in karısı Züleyha onların bu tür dedikodularını işitince, bir davetçi gönderip onları çağırdı. Onlar için oturup yaslanacakları bir yer hazırladı. Her birine birer de bıçak verdi ve Yusuf'a" çık karşılarına" dedi. Kadınlar Yusuf'u görünce, güzelliği karşısında büyülendiler, şaşkınlıklarından ellerini kestiler ve "Allah'ım sen ne büyüksün, bu bir insan değil, ancak saygın bir melektir" dediler. (Yusuf S. 12/31)

O kadınlar ki, Yusuf Aleyhisselam'ın güzelliği karşısında, kesilen parmaklarının acısını hissetmediler de şehadete koşanlar, Cemalullah'ı görür de acı hissederler mi? Ebu Hureyre(r.a)'dan rivayetle Resulullah(sav) efendimizin; " Canım elinde bulunan Allah'a yemin ederim. İstedim ki Allah yolunda savaşıp öldürüleyim, sonra diriltileyim, sonra öldürülüp tekrar diriltileyim, sonra öldürülüp tekrar diriltileyim, daha sonra tekrar öldürüleyim ve dirilteyim" (Buhârî Cihad 1.)buyurması şehadet şerbetinin lezzetinden, o makamın ulviyetinden değil midir? Ölümünün hayat bulduğu, Amentü esaslarının bir bir yazıldığı ferman'ın, Malik-el Mülk'e teslim edildiği, hiçliğin vücut bulduğu bu makamda, Hakk'ın  bir olduğuna, var olduğuna şahitlik vardır.

Emaneti teslim ederken Allah'u Teala'nın cemalini gördüğü, huzurunda diri olarak rızıklandırıldığı, bir takım rahmet meleklerinin hazır bulunduğu ve cennete gireceğine şahitlik vardır. Azrail(a.s)'ın gelişiyle başlayan nimet silsilesi, kabirden mahşere, sırat'tan cennete kadar sürecek kadim hakikatedir, şehadetin. Ölümü kabullenmeyen ve ölümden korkan insanlar, yüzyıllar boyunca ölümsüzlüğün formülünü aramışlardır. "Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyin. Hayır onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz"(Bakara S. 154) Ayeti ölümsüzlüğün sadece şehadette olduğunu, gafletteki insanlara duyurur. Şehit Allah'ın "Hayy" isminde diri olan, efsanelere konu olmuş, şiirlerde adı geçmiş, Ab-ı Hayatı (can şerbetini)kana kana içendir.  Ashabın, canını, malını, evladını Resulallah'ın yoluna feda edişi boşa değildi, onlar dünyada insani en fazla meşgul eden, mallarından, çocuklarından ve daha birçok çeşitli zaaflarından vazgeçip, özgürlüğün, diriliğin, sonsuz nimetlerin verildiği, ulvî makami dilediler. "Ey iman edenler, mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar, ziyana uğrayanlardır. Herhangi birinize ölüm gelip de ; " Rabbim ne olur ölümümü biraz geciktirsen de sadaka verip, iyilik edenlerden olsam" demeden önce size verdiğimiz rızıktan harcayın. Allah eceli gelen bir kimseyi geri bırakmaz. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır "(Münafikun S. 9/11)

Ayetinin gölgesinde ölümü hatirlayan ve sık sık anan bir toplum idiler. Ana, baba, kardeş, evlat, eş, arkadaş vs vs kimleri vermedik kara toprağa, kimleri yolcu etmedik ahiret yurduna. Ne sevdiklerimizin acısı, ne mezar taşları, ne tarihimiz ne bayrağımızın alı, ne ayetler ne kıssalar hiç biri ölümü aklımızda tutmamıza yetmedi. Uhud'da şehid olan kocalarına ağlayan kadınları gören  Peygamber Efendimiz (s. a. v) 'in Hz Hamza' ya bakarak "amcamın ağlayanı da yok" deyip döktüğü gözyaşına, Allah'ın aslanı Bedir şehitlerine, Resul-ü Ekrem'e, enbiyaya yandık, ağladık, ağlıyoruz da ama masivadan ölüm hakikatine uyanamadık. 
"Bir baksana gökler uyanık yer uyanıktır 

Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır".. (Mehmet Akif Ersoy)
Uyuyoruz ....geldiğimiz yeri de gideceğimiz yeri de unutacak kadar derin uykudayız.Kulağımızda çınlayan ninni " boşver anı yaşa, bir daha mı geleceksin bu dünyaya?" diyor, bizde yaşıyoruz. An içinde, Amentü esaslarını unutup, nasıl yaşanırsa öyle yaşıyoruz . Hakk'tan uzak, nefsin hükümdarlığında, şeytanlaşmış nefislere köle yaşıyoruz.
"Hangi çılgın zincir vuracakmış şaşarım " diyen milletimin şairi(Mehmet Akif Ersoy, rahmetle anıyoruz) , nefis zincirine vurulmuş ümmetin haline mi ,kükreyen sellerin kurumuş imanlarina mi haykirdin; "Ey millet uyan cehline kurban gidiyorsun" diye? "bırak tahsili evladım, sen ilkin bir haya öğren" diye? .. 

Mü'min akıllıdır.Akıllı insana gereken ölüm gelmeden evvel ona hazırlanmak ve nefsini kötü ahlaktan temizlemektir. En büyük mücadele kişinin kendi nefsine karşı verdiği mücadeledir. Kâşâni diyor ki;" Allah yolunda öldürülenler iki sınıftır. Herkesin bildiği şekilde, Allah rızasına nail olmak için canını feda edip, küçük cihatta öldürülenler. İkincisi, bir kazadan dönerken Peygamberimiz (s.a.v)’in "küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz" şeklindeki sözlerinde olduğu gibi muhabbetullah ile yanıp tutuşarak, heva ve hevesinden vazgeçmek suretiyle, nefsi kırıp muhabbet bıçağı ile mahvedip, en büyük cihatta öldürülenler. Bu her iki sınıfta, ölü değillerdir. Bilakis, fiziki alemin kirlerinden uzaklaşmış bir şekilde, Rableri katında gerçek hayat tarzında yaşamaktadırlar. Manevî cennetlerde, manevî nimetlerle yani marifet, hakikat nurları ile ikram edilirler.(Ruhu’l-Beyan C3 s393)

En büyük hicret, kötü huylarımızdan iyi huylarımıza yapılan  hicrettir, en büyük savaş ise bu yolculukta nefis ile verilen savaştır. Muradımız o dur ki,  bu zorlu muharebede ruh varlığı üzerinde iman sancağını dalgalandıran şehitler kervanına girmek,Allah için nefsini rüyadan hakikate uyandıran, hicret edip canından geçen  aşkın şehitlerinden olmaktır. 

Niyetimiz hayır akıbetimiz de hayır ola....

Yorumlar 3
Hülya 16 Eylül 2024 08:26

Elinize yüreginize saglik ne hakikatli bir yazı olmuş başarılarınız daim olsun yine yolunuz düşerse bekleriz Kahramanmaraş Elbistan ilcemizde sizinle burda tanışmıştık kıymetli hocam allha emanet olun

Aybüke 15 Eylül 2024 20:07

Tebrikler hocam kaleminize sağlık

Tuğçe 15 Eylül 2024 20:06

Çok güzel ve çok doğru bir yazı, vallahi helal olsun tebrikler

Yazarın Diğer Yazıları