
Küresel Şiddet
Filiz TURHAN
İnsanlığın yaratıldığı günden bu günümüze ve dahi yarınlara intikal edebilecek potansiyele sahip olan şiddet; kişi, toplum, din, devlet ya da zengin-fakir, güçlü-zayıf meselesi değil, anlam meselesidir. Şiddet, kontrollü ya da kontrolsüz gücünü her yerde, her koşulda, canlı ve cansız her varlık üzerinde uygulayabileceğin bir kuvvet değildir. Vatan, din, namus, aile gibi değer yargılarını yüceltme ve koruma adına ortaya koyduğun gücün adı da değildir. Fiziki güç algısından dolayı cihad ile karıştırılsa da cihad da değildir. Devletlerin kurum ya da kuruluşlara ahlâkî ve hukuki meşruiyet tüzelinde verdiği koruyucu güçtür, iktidardır.
Ahlâkî değerleri ve hukuki meşruiyetini yitirmiş şiddet, kişisel amaçlara hizmet etmeye başlar ki, tarih boyunca yaşanan savaşlar, iktidar kavgaları ve toplum içerisinde yaşanan kitlesel şiddet olayları bunun neticesinde vuku bulan olaylardır. Zaman zaman cihad eden İslam'a ve Türklere barbar, terörist vb. yakıştırmaları yaparak şiddetin adresini saptıran Batı coğrafyası, İslam coğrafyasını, öz eleştiri yapamayan kör gözlerinin hapsine alarak şiddetin alanını genişlettikçe genişletti.
Sanayileşme devrimleri, beraberinde getirdiği işgaller, istilalar ve sömürgeleşme ile fakiri, güçsüzü eğitim hakkından mahrum bırakarak ve köleleştirerek modern şiddetin kılıfı oldu. Batı, hukuki ve ahlâkî değerlerin özünü emerek, kendi hukuk otoritesini oturttuğu şiddet politikasıyla, savaşlar neticesinde ekonomiden, eğitimden vb. toplumsal refahlardan yana eksik kalmış milletleri ötekileştirerek toplumsal yıkımların zeminini hazırladı.
Bugün İslam coğrafyasında refah seviyesi düşük olan milletler zulümlerle, katliamlarla ve savaşlarla canlarını, mallarını kaybederken doğa da payına düşen yok oluş ile kitlesel şiddeti yaşıyor. Refah seviyesi yüksek olan milletler ise özgürlük, hürriyet, eşitlik gibi içi doldurulmamış kavramların esaretine mahkûm edilerek modern şiddete maruz bırakılıyor. Teknoloji silahıyla genç beyinler taranırken, kişisel gelişim hikâyesiyle ruhlar uyutuluyor. Dijital ortamlarda kaybolup zamanı katleden, kumar ve uyuşturucu illetiyle kendi varlığını yok eden; inançları ve kültürleriyle, aile ve toplum bireyleriyle, doğa ve doğadaki canlılarla savaşan bir toplum hâline dönüştürülerek şizofrenik şiddetin adresi oluyorlar.
Geride bıraktığımız ve öğrenmeye erindiğimiz tarih, bugün yaşadığımız tarihten bağımsız değil. İnsanlık, doğduğu günden bu güne kadar adı ve şekli değişmiş şiddetlere şahit oldu. Şimdi ise teknolojinin ve modernizmin yayıldığı dünyada, şiddetin küreselleşme macerasına tanıklık eden insan, doğa ve hayvanlardan oluşan seyircileri var.
Müslüman bir toplum olarak teknolojiden mi uzak dursak? Modernizmi bırakıp gelenekselliğe mi sarılsak? Küreselleşmenin olumlu etkilerini kullanarak İslam’ı öğrenip, yaşayıp, öğretsek mi? Adına huzuru, barışı ve selameti gizlemiş bir din yeryüzünde yayılıp bâki oldukça kötü şiddet orada barınır mı?
Bu dinin, değer verdiği varlığını, kuşunu kaybetmenin acısıyla ağlayan çocuğa başsağlığına giden bir Nebî’si var. O çocuğun yüreğinde öfke, yalnızlık, değersizlik vb. kötü duyguların yeşermesi, bedeninde şiddet fiillerinin zuhûr etmesi mümkün olur mu artık?
Bedir’de, Uhud’da ciğerparelerini Hakk’a uğurlayıp küffarın karşısında şiddete kılıç sallayan Nebî (s.a.v), Taif’te üzerine taşlar yağdıran ellere divit, hakaret eden dillere zikir diledi. Taif halkının selameti için üzerlerine İslam güneşi doğsun diye duada bulunarak cihad etti.
Demek ki cehalet ile beslenen kötü şiddetin karşısında durmak bazen sevgiyle, bazen merhametle, bazen de geniş manalar içeren cihad ve ilimle mümkün oluyor.
Haydi buyurun!
"Niyetim, Allah yolunda cihâd edenlere örnek olmaktır. Gayretim, İslam dinini yüceltme gayretidir." diyerek şiddete kılıç sallayan Fatih Sultan Mehmet Han’ın düsturu ile, insanlığa rehber Resûlü Zîşan (s.a.v.)'ın yolunda, Kur’an ve sünnet ışığında cehalet şiddetinden kurtulmak için bilim ve ilim ile cihad etmeye; damarındaki kanın asaleti, yüreğindeki imanın ateşiyle İslam’a savaş açmış kâfirlerle cihad etmeye niyet edelim.
Cebren yapamadıklarını hile ile yapıp vatan bütünlüğümüze, gönül bağımıza zarar vererek bize barbar diyenlere en güzel cihadın ilim ve irfan ile olduğunu gösterelim. İslam sancağı altındaki cümle milletleri, bağrında yatan şühedalarıyla, üzerinde misk kokan gülistanlarıyla korumaya niyet edelim.
Ne yeni gelecek bir din ne de yeniden kurulacağımız bir devlet yok artık.