İslam ve Hayvan Hakları
Filiz TURHAN
Bir Alem Daha Var ! İnsana Rast Gelesin….
(Hayvan Sevgisi ve Hayvan Hakları üzerine 2)
İslam ve Hayvan Hakları
Hizmet vazifesini yüklenmiş bu emanetlerden istifade ederken hıyanet içinde olmamak, onlara karşı daima adaletli ve güzel muamelede bulunmak gerekir. Ayet-i kerimede ümmet kavramının hayvanlar için de kullanılmış olması üzerinde biraz tefekkür edersek, alttaki yaprağın hakkının üstteki yapraktan alınacağı bir adalet sisteminin olduğunu, Tekvir Suresinin 5. Ayet-i kerimesini (‘’Yabani hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde” )hatırlayıp hak sahiplerinin haklarını alacağı, zulmedenlerin cezalandırılacağı o günde dilsiz ümmet hayvanlarında haklarını talep edeceklerini unutmazsak, onlara muamelede Allah’tan korkarız.
Hayvanlara muamelenin en mükemmel örneklerini Peygamber Efendimiz’in tavsiye, emir ve uygulamalarında açıkça görebiliriz. Allah Teâlâ'nın kendisini "âlemlere rahmet" olarak gönderdiği Son Hz. Muhammed (sav) tüm insanlık için olduğu gibi "hayvanlar âlemi" için de bir rahmet vesilesi ve şefkat kaynağıdır .Efendimiz de diğer peygamberler gibi koyun gütmüş, bu koyunların ve keçilerinin sütlerini bizzat kendisi sağdığı zamanlar olmuştu. Efendimiz, “Semâdan rahmet olarak inen yağmurun bir sebebinin de hayvanlar olduğunu” belirterek yağmur duasında, "Allah'ım! Kullarını ve hayvanlarını sula. Rahmetini neşret ve ölü beldeni ihyâ et" diyerek onların Allah katındaki değerini ortaya koymuş, her biri can taşıyan bu varlıkların "yaşama hakkı" başta olmak üzere beslenme, barınma ve korunma gibi haklarını anlatmış, bilgilendirmiş ve bizleri de uyarmıştır.
Mesela o, belli başlı zararlılar hariç, hayvanların faydasız ve keyfî bir şekilde öldürülmesini yasaklamıştır. Bir keresinde ashabına:
“– Haksız yere bir serçeyi öldürenden Allah Teâlâ kıyâmet gününde hesap soracaktır” buyurmuştu. Ashap:
– Serçenin hakkı nedir, Ya Resulullah? diye sordu. Peygamberimiz de:
“– Onun kesilmesi ve sonra da yenilmesidir” buyurdu. (Dârimî, Edâhî, 16)
Benzer bir hadîs-i şerifte Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Kim bir serçeyi boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse, kıyamet günü o serçe feryât ederek Allah’a şöyle seslenir:
– Ey Rabbim! Falan beni gereksiz yere öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi.” (Nesâî, Dahâyâ, 42)
Cahiliye döneninde hayvanlara pervasızca bir zulüm yapılıyordu (ne yazık ki şimdi de yapılıyor)Ebu Vakıd (ra)şöyle anlatıyor:
Rasulullah (sav) Medine’ye geldiği zaman Medinelilerin devenin hörgücünü diri diri kesip, yine diriyken(zaruret halinde de olsa butlarından bir parça kesip yediklerini gördü : ‘’hayvanlar diri iken ondan kesilen bir şey meyte (leş)hükmündedir, yenilemez ‘’buyurdu.(Tirmizi 12/1480)
Peygamberimiz hayvanların yüzünün dağlanarak tabiî görünümlerinin bozulmasını da yasaklamıştır. İbn-i Abbâs’tan rivayet edildiğine göre Nebî, yüzüne (tanımak ve diğer hayvanlardan ayırmak amacıyla )damga vurulmuş bir merkebin yanından geçti. Bunun üzerine:
“– Bu hayvanın yüzünü dağlayana Allah lânet etsin!” buyurdu. (Müslim, Libâs, 107)
Allah şeytanı lânetlemiştir, o da “Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler” demiştir. “Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur. “(Nisa Suresi 118-119)Ayetin de hayvanlar üzerinde yapılan bazı işaretlemelerin dahi izni olmadığı gerek zevk için gerek belirleme amaçlı hayvanlar üzerine yapılan değişiklerin zulüm sayılmak ile beraber yaratılanı değiştirme eylemi(şirk) olması sebebiyle de günah olduğu vurgulanmıştır.
Efendimiz o günün vazgeçilmez seyahat ve savaş vasıtalarından olan atların ve develerin beslenmesine ve bakımına ayrı bir önem vermiştir:
“Atın alnındaki tüyleri kesmeyin, yeleleri de kesmeyin, kuyruğundaki tüyleri de. Çünkü kuyruğu sinekleri vs. kovalar, yeleleri onu ısıtan elbisesidir, alnı ise orada hayır bağlıdır.” (Ebü Dâvûd, Cihâd, 41)
Bir keresinde Hz. Aişe annemiz hırçın bir deveye binmişti. Hayvanı sakinleştirmek için onu sert bir şekilde ileri geri götürmeye başladı. Nebiyy-i Muhterem Hz. Âişe’ye:
“ Hayvana yumuşak davran! Çünkü yumuşaklık nerede bulunursa orayı güzelleştirir. Yumuşaklığın bulunmadığı her davranış çirkindir” buyurdu. (Müslim, Birr, 78, 79).
Resûllullah Ensar’dan bir kimsenin bahçesine uğramış, orada bir deve görmüştü. Deve, Hz. Peygamber’i görünce inledi ve gözlerinden yaşlar aktı. Efendimiz devenin yanına gitti, kulaklarının arkasını şefkatle okşadı. Deve sakinleşti. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
“– Bu devenin sahibi kimdir? Bu deve kimindir?” diye sordu. Medinelilerden bir delikanlı çıkageldi ve:
– Bu deve benimdir, Ey Allah’ın Resûlü, dedi. Fahr-i Kâinât:
“– Seni sahip kıldığı şu hayvan hakkında Allah’tan korkmuyor musun? O, senin kendisini aç bıraktığını ve çok yorduğunu bana şikâyet ediyor” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44)
Peygamberimiz’in ikaz ve beyanlarından, ihtiyaç olmadığı halde evde köpek beslemenin uygun olmadığını anlamaktayız. Hâdis-i şerîflerde ziraat, hayvancılık, avcılık ve ev bekleme gibi bir sebep olmaksızın köpek besleyen kimsenin sevabından her gün bir miktar eksileceği bildirilmiş, içinde köpek bulunan eve meleklerin girmeyeceği ifade edilmiştir. (Buhârî, Bedu’l-halk, 7, 17; Müslim, Libâs, 84) Zira köpeğin kuduz hastalığına yakalanma ve onu bulaştırma açısından hayvanlar arasında ilk sırayı aldığı, tüyü, salyası ve dışkısıyla birçok hastalığın yayılmasında etkin rol oynadığını göz önünde bulundurduğumuzda, dinimizin ihtiyaç olmaksızın zevk ve süs için evde köpek beslemeyi yasaklamasının hikmetini daha iyi anlarız. Zaruret harici evde köpek beslenmesinin yasaklanması sokaklarda onlara zulmetme hakkını bizlere vermez. Eğitilmiş köpeklerin enkaz altındaki ölü veya canlı insanların bulunduğu yeri göstermelerini ki yakın tarihte medyada tanık olduk, enkaz kazımaktan patileri harap olan köpekleri yahut kaçakçıların uyuşturucu maddeleri sakladıkları gizli bölmeleri bulup çıkarmalarını hiçe saydırmaz. Peygamber Efendimizin Mekke’nin fethine giderken yolda yavrularını emziren bir köpeği görüp başına ashabından Cuayl bin Suraka’yı nöbetçi bırakışını,Bayezıd-ı Bestami Hz.nin yol verdiği köpek tarafından Hak lisanı ile uyarılışını anımsayalım.
"Hepimiz Peygamberimizin ashabına anlattığı çölde bir kuyuya inip de ayakkabısına doldurduğu su ile susuzluktan toprağı yalayan bir köpeği sulayan adam hikayesini biliriz. Allah, bu davranışı sebebiyle o adamdan razı olmuş ve onu bağışlamıştır. Yine hepimiz Peygamberimizin ashabına anlattığı kedisine kızıp da onu hapseden ve açlıktan ölmesine göz yuman kadın hikayesini de biliriz. Zalim kadın, bu davranışı sebebiyle Allah'ın azabını hak etmiştir. Köpeğe su veren adam onun var olma hakkına duyduğu saygıdan dolayı ödüllendirilirken, kediyi hapseden kadın onun var olma hakkını elinden aldığı için cezalandırılmıştı.
Buna karşılık hadislerde kedi, âdeta evin aile fertleri gibi telâkkî edilmiş ve onun necis olmadığı bildirilmiştir. Sahâbeden Ebû Katâde’nin gelini Kebşe hanım bir gün ona abdest suyu getirmişti. Bu esnada susamış bir kedi geldi. Ebû Katâde, su kabını eğerek kediye su içirdi.
Kebşe’nin şaşkın bakışlarını gören Ebû Katâde:
– Ey kardeşimin kızı bu senin tuhafına gitti değil mi? dedi. Keşbe’nin ‘’evet’’ demesi üzerine O, şöyle söyledi:
– Resûlullah şöyle buyurmuştur:
“Kedi pis değildir. O, devamlı olarak etrafınızda dönüp dolaşan hayvanlardandır.” (Ebû Dâvûd, Tahâre, 38; Tirmizî, Tahâre, 69)
Kıssadan hisse
Beyazıt-i Bestami Hazrеtlеri hacca gitmiş, gеlirkеn dе Hеmеdan şеhrinе uğramıştı pazara çıkıp, tohum alır. Dеvеsinе binip Bеstam'a gеlir. Tohumu çıkarmak için torbayı açıp baktığında bir miktar karıncanın da tohumların içinde geldiğini görür,
— ‘’Bu mahluku vatanından ayırmaya bеnim hakkım yok’’ diyеrеk, karıncaları gеri götürmеyе karar vеrir ve o kadar yolu kat'еdеn Hz Bеyazıt, karıncaları götürüp aldığı yеrе gеri bırakır.
Kur’an-ı Kerim’de Süleyman (as)’ın muhteşem ordusunun farkına varmadan karıncaları eziverme korkusuyla son derece hassas davrandığına işaret edilmesi (Nelm 18) karıncanın dahi hakkına önem vermemiz gerektiğini göstermektedir.