Bu sese kulak verin
Filiz TURHAN
İnsan topluluklarını idare etme sanatı olarak nitelendirilen siyaset, son günlerde her kesimden insanımızın ortak sohbet konusu oldu. Kulak kabarttığımız sohbetlerde gördük ki, siyaset ilmini bilmiyoruz. Siyaset ile politikayı birbirine karıştırıyor, siyaseti amacından saptırarak partizanlık adı altında ayrımcılık aracı olarak kullanıyoruz. Batının önümüze koyduğu bu oyuncak ile politikacılık oynuyoruz.
İyi olanı kıymetlendiren kötüdür felsefesinden hareketle, politikaya (kötüye)biraz değinelim.
Biz Müslümanların ve Batılıların siyaset kavramına yüklediği anlamlar arasında büyük farklar vardır. Siyaset insanlar, toplumlar ve milletler arası ilişkilerle ilgilenen bir ilim, bir amaç iken Batı zihniyetinde iktidar ve gücü elde etmek için bir araçtı. İktidara ve güce ulaşmak için insanî değerleri, ahlâkı hiçe sayarak bütün yolları mubah gören bu zihniyetin adıdır politika. "Bir hedefe ulaşmak için karşısındakinin duygularından, zaaflarından, aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanma vb. yollarla işini yürütme sanatıdır" tanımıyla sözlükte karşımıza çıkan politika siyasetten farklılığını ortaya koyarken Batının siyaset kavramının bizden ne kadar farklı olduğunu da ortaya koymaktadır. Kral idareci olmak isteyen (Batı) politikacı, kul idareci olmak isteyen siyasetçidir. Efendimiz kral peygamberlik yerine kul peygamberliği seçerek 23 senede dünyanın en büyük medeniyetini kurmuş ve yeryüzüne hükümran olmasını sağlamıştır. Anlaşıldığı üzere dinde siyaset değil politika yoktur.
Siyaset kelimesi ve türevleri Kur'ân da geçmez lâkin hadislerde hem "at terbiye etme" hem de "halkın işlerini yönetme" manalarıyla karşımıza çıkar. İslâm âlimleri siyaseti sosyal hayat için vazgeçilmez ve yararlı bir uğraş olarak görmüşlerdir. İmam Gazali, siyaseti yaşayabilmek için zorunlu işler arasında yer alan şerefli bir meslek, toplumun sevgi, saygı, yardımlaşma ve beraberliğini sağlama aracı ve insanlığı ıslah ile dünya ve ahirette selâmete ulaştıracak doğru yolu gösteren bir faaliyet olarak isimlendirir.
Siyaset kelimesinin arapça kökenine indiğimizde hadislerde karşımıza çıkan "at terbiyecisi" manasını görürüz. Dört Kutup(Aktab-ı Erbaa)içerisinde ilk sırada ismi geçen Gavsu'l-Azam Abdulkadir Geylânî Hz. "Zirâ nefs, bir binek atı gibidir. Terbiye edilip dizginlenmezse, binicisini uçurumdan aşağıya atar. Fakat eğitilip ıslah edilirse, sahibini emniyet ve huzur içinde menzil-i maksûda (varmak istediği yere yada amacına) ulaştıran sâdık bir hizmetkâr olur." buyurarak nefis terbiyesini atı terbiye etmeye benzetmiştir. Nefsi terbiye etmekteki maksat ise dünya ve ahiret hayatında refah ve mutluluğa ulaşmaktır.
İslâm dini bütün kâinatı yönetmeye muktedir bir siyaseti içinde barındırıyor. Bunun bilincinde olan Batılı emperyalistleri islâmî bir uyanış olur, İslâm Birliği kurulur ve dünyaya hükmeder korkusu sardı. Batılılar, hayranlarının ve fikir kölelerinin yardımıyla "dinde siyaset olmaz", "din işleri ayrı siyaset ayrı" düşüncelerini Müslümanlar arasında yayarak önce siyaseti din dışına ittiler, "hoca sen siyaset yapma, sen nasıl hocasın siyaset yaparsın?", "sen işine bak namazını kıldır (yeri gelmişken değinmeden edemeyeceğim, işimize gelmediği zaman din adamlarını - sen işine bak-diyerek camilere hapseriz, sanki din sadece camilerde yaşanmalı gibi), camide siyaset olmaz" vb düşünceleri aklımıza kazımaya başladılar.
Anayasada İslâm'a güya resmiyet kazandırarak (resmi din İslâm) "size dinde hürriyeti verdik" dediler ve sonunda camilerde hocalara da "İslâm 'da siyaset yoktur" dedirterek ikna ettiler. Serpme cümleler ile değinmeye çalıştığım ülkemizin siyaset gerçeği size de eski edebiyatta "rişte-i hayal" batı versiyonunda "kral çıplak" hikayesini hatırlattı mı? Batı bizler için görünmeyen iplerden dokuduğu görünmeyen sarığımızı kafamıza, görünmeyen elbisemizi de üzerimize giydirdi;
"İSLÂM'DA SİYASET YOKTUR"¡¡¡
İslâm' da yalan yoktur, emanete ihanet, faiz, zulüm, hile vb kötü ahlâk ürünleri yoktur, siyaset değil.
Akabe Biat'larında, tarihte ilk anayasa olarak kabul edilen (Hz. Peygamber (s.a.v)efendimizin Yesrib'e göç etmesinden sonra burada yaşayan yerli halk arasında huzur ve barış ortamını sağlamak için bütün yerli gruplar arasında 622 yılında düzenlenen) Medine antlaşmasında,ibadet ve ilim tahsilinin yanyana yapıldığı Ashab-ı Suffe'de, ekonomik, sosyal ve iktisadi kararların, savaş kararlarının alındığı komuta yönetimi ve ibadet için kullanılan Mescid-i Nebevi'de hatta imamın cami cemaâtini yönetişinde siyaset yok mudur?
Peygamber (s.a.v) efendimizin şehircilikte yapmış olduğu uygulamalarda, zengin - fakir, köle - efendi vb ayrımcılığı ortadan kaldırmasında, kadınlara tanıdığı haklarda, toplum üzerinde sağladığı inaç ve fikir özgürlüğünde, can ve mal güvenliğinde, veda hutbesindeki her bir maddede siyaset yok mudur?
Her alanda bize örnek olan Peygamber (s.a.v) efendimiz, İslâm devletini kurmada çok önemli ilke ve uygulamalarla siyaset dünyamızı şekillendirecek örnekler sunmuş, hizmet alanı içerisinde bulunan siyasete güven, liyakat, ehliyet gibi erdemleri zorunlu kılmıştır.
Peki siyasette olması gereken diğer ilkelere de kısaca değinelim mi?
Adaletli olmak, ayrım yapmamak, istişare yapmak, fikir yada inançta zorlamamak, emanetleri işin ehline vermek, ayrışmayı değil uzlaşmayı tercih etmek, hile yapmamak, rüşvet almamak- vermemek, 'Emr-i bi' l ma'rûf ve nehy-i anil münker'(iyiliği emredip kötülükten uzak tutmak) farzını, önderlere ve halka nasihat etme vazifesi olarak yerine getirmek, bilime değer vermek, hakkında kesin bilgi sahibi olmadığı şeyin peşine düşmemek, Hak Teâlanın kâinatın hükümdarı olduğunu ve bizlerin onun hükmüne itaat etmesi gerektiğini bilerek İslamın emri güzel ahlakı yaşamak ve yaşatmaktır.
Batı'nın değil Hakkın hükümleriyle refaha ulaşırız. Bir toplumun ilerlemesi, refah düzeyini artırması kendi yaptıklarına bağlıdır tembellik ve sorumsuzluğumuzu kader maskesi altına gizleyemeyiz. Biz durumumuzu değiştirmedikçe Allah durumumuzu değiştirmez (Rad Suresi; 11) Mü'min uyanık ve firasetli olur. Batının bize verdiği görünmez kıyafetlerimizle oyalanmayalım, hakîkate ermek için gözümüzü açalım artık,küçük bir çocuk yada bilge biri değil içinde bulunduğumuz durumu haykıran. Tabiat var, toplum var, kaybettiklerimiz var kral çıplak sedâsını duyalım artık.