Feyyaz İRFAN

Önce hak ve güzel ahlak

Feyyaz İRFAN

Yıllar önce Diyanet İşleri Başkanlığı, bir sivil toplum kuruluşu olan ….. Kültür Vakfı yetkililerini hac farizasını yerine getirmek üzere Diyanet Vakfının imkanları ile Hacca götürme teklifinde bulunuyor. Ancak, Vakıf yetkilileri bu kutlu yolun yolcusu olmanın kendi imkânları ile mümkün olabileceğini, Diyanet Vakfının imkânları ile hac yapmanın helal olamayacağını belirterek bu teklifi geri çeviriyorlar. Hikâyemiz bu olay üzerine kurgulanmıştır.
 
………………………………………………………………………………………
 
 
Yirminci asrı kapatmış, yirmi birinci asra merhaba dediğimiz yıllardı… Diyanet İşleri Başkanı sosyolojik yönden bir açılım yapmanın büyük bir ihtiyaç olduğunu düşünüyordu. Ülkede geçmişte sağ-sol, Alevi – Sünni kavgası ile bu milleti birbirine düşürmek isteyen dış güçlerin oyununa gelmeyen basiretli insanımızı muhabbetlekucaklamak, kırılan kalpleri onarmak ve bir sevgi iklimi oluşturmak için kurum olarak bir şeylerin yapılması gerektiğine inanıyordu Başkan. Onun için, Diyanet İşleri Başkanlığına soğuk bakan bazı alevi sivil toplum kuruluşlarını sık sık ziyaret ederek onları, sorumluluğunu yüklendiği kurumla aradaki soğukluğu gidermenin gayretindeydi. Her fırsatı değerlendirerek geçmişte yaşanmış olan acıları unutturmak istiyordu. Bu yönüyle de herkesin takdirini topluyordu. Saygın bir kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığını temsil etmesi hasebiyle de her gittiği ortamda saygı görüyor ve bu durumu pozitif yönde değerlendirme becerisini gösteriyordu.
 
Başkan, yardımcılarını ve iki müşavirini,haftanın ilk çalışma günü, sabah saat 10.00’da makamına davet ederek birkaç gün önce ziyaret ettiği sivil toplum kuruluşları ile ilgili kanaatini ve edindiği izlenimleri paylaşmak istedi. Onlardan da ileriye yönelik bu sivil toplum kuruluşları ile daha sıcak ve samimi ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği konusunda kanaatlerini sormak niyetindeydi.
 
Belirtilen saatte herkes teşrif etmiş ve yuvarlak toplantı masasına Başkanın oturacağı koltuğa göre yerlerini almış, Başkanı bekliyorlardı. İşte Başkan da geldi ve selam verip herkesle tokalaşarak makamına oturdu. Hafta içinde sivil toplum kuruluşları ile yaptığı görüşmeleri ve edindiği intibalarını kısaca paylaştı ve ardından, sırası ile katılımcıların bu kuruluşlarla ileriye yönelik olarak ortak yapılabilecek faaliyetler konusundaki fikirlerini söylemelerini istedi.
 
Katılımcılar, ortak kültürü güçlendirecek kitap hazırlamaktan, dini ve milli günlerde yapılacak etkinlikler için kurumsal olarak destek verip birlikte programlar yapmaya varıncaya kadar çok farklı fikirler ileri sürdüler. Ancak, danışman Ahmet (*) Beyin önerisi herkesin tasvip ettiği ve çok şık bulduğu bir öneri olarak dikkat çekti. Öneri, alevi sivil toplum kuruluş temsilcilerinin, şartları tutan her mümin için farz olan hac farizasını, Başkanın özel davetlisi olarak yerine getirmelerini sağlamaktı.
 
Teklif güzel de bu nasıl ve kimin vasıtası ile bu sivil toplum kuruluşu temsilcilerine iletilecekti. Bunun yol ve yöntemi konusu da toplantıda tartışıldı. En sonunda, kurumda o sivil toplum kuruluşları ile ilişkilerinin iyi olduğu bilinen Abidin Bey vasıtası ile bunu gerçekleştirmek üzere karar verildi. Başkan özel kalem müdürüne talimat vererek Abidin Beyi makamına çağırttı.
 
Özel kalem müdürü toplantı odasının kapısını açarak Abidin Beyi toplantı odasına aldı. Abidin Bey karşısında herkesin kendisine yönelen yüzlerden ve gözlerden bir hayli tedirgin olmuştu. Başkan Abidin Beye “Hoş geldin” diyerek gösterdiği koltuğa oturmasını işaret etti. Bu arada Başkan katılımcılarla başka bir konuyu müzakere ediyordu. Abidin Bey niçin çağırıldığını, ne soracaklarını merak ediyor ve görüşülen konudan kendi hesabına bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu ama bir türlü kendisi ve görev alanı ile ilgili bir ortak nokta yakalayamıyordu.
 
Odaya yapılan çay servisinin ardından, Başkan Abidin Beye dönerek,
-Niçin çağırdık sizi buraya bilmiyorsun değil mi?
Abidin Bey,
-Hayır, bilmiyorum Başkanım,
Başkan, konuyu kısaca özetledi ve ardından,
-Senin, bu sivil toplum kuruluşları ile ilişkilerinin iyi olduğunu biliyoruz. Onun için bu teklifimizi bizim de selamımızla birlikte… Vakfı başkanı Hüseyin Beye götürmenizi rica ediyoruz. Bu güzel bir hizmet olacak inşallah. Siz de bu güzellikten böylece istifade etmiş ve umarım Allah indinde güzel bir sevap işlemiş olacaksınız…
 
Abidin Bey büyük bir heyecan ve mutluluk duymuştu böyle bir görev için kendisinin uygun görülmesinden. Ne söyleyeceğini bilemedi bir anda. Sadece,
-Memnuniyetle Başkanım. Ne gerekiyorsa elimden geleni yaparım. İnşallah sonu iyi olur, dedi.
Başkan, özel kalem müdürünü çağırdı ve Abidin Bey için bir araba ve şoför görevlendirilmesi talimatını verdi. İlgili sivil toplum kuruluşunun merkezi Nevşehir-Hacıbektaş’ta idi. Ardından Abidin Beye,
-Yarın yola çıkmanda bir mânia var mı?
Abidin Bey,
-Hayır Başkanım. Ben Hüseyin Bey ile görüşür, eğer uygunsa yarın gider, talimatınızı yerine getiririm inşallah.
Başkan,
-Teşekkür ederim. Gerekli hazırlıklarını yap, yarın yola çık ve Hüseyin Beye selam söyle, iyi haberlerini bekliyorum.
…………………………….
           
Abidin Bey, toplantı salonundan ayrıldıktan hemen sonra ilgili STK başkanı Hüseyin Bey’i telefonla arayarak ziyaretine geleceğini, müsait olup olmadığını sorar. Hüseyin Bey her zamanki gibi “Misafir başım gözüm üstüne…” diyerek memnuniyetle beklediğini söyler.
Ertesi gün yola çıkan Abidin Bey, saat 14.00 civarında Hüseyin Beyin başkanı olduğu Vakıf binasının önünde Başkan Hüseyin Bey ve arkadaşları tarafından karşılanır. Sıcak ve samimi bir karşılamanın ardından öğle yemeği için Abidin Beyi yörenin en meşhur lokantasına götürürler. Yemekler yenip üzerine kahveler içilirken Abidin Bey,
-Diyanet İşleri Başkanımızın hepinize ayrı ayrı selamı var. Bu sene… Vakıf başkanı olarak Sizi ve beraberinizde dokuz kişiyi, bütün masraflarınız Diyanet tarafından karşılanmak üzere kutsal hac yolculuğuna katılmanızı rica ediyor. Ben Sayın Başkanımızın bu güzel davetini haber vermek üzere bugün buraya geldim.
… Vakfı başkanı Hüseyin Bey önce gülümsedi, ardından şaşkın şaşkın Abidin Bey’in yüzüne, sonra da yardımcılarına göz ucuyla baktı. Böyle bir teklifi milyonda bir bile aklından geçirmesi, düşünmesi mümkün değildi. Tam bir şok halindeydi Hüseyin Bey. Bir an için hiç kimseden ses çıkmadı. Daha sonra Abidin Bey bir soru ile sessizliği bozdu.
-Sevinmediniz gibi geldi bana Hüseyin Bey… Bu insanın ömründe bir defa yapması gereken hac farizası. Nasıl böyle nötr kaldınız, anlamadım doğrusu…
Hüseyin Bey durumu toparladı ve Abidin Beyin bu sözünün arkasından şu cümleyi kurabildi.
-Bize biraz zaman tanıyın. Biz akşam evimizde ev halkı ile birlikte konuyu değerlendirelim… Yarın sabah kahvaltıda bu konuda Size kararımızı bildiririz. Şimdi kahvelerimizin tadını çıkarmaya bakalım… Afiyet olsun, diyerek konuyu değiştirmeyi yeğledi Hüseyin Bey…
Bu sefer şaşkınlık ve şok durumu Abidin Beydeydi. Böyle bir davete nasıl sevinilmezdi? Hele Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin, Diyanet vakfının imkanları ile bu yolculuğa defalarca gitmiş olmalarına rağmen, tekrar gitmek için can atmaları… Dahası, birbirlerini ekarte etmek ve kendilerine yer açmak için yaptıkları numaralar aklına geliyor ve Hüseyin Beyin bu umursamaz tavrına bir anlam veremiyordu.
……………..
 
Yer bu sefer Hüseyin Beyin kendi evi. Sabah kahvaltısı için evin geniş salonunda 8-10 kişilik bir masa hazırlanmış. Masada oldukça zengin bir mönü var, zeytininden peynirine, balından pekmezine, kavurmasından gözlemesine yok yok maşallah. Bir taraftan çaylar lokmalara katık yapılırken bir taraftan da Diyanet İşleri Başkanının STK temsilcilerini hac için davet konusu konuşuluyor. Hüseyin Beyin yardımcısı Ali Mürteza Bey’in muzipliği üzerinde. Arada bir “Hüseyin Başkan bu fırsat kaçmaz. Ben varım bu işe, gelin birlikte bir hac yapalım da bu iş nasıl yapılıyormuş gösterelim Diyanet camiasına…” diyor ve arkasından kahkahayı basıyor.
İki delikanlı sofranın hizmetini görüyor ayakta. Bir taraftan yiyecek takviyesi yapıyorlar, diğer taraftan çaylar tazeleniyor. Hüseyin Bey biraz düşünceli ve pek hac konusuna girmiyor. Kahvaltının sonuna doğru Hüseyin Bey konuya, Abidin Beye bir soru sorarak dönüyor.
-Masrafları Diyanet Vakfı mı karşılayacak demiştiniz?
Abidin Bey,
-Siz Başkanın özel davetlisisiniz. Evet,masraflarınız Diyanet Vakfınca karşılanacak. Sizden herhangi bir ücret talep edilmeyecek.
Hüseyin Bey,
-Sayın Başkana bu nazik daveti için çok teşekkür ediyorum. Çok güzel düşünmüşler ve bizi de bu kervana katmak istemişler… Böyle bir davetle bizi onurlandırdılar. Ancak, biz akşam evimizde çocuklarımızla konuyu enine boyuna değerlendirdik. Tabi bu yolculuk her şeyden önce Allah yoluna çıkılan bir yolculuk. Biz, çocuklarımız 14-15 yaşlarına gelince karşımıza alır şu nasihatlerde bulunuruz. Neyin haram, neyin helal, neyin günah, neyin sevap, neyin doğru, neyin yanlış ve neyin hak ve neyin güzel ahlak olduğunu söyler ve nasıl dua etmeleri gerektiğini anlatırız. Kul hakkının önemine vurgu yaparız. Bu konuda hiç toleransımız olmaz, olamaz.
Herkes pür dikkat Hüseyin Beyin sözlerine kilitlenmişti.
Büyük Üstat Hacı Bektaş-ı Veli’nin; eline, diline, beline sahip ol emri ile başlarız anlatmaya. Eline sahip ol yani, harama el uzatma, diline sahip ol, doğruyu söyle, yalan söyleme, beline sahip ol, gayri meşru hallerden kaçın ve genel ahlak dairesi içinde kal. Güzel ahlakın ilk prensibi, kendine ağır geleni başkasına yapma. İncinsen de incitme… Sabırlı ve kanaatkâr ol. Utanma duygunu kaybetme. Her duyduğun şeyi başkasına aktarma, anlattığın şeyler ona, sana faydalı olursa onları anlat, sevabı çok olur. İnsanlar da sana sevgisini verir, hayırlı şeyleri anlatmaya devam edenin kalbi de düzelir. Hayırsız şeyleri anlatanların kalbi körlenir. Doğru yaşayan doğru ölür. Yetimlere, yoksullara karşı merhametli ol, onların halini hatırını sor, kendini onların yerine koyarak düşün. Allah nasibinizi haramdan vermesin. Allah’a böyle çok dua edin. İbadetin anahtarı Kelime-i Tevhid’dir. Bunu bilesin. “Kelime-i Tevhide Salat-ü Selam” eklersen öylece tamamlanır Allaha gidersin. Allaha, Kur’an’a ve namaza kendini veren kullar cennet ehlidir. Allah gurur, kibir ateşini söndürsün, nefsine mahkûm etmesin, diye öğütlerimizi eksik etmeyiz. Öyle değil mi Ali Murtaza, diyerek sözü ona aktardı.
Neşenin kaynağı ve muzipliği ile etrafını fıkır fıkır kaynatan Ali Murtaza bu soru karşısında ciddi bir yüz ifadesi takınarak şu cümleleri sarfetti.
-Elbette, elbette Başkanım. Bu terbiye ile yetişen gençler her zaman bizim başımızın tacı olmuştur, olmaya da devam edecektir. Allah bu güzel ahlakla ahlaklanmış nesillerin eksikliğini vermesin, dedi.
Hüseyin Bey,
-Bizler bu gençlere örnek olmak durumundayız. Şu an üniversitede okuyan 4-5 öğrenciye burs veriyoruz. Eğer hacca gidecek olursak bu çocukların bursunu aksatmış oluruz. O da bizi üzer.
Abidin Bey,
-Burada bir yanlış anlaşılma var sanırım, Siz masraf yapmayacaksınız. Dedim ya, masraflarınız Diyanet Vakfınca karşılanacak Hüseyin Bey.
Hüseyin Bey,
-Olur mu Abidin Bey? Bu yol Allah’a ibadet için gidilen bir yol. Biz gidersek bu yola, kendi imkânlarımızla gideriz. Milyonların hakkının olduğu bir kurumun imkânlarını nasıl kullanırız? Bu helal bir durum olmaz. Hem çocuklarımıza haram-helal nedir diye öğretide bulunacağız, ardından da kendimiz haram yiyeceğiz. Bu doğru olmaz.
Abidin Bey’in beyninde şimşekler çaktı bir anda… Kaynar sular dökülmüştü sanki başından aşağıya… Bir anda ter bastı, içi daraldı ve oturduğu koltuk iğne gibi batmaya başlamıştı.  İçinden kendi kendine, elbette Diyanet Vakfının imkânları ile hacca mı gidilir? Bunu nasıl düşünemedim ben? Böyle ibadet olur mu? Ben buraya hangi akla hizmet için geldim, Aman Allah’ım? Sorular, sorular ve mahcubiyet… Yer yarılsa da yerin dibine girsem!!! Daha fazla mahcubiyet yaşamaya tahammülüm yok. Bir an önce yola çıkmalıyım, diye geçirdi içinden Abidin Bey.
………..
Bu mahcubiyetle ayrılırken Nevşehir’den, Hüseyin Bey’in “Sayın Başkanımıza teşekkürlerimizle birlikte selam ve saygılarımızı bildirin. Hayırlı yolculuklar olsun…” sözleri bütün bir yol boyunca kafasında çınlıyordu adeta… Hala kendi kendini suçluyordu, Hüseyin Beyin düşündüğünü kendisinin nasıl düşünemediğini… Bütün yol boyunca Hüseyin Bey’in gençlere nasihatini, özellikle de; eline, diline ve beline sahip ol düsturunu, haram-helal ve doğru-yanlış, hak, güzel ahlak, kul hakkıkavramlarının anlamını derin derin düşündü. Bu öğütleri Abidin Bey, aslında küçükken kendi babasından da duymuştu. Ama yıllar ve okullar nasılda bu saf, temiz Anadolu insanının hayat düsturu olan ilkelerini üzerinden alıp götürmüş, silip süpürmüştü?
……………
Başkanın odasında iki başkan yardımcısının da olduğu bir ortamda özel kaleme gelen Abidin Bey’i kapı aralığından gören Başkan, merakla içeriye çağırdı. Hararetle sordu;
-Ne yaptın Abidin Bey, nasıl karşıladılar? Umarım iyi haberlerin var bize.
Abidin Bey, olan biten her şeyi olduğu gibi anlattı. Odada bulunan iki başkan yardımcısı da dahil Abidin Bey’in anlattıkları karşısında şaşırmış ve…. Vay be!!! Kelimelerini tekrarlayıp duruyorlardı. Kendi kendilerine mahcup olmuşlar ve şimdi, böyle bir teklifi yapmış olmaktan büyük pişmanlık duyuyorlardı.
Başkan;

-Bu teklif, değil sıradan cami görevlilerine, il müftülerine yapılsaydı böyle bir cevap almaz ve Diyanet Vakfından hac yapacaksınız deyince, hepsi böyle bir imkanı havada kaparlardı. Ne asil bir davranış arkadaşlar. Tebrik ediyorum Hüseyin Beyi. Gerçekten olması gereken budur aslında. Biz yanlış yapıyoruz. Hüseyin Bey’in bizim teklifimize vermiş olduğu karşılık bizim için büyük bir ders oldu… Biz devletin imkânlarını kullanırken hassasiyetlerimizi kaybediyoruz. Hele vakıf imkânlarını kullanırken çok ama çok daha hassas olmamız, harama helale titizlik göstermemiz gerekiyor. Ama bu konularda gerçekten çok duyarlı değiliz maalesef, derken özellikle personel ve mali konularda attığı imzaların sorumluluğunu hissetti bir anda omuzlarında. Ve koltuğa yığılıp kalmıştı adeta.
(*) İsimler müstear.


 

Yorumlar 1
Sefa AYDIN 31 Ocak 2019 09:09

bu yazıyı okuyunca muhtarların hangi anlayışla ve ahlaki durumla umreye gönderileceğini anlamakta güçlük çekiyorum...

Yazarın Diğer Yazıları