
AB uyum sürecinde balıklar ve tavuklar
Feyyaz İRFAN
Bir seminer dolayısıyla Türkiye’nin tatil kenti olan Antalya’nın-Kemer ilçesinde bir otelde akşam yemeğindeyiz. Otelde, iki bakanlığın ağırlıklı Ankara’dan ve bazı illerden katılan personelinin hizmet içi eğitim faaliyeti var. Katılımcıların yemek salonları aynı olduğu için iki bakanlık mensupları gerek yemek kuyruğunda gerekse yemek masalarında zaman zaman kendi konularında sohbetler açıyor ve karşılıklı muhabbet ortamları oluşturuyorlardı.
Böyle bir sohbet ortamında, G.T.H. Bakanlığından katılan Yasin Bey hizmet içi eğitimde bir yabancı öğretim üyesinin bulunduğunu söyleyince, yemek masasında karşısında oturan M.E. Bakanlığının çalışanı “Türkiye’de onca Ziraat Fakültesi var. Bunlardan öğretim üyesi bulamadınız mı da yabancı ülkeden öğretim üyesi davet ettiniz?” sorusunu yöneltti. Bunun üzerine sohbet derinleşmeye başladı. Doğal olarak G.T.H. Bakanlığı yetkilisi ülkeler arasında karşılıklı bilgi ve deneyim paylaşımının bu şekilde de sağlandığından bahisle geçtiğimiz yıllarda yaşadığı balıklar ve tavukların beslenmesi ile ilgili bir hatırasını anlattı.
Malum, Avrupa Birliği (AB) uyum süreci bağlamında Türkiye’de kurumlar, faaliyet alanlarıyla ilgili mevzuatlarını gözden geçiriyor ve Birliğin mevzuatıyla uyumsuz olanları uyumlu hale getiren düzenlemeleri yapıyor. Bu düzenlemelerden olmak üzere, G.T.H. Bakanlığının, balıkların ve kümes hayvanlarının beslenmesi ile ilgili olan kriterlerinin AB mevzuatı ile uyumlu hale getirilmesi gündeme gelmiş...
G.T.H. Bakanlığından Yasin Bey,
-Geçtiğimiz yıllarda, AB’ye uyum süreci bağlamında, balıkların ve kümes hayvanlarından yumurta tavuklarının beslenmesi için hızlı üreyen altı çeşit böceğin üretilmesine ilişkin mevzuat düzenlemesinin yapılması istendi. Oysa bu durum, sonunda insana uzanan bir besin zincirinin bozulması anlamına geliyordu. Şöyle ki; balıkların doğal şartlarda beslenmesi, küçük balıklar ve yosunlarla olur. Gezen tavukların da besin kaynağı böcekler ve doğal diğer maddelerdir. AB’ye uyum anlamında eğer bu düzenleme yapılsaydı, balıklar ve tavuklar için bu doğal beslenme yerine hızlı üreyen böceklerle beslenen bir sistem geliştirilecekti. Yumurta ve yumurta tavuğunun doğal ortamda beslenmemesinin zararını bilmiyoruz henüz. Ancak, balıkların doğal beslenme ile insan sağlığı için önemli olan OMEGA 3’den yoksun olarak hayatiyetlerini sürdüreceklerini varsayalım. O zaman insan için vazgeçilmez olan ve dışarıdan alınması gereken “OMEGA 3” yağ asitlerinden yoksunluk, insanımızın sağlığı açısından birçok problemi gündeme getirecektir. Doktorlar tarafından, OMEGA 3’ün insan için zihin sağlığından göze, kalp krizi riskini azaltmaktan kansere karşı vücudu korumaya kadar pek çok faydasının olduğu bilimsel araştırmalarla ortaya konulmaktadır. Eksikliği durumunda doğal olarak insanda bütün bu dengelerin alt üst olması demek olacağını izah etmeye gerek yok sanırım.
M.E. Bakanlığı çalışanı Hakan Bey,
-Peki, balıkların ve tavukların beslenmesi ile ilgili mevzuatı Avrupa Birliği kriterleri doğrultusunda değiştirdik diyelim, öncelikle bunun gelecekte insanımız için ne tür riskleri olduğu konusu da araştırılması gerekmez mi? Mevzuat dediğin bir kalemin ucuna veya bilgisayarın tuşuna bağlı bir durum. Aslında esas olan o böceklerle beslenen balıklar ile yumurta tavuklarının etini ve yumurtasını tüketenler bundan nasıl etkilenecek? Her halde öncelikle araştırılması gereken ana konu bu olsa gerek değil mi?
Yasin Bey,
-Açıkçası bu konuda üst kademenin, konuya bizim duyarlılığımızda yaklaşımı yoktu o zaman. Sadece AB kriterlerine uymak adına bunlara yeşil ışık yakılıyordu sanırım. Elbette esas konu budur. Ben de aynen dediğiniz gibi balıkların küçük balık ve yosunlarla beslenme alışkanlığını değiştirdiğinizde, doğal olarak balık bünyesinde bulunan OMEGA 3 vitamini değer kaybına uğrayacak. Yani balıktan OMEGA 3 vitamini alınamayacak. O zaman OMEGA 3 vitamini alınmadığı zaman daha önce de belirttiğim gibi insan metabolizmasında denge bozulacak. Besin zinciri bozulan balık, tavuk ve insan otomatik olarak bu değişimden olumsuz etkilenecektir. Bir zamanlar “Deli Dana” hastalığı patlak vermişti Avrupa’da, hatırlarsınız. Bilemiyoruz, balık ve tavukta besin zincirinin bozulması da benzer bir sıkıntının yaşanmasına sebep olabilir, Allah korusun. Onun için bu konularda çok dikkatli olmak gerekiyor. Ben bu argümanları dile getirince konu ile ilgili mevzuatı değiştirmeye cesaret edemediler. Bu durum şimdilik askıya alındı.
Hakan Bey,
-Besin zincirinin bozulması deyince, Amerika’daki Yellowstone Parkının hikayesi aklıma geldi birden. Bilmem bilir misiniz, Yellowstone Milli Parkı’nın hikayesini?
Yasin Bey,
-Hayır bilmiyorum. Ama bilmek isterim anlatırsanız…
Hakan Bey,
-Doğadaki besin halkasının ve dönüşümün birbiriyle uyum içerisinde yer aldığı bu gerçek hikaye, Amerika’daki ünlü Yellowstone Milli Parkı’nda geçiyor. Yalnızca 14 kurdun parka geri salınmasıyla başlayan hikaye, parkın zaman içerisindeki dönüşümünü anlatıyor.
Önce parktan kurtları çıkarırlar. Diğer hayvanlarla birlikte geyikler kalır parkta. 70 yıl süreyle geyik sürüsü sere serpe parkta istedikleri gibi dolaşır ve beslenirler. Ancak zaman içinde geyiklerin çoğalması ile birlikte parkın besin zinciri bozulur. Görevliler tarafından geyik sürüsünün azaltılmasına ilişkin alınan önlemler fayda vermez ve geyik nüfusu artmaya devam eder. Pek çok hayvan türü ortadan kalktığı gibi, bitki örtüsü, dereler ve su kaynakları da yok olmaya başlar. Parka 1995 yılında 14 tane kurt salınır. O an kimse kurtların parkta bir mucizeye sebep olacağını bilemez. Kurtların gelişiyle birlikte geyikler parkın başka alanlarına giderler. Yani kurtların geyikleri avlayabilecekleri nehir kenarlarından uzaklaşırlar.
Geyiklerin boşalttığı alanlarda bitkiler yeniden canlanır. Birçok kavak ve söğüt ağacı büyümeye başlar. Bu tam da besin zincirinin tetiklendiği ana tekabül eder. Ağaç ve çalılıkların artışıyla daha çok yemiş ve böcek oluşmaya başlar. Bu çeşitlilik birçok kuş ve diğer hayvan türlerinin de parka geri dönmesine sebep olur.
Daha önce yok olan kunduz parka geri döner. Kunduzların yaptığı setlerle oluşan küçük barajlar su samuru, misk sıçanı ve çeşitli sürüngenlerin ilgi odağı olur. Kurtlar aynı zamanda çakalları da avlarlar. Bu da fare ve tavşan nüfusunun artışına sebep olur. Arkasından kızıl tilki, sansar, porsuk ve baykuşların parktaki av sayısında artış olur. Kel kartal türünün de nüfusu artar.
Fakat bundan daha ilginç olanı, kurtlar nehrin dahi değişimine sebep olurlar. Bitki örtüsünün artışı bölgedeki erozyonu azaltır ve böylece nehir kıyıları stabil hale gelir. Su kanalları genişler ve daha çok su havuzcukları oluşur. Kurtlar Yellowstone Milli Parkı’nın yeni ekosistem denge unsuru olmasının yanı sıra, parkın her açıdan değişmesine ve daha yaşanabilir bir ekolojik yapıya kavuşmasına sebep olurlar. Çeşitliliğin zenginliğe dönüştüğü bir gerçeklik yaşanır.
Bu denenmiş olan doğal dengenin korunması girişimi, çeşitliliğin ve doğanın dönüşümüne sebep olur. Doğanın mucizevi dengesine kayıtsız kalmak, ya da dengeyi bozacak işler yapmak zaman içinde insan nesline de pahalıya mal olabilir. Bunun bilincinde olmak gerekir.
Yasin Bey,
-Çok ilginç ve etkileyici bir deneyim… Bunun böyle yaşanmış bir hikaye olduğunu o zaman bilseydim, amirlerimle bunu da paylaşırdım. Bu hikayeyi öğrenmiş olmam çok iyi oldu. En azından bundan sonra ekosisteme yapılacak müdahalelerde bunu gündeme getiririm.
Hakan Bey,
-Bu durum şimdilik askıya alındı dediğinize göre, ileride konu tekrar gündeme gelecek demektir. Aslında bunu kamuoyu bilmeli bence. Gelecek yönetimler de kamuoyunun baskısını hissetmeliler ki doğal dengenin bozulmasına yönelik girişimleri tekrar gündeme getirme cesaretini kendilerinde bulamamalılar.
Yasin Bey,
-Biz bu konuda, şimdilik var olan mevzuatı ve doğal besin zincirinin bozulması ile ortaya çıkacak riskleri öne sürerek insanımız için sıkıntı doğuracak bir konunun önüne geçmiş olduk. Ama dediğiniz gibi gelecekte bunun tekrar gündeme gelmesinin önünde bir engel yok. Artı bu tür konuların İslami açıdan da gündeme gelmesi gerekir. Yani haram helal kavramlarının anlamına uygun olarak konu gündeme alınıp tartışılmalıdır. Ama buna sıra gelmiyor. Ne yazık ki, her kurumda bu hassasiyette yönetici ve uzman bir elin parmaklarının sayısını geçmiyor. Onun için gelecek kuşakların çok iyi yetişmesi gerekiyor. Bu da doğal olarak önce ailelere ve daha sonra çocuklarımızın eğitimini üstlenmiş olan Bakanlığınıza düşüyor.
Hakan Bey,
-Haklısınız. Umarım gelecek daha güzel olur…