Sosyolojik ve Dini bakış açısıyla, insanın çağımızdaki mutsuzluğu ve yalnızlığının sebepleri genel olarak şu şekilde özetlenebilir.
Sosyoloji bilimi, insanın sosyal bir varlık olduğunu vurgular. Şüphe yok ki, insani içtima (insanların toplum halinde yaşamaları) zaruridir. Filozoflar bu hususu “insan, tabiatı icabı medenidir” sözleriyle ifade etmişlerdir. Yani insan, cemiyet düzeni içinde yaşamak zorundadır.
Pek çoğumuzun bildiği yalnız bir adada yaşayan Robinson Crusoe hikayesi, Daniel Defoe tarafından yazılmıştır ve roman kurgusal bir eseridir. Gerçek bir dünyada, bir insanın tek başına uzun yıllar izole bir şekilde yaşaması gibi bir örnek yoktur. Yeme-içme ihtiyaçlarını karşılayacağı bir yerde dahi olsa bir insan, en az yanında bir kişi olmadan akıl sağlığını yitirir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz üzere “insan sosyal bir varlıktır” ve bu şekilde yaratılmıştır.
Okuyucularımız geçmiş zamanı düşünsün! on yıl, yirmi yıl, otuz yıl hatta daha gerilere gidelim. İnsanlar maddi yönden daha zorluklar içindeydi fakat mutluydu.
Toplumda, “Eski bayramlar başkaydı”,” Eskiden sevgi saygı vardı” gibi söylemleri hep duyarız. İnsan sosyal bir varlık olarak yaratıldığı için ailesi, akrabaları, komşuları, iş yerindeki arkadaşları ve diğer insanlarla ilişkileri güçlü olduğu zaman huzurlu ve mutlu olur.
Modern toplum dediğimiz yapı bireyi ön plana çıkarır. Akrabalık ilişkileri zayıflar, geniş aileden çekirdek aileye dönüşür. Hatta çekirdek ailede dahi bağlar kopar, ailedeki bireyler birbirinden kopuk,” sanane-banane” mantığıyla yaşamaya başlar. Batı toplumu alkol ve uyuşturucu batağında çırpınmakta ayrıca modern-ferdiyetçiliğin hâkim olduğu yalnızlık ve mutsuzluk içinde yaşamaktadır. Modern denilen insan mutsuz ve yalnızdır. Maalesef ülkemizde bu süreci baya derinden yaşamaktadır.
Modern dedikleri insan; daha çok kazanma hırsında, daha çok tüketme çılgınlığındadır. Hayatını, sadece daha çok zevk alma peşinde koşan basit bir varlık olarak sürdürmektedir.
Daha çok kazanabilmesine, daha rahat yaşamasına ve kısa zevkler yaşamasına rağmen mutsuzdur. Çevremizdeki çoğu insana bakarsak ve sorarsak, çoğunun mutsuz olduğunu görürüz.
Bu mutsuzluk ve yalnızlığın sebebi, bataklığa saplanan batı kültürünü ve kapitalizmini örnek almamızdır. İnsan en güzel yemekleri yiyebilir, en iyi elbiseleri giyebilir, her gün şahane geziler yapabilir ama gönlü ve ruhu aç kaldığı için mutsuzdur.
Bunun en büyük sebebini Rad suresi 28.ayet açıklar;
“Bunlar iman eden ve kalpleri Allah'ı anmakla huzura kavuşan kimselerdir. İyi bilin ki kalpler ancak Allah'ı anmakla huzura kavuşur.”
Yaratılış gereği insan inanmak ve ibadet etmek için yaratılmıştır. Bu olmayınca nasıl yaşarsa yaşasın insan mutsuz olur.
Mutsuzluğun ikinci sebebi de, yukarda anlattığımız gibi “Sosyal bir varlık olarak yaratılan insanın, çevresinden izole olmasıyla yaşadığı yalnızlık ve mutsuzluktur.
Düşünün! sevinçlerimizi paylaşırsak büyür, acıları paylaşırsak azalır, çünkü insan yaratılışı bu şekildedir.
Batı medeniyeti yok oluşa doğru sürüklenmektedir. Batıyı sorgusuz örnek alan toplumumuzda bu bataklığa sürüklenmektedir.
Fertlerin ve Devletin bu bataklığa tam düşmeden kurtulmamız için yapacağı şeyler var.
Devlet yöneticileri, öncelik olarak aileyi ön plana alarak kanunlar çıkarmalıdır. Aileye zarar veren kanunlar düzeltilmeli, uyuşturucu, LGBT gibi yıkıcı faaliyetler engellenmeli ve gençlerin bozulmaması için daha çok etkin faaliyetler olmalıdır.
Biz fertlerde ailemizle, akraba ve çevremizle daha sıcak ilişkiler kurmalıyız. Çocuklarımıza ve gençlerimize manevi ve milli değerlerimizi aktarmaya daha çok çalışmalıyız.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’ i şöyle buyururken işittim dedi:
“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, Îmân 78. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 11; Nesâî, Îmân 17)