Ensar ŞAHİN

Öyle Geçer Ki Zaman

Ensar ŞAHİN

Öyle Geçer ki Zaman, Ali Değirmenci’nin söyleşisini yaptığı bir Teoman Duralı kitabıdır.

Şaban Teoman DURALI, 1947’de Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesinde Felsefe ve Biyoloji öğrenimi gördü. 1988’de profesör oldu. 
Duralı, hayat hikâyesini şöyle anlatıyor: “Hayatta her şeye geç kalırdım. Konuşmaya çok geç başlamışım. Yazmayı, çarpım cetvelini geç öğrendim, onu da yarım yamalak. Her şey geç ortaya çıktı. Çıktığı vakitte başlangıçtaki zevki kalmadı. Tek erken yaptığım iş evlenmek oldu. Yirmi üç yaşındaydım.”

Babama “felsefeye giriyorum” dedim. Ya Rab, gökler yarıldı. Öyle bir fırtına koptu. “Oğlum, adam olacak çocuk b.kundan belli olur, adam olmayacak da aynı şekilde. Senin adam olmayacağın ta ne zamandan belliydi. Hep umdum, belki bir gün akıllanırsın diye ama, yok” dedi. Niye? diye sordum. “ Bu milletin tefekkürü mü var da, sen en üst katına çıkmağa hevesleniyorsun, ne lüzumu var?” dedi. Öyle, böyle felsefe ve biyolojiye kaydoldum.

Teoman DURALI, ülkemizin yetiştirdiği nadide felsefe ve bilim adamlarından birisidir. Felsefenin yanında o dönemin siyasi, ekonomi gibi konularda da kendini yetiştirmiştir.

Teoman DURALI’nın annesi bir Alman, babası Zonguldaklı bir milletvekilidir. Babasının milletvekili olması hasebiyle 1950 sonrası Cumhuriyet döneminin siyasi değerlendirmelerini ayrıntılarıyla bu kitapta bulabilirsiniz.

Vefat ettiğinde Türkiye’nin en saygın profesörlerinden birisi konumunda olan DURALI, 50 yıla yakın felsefe bilimi ile uğraşmıştır. 

Öğrencilik hayatı başlı başına serüvenlerle doludur. Okulu hiç sevmiyor, okula gitmekten çok sıkılıyor. Öğrencilik hayatı boyunca her yıl 8-10 zayıfı olan karneyle eve geliyor. Babası bu zayıflarla dil mi öğrenilir, diye tepki gösteriyor. 

Buradan da anlaşılıyor ki, hiçbir öğrenciye “bundan adam olmaz” demememiz gerekiyor. Çünkü her öğrencinin farklı bireysel yetenekleri vardır. 

Yurtiçi ve yurt dışı seyahatlerinden dolayı Tanzimat ve Cumhuriyet dönemi sonrası Türk siyasetçilerini de bu kitapta bulabilirsiniz.

Teoman DURALI’nın söyleşide geçen fikirlerini şöyle özetleyebiliriz:
Bizde felsefi anlamda en önemli fikir hareketi, Ziya Gökalp’ın milliyetçiliğidir. Onu tetikleyen de, Osmanlı Devletini bu yolla parçalama niyetindeki Moiz Kohen’dir.
Duralı’nın Cumhuriyet dönemine ait yanlış gördüğü üç tane düşüncesi var. 
1-    Halifeliğin ilgası
2-    Harf inkılabı
3-    Osmanlı hanedanının sürgüne gönderilmesi.

Cumhuriyet döneminde ülkeyi yönetecek kadrolar nasıl yetişecekti? Din olmadığına göre, dinin yerine geçecek bir anlayışın yerleştirilmesi gerekiyordu. Hayata uygun olmayan felsefe bilimi, hayata uygulamaya kalktığınızda çok büyük ârızalar ortaya çıkıyor. Hayata uygulanan felsefe, ideolojidir. Mustafa Kemal döneminin en büyük derdi, ideolojisizlikti. 

Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki dönemde halk ikiye bölünmüştür. Memurlar kısmı, bir eli yağda bir eli balda, devletin lojmanlarında huzur içinde yaşarken; rençber/çiftçi kısmı olan halk ise açlıktan ve sefaletten kırılıyordu.

Milli ve dini bayramlar geldiği zaman halk arasında büyük bir rekabet olurdu. Cumhuriyet döneminde dine ait, dine yakın olan ne varsa yakıldı, yıkıldı, yok edildi. Mesela askerler, başı kapalı Müslüman Türk kadınının başörtüsünü makasla keserdi. Cumhuriyet dönemi “Allah” demenin bile yasak olduğu, dini kitapların toplatılarak yakıldığı, din adamlarının idam edildiği bir dönemdi.

Dil olmadan medeniyetten bahsedemeyiz. Medeniyetin en önemli unsuru dili ve yazısıdır. 
1934 yılında İran şahı Rıza Pehlevî, Mustafa Kemal Atatürk’ü ziyarete geldi. Atatürk, İran Şah’ına “devletin başına geldiniz, yazınızı değiştirmeyecek misiniz?” diye sorunca; Şah Rıza Pehlevî “Biz yazımızı değiştirince ilim adamlarımızı, Mevlana’yı, Sadi’yi, Belhi’yi, Şirazi’yi, Ömer Hayyam’ı nasıl okuruz; kültürümüzü nasıl anlarız?” diye cevap verdi.

Harf inkılabı ile Osmanlı kelimelerine de darbe vuruldu. Bu kelimeleri yasaklamak için koyduğu kanunları kendileri deldiler.

Bir milletin kültürünü değiştirmek istiyorsanız o milletin dilini değiştirin yeter. Yüz yıllardır kazandığımız müktesebatımız çöpe gitti. Mesela Yunanlılar binlerce yıldır Latince’yi öğretiyorlar. Çünkü o dil, o toplumun kültürüdür. 

Duralı’ya göre, Osmanlı medeniyetinin diriltilmesi çok zor. Bunun için yeni medeniyetimizin geliştirilmesi gerekir. Biz, hiç bir zaman Avrupalı olamayız. Çünkü onlar bizi kabul etmezler.

Teoman DURALI, 1960’tan 2016 yılına kadar askeri baskının halkın üzerinden gitmediğini anlatıyor. 1960 darbesi olunca Halk partisi ile Demokrat Partililerin ayrı kahvehanelerde oturduklarını söylüyor.

Bugün, seküler camia bu toprakların Müslüman olan milletine tepeden bakıyorsa, bu Cumhuriyetin kurulmasından kalan mirastır. 

Kendini modern, çağdaş gören ve solcu diye vasıflanan kişilere “varoş burjuvası” diyor ve bu kişilerden nefret ediyor.

Türklük ile Müslümanlığı birbirinden ayırmıyor. “Biz ikisi ile beraber varız” diyor.  
Daha fazlasını merak edenler için bu güzel ve faydalı söyleşiyi okumalarını tavsiye ediyorum. 

Yazarın Diğer Yazıları